Sabri Ülker, 1979 yılında işçi olayları nedeniyle kapattıkları Ülker fabrikasını 1980’in sonunda yeniden açtı. Ancak, bu olayların bir benzerini yaşamak istemiyordu. Her şeyin insan unsurundan kaynaklandığını bildiği için, fabrikasında bilimsel bir “insan kaynakları” birimi kurmaya yöneliyordu.
Japonların öyle bir atasözü var ki, üstüne kalın bir kitap dahi yazılabilir. Japonlar, o atasözlerinde diyor ki:
“Bin asker toplamak kolaysa da, onlara bir general bulmak zordur.”
Japonlar, görüldüğü gibi “komutan”ı tarif ediyor; tarifle yetinmiyor, onu bulmanın kolay olmadığını da söylüyor
Liderlik, acaba bir makam mı, yoksa eylem yeri mi? Bunun cevabını da, Suriye kökenli Latin düşünür Publilius Syrus’den alalım:
“Deniz durgun iken, dümeni herkes tutabilir...” Yani, liderlik fırtınalı günlerde belli olur...
Ülker’i, dalgalı bir denizin ortasında bırakmıştık. Can ve mal güvenliğindeki zaafiyet, insanlarda “Ne olacak bu işin sonu?” endişesi ve bezginlik yaratmıştı.
Lider, sakindi. İşinin başındaydı. Gerektiğinde, eylem yapmaya hazırdı. Nitekim, onu da yaptı. Fabrikasını bir gece yarısı ansızın İstanbul’dan Ankara’ya taşıttı.
Bu arada, ailesini de ihmal etmemiş, onları güvenli bir ortama göndermişti.
Zaten lider, 35 yıl içinde kendini kanıtlamış; doğru zamanda, doğru amaçlar için doğru hareket etmeyi bilmişti.
Lider, İstanbul’da, Allah’a emanet edilmiş olan işyerini uzaktan seyrediyordu. Ankara’da ise fabrikadaki üretimi aksatmadan sürdürüyor, ürünlerini Anadolu’yla buluşturuyordu.
Sabri Ülker’in tüm çalışmaları, üretimin aksamadan sürdürülmesi üzerine yoğunlaşmıştı. İstanbul’da sanki sürgün hayatı yaşar gibi, otel odalarında kalıyor, fırsat buldukça Ankara’ya giderek, Esenboğa yolundaki fabrikasını denetliyordu.
Olağanüstü günlerde, olağanüstü şartlarda üretim yapılıyordu. Zaman su gibi akıp geçiyordu. İstanbul fabrikasını bir an önce faaliyete geçirebilmenin şartları oluşturulmalıydı.
Topkapı’daki Ülker tesisleri, İstanbul polisinin koruması altında görünüyordu. Ancak, gerçek hiç de öyle değildi. Fabrikanın imalat müdürü Necdet Buzbaş Ankara’da görevlendirilmişti, ama ailesini görebilmek için İstanbul’a da geliyordu. İşte bu geliş gidişlerde, Sabri Ülker’le buluşuyor, terk edilmiş olan tesislerin halini görmeye gidiyorlardı.
Yaşananlar, polisiye bir romana konu olacak nitelikteydi. Şimdi, o günleri Necdet Buzbaş’tan dinleyelim:
İstanbul’daki evim, Fatih Bahripaşa’da, Sabri Beylerin evi de aynı semtte, Dikilitaş’taydı. Topkapı fabrikasına giremeyip, Ankara’da çalıştığımız dönemde, İstanbul’a gelince Sabri Bey’le buluşur, o kritik günlerde alınması gereken önlemleri görüşürdük.
İstanbul tesisleri felç olmuş vaziyetteydi. Ankara tesislerinde ise, güç şartlarda üretim yapılıyordu. İstanbul’dan Ankara’ya gönderdiğimiz teknik personelimiz de başkentte, adeta vardiya usulü çalışıyor, on beş günde bir nöbet değişikliği yapıyordu.
24 Ağustos 1979’da kapatılan fabrikanın tekrar devreye sokulması için çareler aranıyordu. Aradan sekiz ay geçmişti. Sürekli plan ve programlar yapılıyordu.
İstanbul fabrikasına girebilmenin riskleri vardı. Bu dönemde, Sabri Bey’le özel yöntemlerle haberleşiyorduk. Bir akşam Sabri Bey’e gittim. Bana, “Yarın arabayla fabrikaya gireceğiz. İçeride patlama, çatlama, paslanma, dökülme var mı, bir bakalım” dedi.
