Cemil Çiçek

TBMM Eski Başkanı

Sabrın, sebatın ve azmin insanı...

İş dünyamızın mümtaz şahsiyetlerinden biri idi. Ülkemizin yokluktan varlığa giden yolunu adımlayan azmin ve çalışkanlığın timsali işadamlarımızdandı.

Türk milletinin Anadolu’ya hapsedilip, yok edilmek istendiği yıllarda, yokluğa ve yoksulluğa teslim olmayan merhum Sabri Bey’in, filmlere konu olacak hayatının yakın tanıklarındanım.

Tarihimizin en önemli dönüm noktalarından olan 93 Harbi, Balkan Savaşı, Birinci Dünya Savaşı ve takiben yaşadığımız Kurtuluş Savaşı, milli hafızamızda derin izler bırakmıştır. 19. yüzyılın son çeyreğinden başlamak üzere, Türk milleti 50 yıl boyunca kendini boğup yok etmek isteyenlere karşı bir varoluş mücadelesi vermiştir. Yaşanan hengâmede koca bir imparatorluk tasfiye edilirken, geniş coğrafyamızda yaşayan insanlarımız da oradan oraya savrulmuştur.

Bu arada, 18. yüzyılın son çeyreğinde Rusya’nın egemenliğine giren Kırım, 1917’deki Bolşevik İhtilali’yle Türkler için yaşanması güç bir coğrafya haline gelmişti. Babası Hacı İslam Efendi, uğradığı baskılar nedeniyle varını yoğunu bırakıp Türkiye’ye göç etmek zorunda kalmıştı. İşte onun da sıfırdan zirveye giden yolculuğu, babasının Anadolu’ya göçüyle başlamıştı.

Dünya ekonomik buhranının yaşandığı 1929 yılında, henüz 9 yaşında bir çocuk olarak ailesiyle birlikte Odessa’dan kalkan bir gemiye binerek, Karaköy Limanı’ndan Anadolu topraklarına ayak basan merhum Sabri Ülker, bugün anmaktan büyük kıvanç duyduğumuz başarı hikâyesini de bu topraklarda yazdı. Onun henüz ilkokul öğrencisi olarak geldiği Anadolu’da, 14 milyonluk nüfusumuzun büyük bir bölümü köylerde yaşıyordu. Şehirlerimizin büyük bir bölümü köylerden farklı değildi. İnsanlarımızın temel geçim kaynağı, tarım ve hayvancılıktı. Üretim aile ihtiyaçlarını gidermek için yapıldığından, piyasa ekonomisinin ne olduğu pek bilinmiyordu. Türk milletinin Anadolu’yu yeniden ihya etme hamlesini başlattığı Cumhuriyet’in ilk çeyreğinde, İstanbul, Bursa, İzmir, Adana ve Mersin’deki fabrika sayısı bir elin parmakları kadardı. O yıllarda yapılan ilk sanayi sayımına göre ülkemizde 62 bin işyeri vardı ve bu işyerlerinde çalışan işçi sayısı 300 bin kadardı.

İşte merhum Sabri Ülker, böyle bir Türkiye’de ilk gençlik yıllarını geçirdi. Gurbet insanı olması ona çalışmaktan başka seçenek bırakmıyordu. Çalışınca sadece kendisi başarmayacak, aynı zamanda bu ülke ve bu ülkenin insanları başaracaktı. O da çalışmak ve başarmak zorundaydı. O da kendi ifadesiyle “çalışarak ve sebat ederek” bugün birçok girişimcinin gıptayla baktığı bir başarıya erişmiştir.

O, ülkemizin sanayileşme davasına hizmet etmiştir. Onun mücadelesi, kişisel kazanç mücadelesi değildi. O, Türkiye’nin kalkınma mücadelesinde her insanımızın damağında bir lezzet oldu. Bu topraklarında mamur hale gelmesi için, müteşebbis bir nefer olarak gecesini gündüzüne katarak çalıştı. Yokluğa teslim olmadan, dişiyle tırnağıyla zirveye tırmanmayı başardı ve halkımızın refahına katkıda bulundu.

Sabır, sebat ve azimle çalışıldığında bu ülke insanlarının neler başarabileceğine, her yöremizden yüzlerce örnek vermek mümkündür. Merhum Ülker, o örneklerin en seçkinlerinden biridir. Pek çoğumuz gibi, onun da içinde ukdeler vardı. O nedenledir ki, varlık sahibi olduğunda çocukların, gençlerin yoksulluk tarafından rehin alınmaması için, kazancını hayır işlerine adadı. Yaptırdığı okullar ve verdiği burslarla binlerce gencimize eğitim imkânı sağladı. Belkide onun en güzel yanı, bu hayırseverliği idi. “Sağ elinin verdiğini sol elin bilmeyecek” kültürünün en somut örneklerindendi. Bunları öylesine samimiyetle yapıyordu ki, reklam olur endişesiyle yaptığı iyiliklerin takdiri ve teşviki anlamına gelen “TBMM Üstün Hizmet Ödülü”nü de kabul etmemişti.

Zenginlik onun için bir araçtı. Varlığını göstermeyi pek sevmezdi. Bu nedenle pek çok insanımız onu, ürettiği ürünlerle tanıdı. İşte benim açımdan da onun örnek gösterilecek tarafı, varlığın kibrine kapılmadan mütevazılığından taviz vermemesi olmuştur.

Merhum Ülker’in hayatını okuyanlar, Türkiye’nin mikro tarihini göreceklerdir. O, bir Türkiye âşığı idi. Gelişmiş ülkelerde ne varsa, burada da onun olmasını isterdi. Zaten, üç kişilik bir atölyeden, 1941 bin kişiye istihdam sağlayan devasa bir sanayi kuruluşu meydana getirmek, Türkiye’ye ve Türk insanına duyulan aşktan başka türlü izah edilemez.

Onun hepimizin damağında ayrı bir tadı vardır. “Akşama babacığım unutma Ülker getir” sloganını bize o lezzet ezberletmiştir. Bıraktığı eser bugün dünyanın dört bir yanında büyümeye devam etmektedir.

Eğer bugün yıldızı giderek parlayan bir Türkiye’de yaşıyorsak, o ülkede merhum Ülker’in de payı vardır. Kendisine Allah’tan rahmet diliyorum.

Ankara, 25 Ekim 2013

Cemil Çiçek

TBMM Eski Başkanı

Önceki
Hikaye
Sonraki
Hikaye