Ertesi sabah fabrikaya gittik. Kapıda görevli iki polis vardı; karşı tarafta da çadır içinde işçiler... Sabri Bey’le birlikte kapıya dayandık, içeri girmek istedik. Ancak bir anda, polisler nöbet yerlerini terk edip kaçtılar. Sabri Bey, polislere, “Sen, beni koruyacaksın. Niye kaçıyorsun!” dedi. Ama polisin umurunda değildi.
Direnişçi işçilerin çadırında, Talât adındaki bir posta başı ustamız vardı. Sabri Bey bana, “Çadıra git, Talât’ı da yanına al, birlikte fabrikayı dolaşalım” dedi. Baktım, Talât’ın belinde silah var. O manzarayı görünce hem çok heyecanlandım, hem de çok korktum.
Aslında, işçilerle münasebetlerim çok iyiydi. Kendilerinde, bana karşı sevgi hisleri vardı. Ancak, çadıra gidip Talât’ı çağırdığım sırada, ayaklarım titremeye başladı. Talât, teklifime karşı olgun davrandı. Birlikte içeri girdik, dolaşmaya başladık. Fırınların içinden geçen bisküvi bantları paslanmıştı. Tabii Talât, bunları gördü ve çok etkilendi. Zaten Sabri Bey de, işçilerin, gerçekleri görüp etkilenmesini istiyordu.
Sabri Bey, fabrikayı gezişimiz sırasında, büyük bir sabır ve metanet göstermişti. Kolay değil, silahların gölgesinde dolaşıyorduk. O sırada Sabri Bey bana, “Oğlum, benim için en kolay şey, bu fabrikayı kapatmaktı. Ama zoru seçtim” dedi, ardından da ekledi: “Şimdi, fabrikayı açmak zor. Bunun mücadelesini veriyorum.”
Sabri Bey’in mücadelesi, “Ülker” markasını korumak ve yaşatmaktı. Hakikaten, ismi gibi sabırla bu işi takip etti.
“Sabri Bey, 1979’da, gerçek liderliğini gösterdi”
1944 yılında kurulan Ülker’in büyük gelişme periyodu içinde atlattığı en önemli badire, İstanbul’daki tesislerinin 1979-1980 yılları arasında sekiz ay boyunca kapalı kalmasıdır. Bu olaydan önce, fabrikalar içinde iş yavaşlatma, bisküvileri bantlardan toplamama, zaman zaman işe geç gelme, hatta oturma şeklinde protestolar vardı. 24 Ağustos 1979’da, fabrikanın kapatılması mecburiyetiyle karşı karşıya kalınmıştı. Ülker’in almış olduğu bu karar, bir lokavt değildir. Çünkü lokavt, ilgili yasalara göre bir haktır. Ülker’de ise o tarihte grev yoktu, çalışan fabrika vardı. Fakat işçilerin giriştikleri eylemler nedeniyle, fabrika randımanlı çalışmıyordu. Zaten Sabri Bey de fabrikayı kapatırken, aynen şunları söylemişti:
“Şirketin zararı artıyor. İşi bu şekilde götürmemiz mümkün değil. Fabrikayı kapatıyoruz.”
Fabrika kapatıldıktan bir hafta sonra, tüm çalışanlara resmi yoldan birer mektup gönderilerek, şirketin faaliyetlerinin durdurulduğu, herkese kıdem tazminatı dahil, yasal haklarının ödeneceği bildirildi.
Fabrikanın kapalı olduğu süre içinde, tesislere giremediğimiz için, dışarıdan profesyonel güvenlik elemanları tutmuştuk. Fakat onlar da bu sahipsizlik ortamında her tarafı talan etmiş. O kadar ki, yemişler, içmişler ve yatmışlar...
Hep şunu düşünüyorum: O günler, zor günlerdi. Ama bence, Ülker’in yeniden doğum günüdür. Liderler, böyle günlerde belli olur.
Şimdi, “yönetimde lider” diye bir sürü kitaplar yazılıyor. Bence liderlik, konjonktürel bir olgudur. Yani, bir olay varsa, o olayı yöneten veya önleyen kişi çıkarsa, o liderdir. Bunun dışında, normal giden işi yürütmek, liderlik olmasa gerek.
İşte, Sabri Bey’in liderlik konusundaki en önemli kararı, fabrikayı kapatması, sekiz ay sonra da hiçbir şey olmamış gibi yeniden açmasıdır. Bu, Ülker’in yeniden doğmasıdır. Sabri Bey, bu kararıyla birlikte, şirketin tüm mesuliyetini üzerine almıştır. Çünkü bu kararın içinde, var olmak veya yok olmak vardır.
“Ülker’in mücadelesi, Milli Mücadele’ye benziyor”
İstiklal Savaşı sırasında, Türk milleti büyük bir destan yazdı. Ben de yaşadığımız o sekiz aylık dönemi, buna benzetiyorum. Gerçekten o dönemde, zor günler ve saatler geçirdik.
Hele hele ilk gün İstanbul Topkapı’daki makineleri sökerken, hem büyük risk altındaydık, hem de zamanla yarışıyorduk. Makineleri çalıştıran yüz adet kablo, bir kanaldan geçiyordu. Bunların kesilmesi lazımdı. Bütün kablolar, tek tek numaralandı, kodlandı ve kesildi.
O tarihte, Ahmet Bey isimli bir elektrik sorumlumuz vardı. Asker kökenliydi. Çok disiplinli bir kişiydi. Kablolara makası vururken, “Emeklerim mahvoldu” diyerek gözyaşı dökmüştü. Evet, bu, tıpkı Milli Mücadele gibi, Ülker’in mücadelesiydi.
12 Eylül 1980 Darbesi’nden sonra fabrikayı açtık. Bu arada Ankara’daki Çokokrem tesisini, İstanbul’a geri getirdik. Ancak, Çokosandviç tesisini orada bıraktık.
Fabrikanın açılışından sonra, ister istemez sendikasız bir dönem başladı. Bu dönemde, işçiye, sendikalı dönemde hangi ücret ve haklar verildiyse, fazlasıyla devam etti.
Sabri Bey, işçilerin sendikasız kalmasını da hiçbir zaman düşünmedi. Bu konudaki düşüncesini açıklarken, “İşin gereği budur. Çok sayıda işçinin çalıştığı yerde, sendikalı olmanın hiçbir mahsuru yoktur” demişti.
1982 yılına gelindiğinde, Topkapı’daki bisküvi fabrikasının hemen yanı başına yeni bir tesis kuruluyordu. Bu tesis, “Çikolata-2” diye anılacaktı. Yeni fabrika, sekiz ay gibi kısa bir sürede tamamlandı. Fabrikada, ilk ürün olarak “Süper Dido” üretilmeye başlandı.
Sabri Ülker, 1974 ve 1979’da yaşanan işçi olaylarından ders çıkardı. Fabrikasını 1980’in sonunda tekrar açmıştı. Bundan sonra, bir benzerini daha yaşamak istemiyordu. Tüm olayların, insan unsurundan kaynaklandığını biliyor, ona göre önlem almayı planlıyordu.
O güne kadar ülkemizin endüstri kurumlarında uygulanmamış bir yönteme başvuran Sabri Ülker, ilk bilimsel “insan kaynakları” birimini kurmaya karar vermişti. Ülker, işyerinde artık zekâ özellikleriyle, insan ilişkileriyle, olumlu vasıflarıyla dikkati çeken işçi, idari personel, hatta mühendis çalıştırmak istiyordu. Onun için de, deneyimli bir psikoloğa ihtiyaç vardı.
Ülkemizde, psikoloji bilim dalında haklı bir üne kavuşmuş olan Prof. Dr. Haluk Yavuzer, 1980 yılında Sabri Ülker’den bir davet aldı; davete icabet etti. Sonra, Sabri Ülker’in özlemini çektiği bilimsel bir insan kaynakları departmanı kurdu.
Sabri Ülker’in o güne kadar düşünülmemiş teşebbüsünü aradan 30 yıl geçtikten sonra Prof. Dr. Haluk Yavuzer heyecanla anlatıyor:
Sabri Bey’den görüşme daveti aldıktan sonra, yeğeni Selçuk Bey’le birlikte kendisini ziyarete gittik. Sabri Bey’le ilk karşılaş- tığım anda, bir psikolog olarak bende bıraktığı izlenim şöyleydi: Sabri Bey, ne istediğini bilen bir kişi...
Sabri Bey’i on dakika dinledikten sonra, insani özelliklerini öğrenme imkânı elde ettim. Bilime çok saygı duyan bir kişi olduğunu anladım. İşte bu vasıfları, şu cümlenin içinde saklıydı:
“Haluk Hoca, işyerimde sıkıntılı bir deneyim yaşadım. Bundan sonra, bir benzerini daha yaşamamak için, kişilik özellikleriyle, zekâ özellikleriyle, insan ilişkileriyle, olumlu özellikleriyle dikkati çeken işçi, memur, hatta mühendis almak istiyorum ve bu konuda sizden yardım bekliyorum.”
Görüşmemizde Sabri Bey, amacının bilimsel objektiflik ve titizlikle uygulanacak ölçümler sonucu, kişilik, zekâ ve uyum açısından uygun elemanları işe almak olduğunu söyledi. Bu çağdaş yaklaşım, beni çok mutlu etmişti.
Sabri Bey’in benden isteklerini tespit ettikten sonra, kendisine, bizim bilim diliyle şunları söyledim:
“Beyefendi, mesele anlaşılmıştır. Fabrikanıza eleman alınırken, her şahıs için Eysenck Kişilik Envanteri - Cornell Inde - Aleksander Pratik Yetenek Testi’nin yanı sıra, bir Intervie Teknikleri uygulayarak ve beden diliyle, çapraz sorularla sohbet ortamında seçimlerimi yapacağım.”
Konunun çok yabancısıydım. Doğrusu, bu sektörle ilgili hiçbir şey bilmiyordum. O dönemde bisküvi ve çikolata fabrikaları ayrı birimler halinde faaliyet gösteriyordu. İşe, Sabri Bey’in bana tesisleri tanıtmasıyla başladım.
“Sabri Bey, hızlı yürüyor, hızlı düşünüyordu”
Üzerinde beyaz önlüğü bulunan Sabri Bey’le Ülker fabrikasının içine girmiştik. Çok süratli yürüyordu. Zamanla, hızlı düşündüğünü ve hızlı araba kullandığını da görecektim.
Bir yandan fabrikayı geziyor, bir yandan da ürünleri tanımaya çalışıyordum. Çok önemli bir görev üstlendiğimin bilincindeydim. Çünkü bugüne kadar hiçbir işveren böylesine bir talepte bulunmamıştı. Düşünebiliyor musunuz, bir gıda sanayii kuruluşu, personel alımı yaparken, psikolojik test uygulatacaktı.
Tesisleri gezdim, ürünler hakkında ayrıntılı olmasa da, yeterince bilgi edindim. Bu aşamadan sonra, yeni personel alımına geçebilecek duruma geldik. İşte bu dönemi yaşarken, karşımda çok ilkeli, psikolojik test ve mülakat sonuçlarıma çok saygı duyan bir Sabri Ülker gördüm.
Böylesine konulara ciddi yaklaşan bir insan, doğrusu çalışanın motivasyonunu da artırıyor, bir bakıma, çalışmamı benimle paylaşıyordu.
Aylar geçmeye başladı. Sabri Bey’le birbirimizi daha yakından tanır olduk. Sabri Ülker, beni çok dikkatli dinliyor, medeni bir şekilde tartışıyor ve personel alımları konusunda kulaklara küpe olacak şu cümleyi her fırsatta söylüyordu:
“Benim kartvizitime asla itibar etmeyiniz.” Sabri Bey’in bu cümlesinde sanırım şu ifadeler saklıydı:
“Sizin objektif ölçütleriniz, benim için değerlidir. Benden gelebilecek bir telefon veya kartvizit, sizin o objektif kararlarınızı değiştirmesin.”
Genç bir doçente ve onun bilimsel ölçütlerine güvenmek için vizyon gerekirdi. İşte o vizyon, Sabri Ülker’de vardı. Yaptığı uygulama, belki de ülkemizde bir ilkti.
Dört yıl boyunca iki bine yakın elemanı işe alım maksadıyla mülakata tabi tutacaktım. İşte o dönemde başarılı bir çekirdek kadronun meydana gelmesine katkı sağlamış olmanın gururunu bugün de yaşıyorum.
“Etrafına daima pozitif enerji yayıyordu”
“Ufuk ve vizyon...” Ben, Sabri Bey’de bu iki özelliği gördüm. Önce, beden dilini tespit ettim. Sonra, üstün yetenekli bir birey postürünü taşıdığını gördüm.
Duruş ve bakış olarak Sabri Bey’i dikkatle incelerseniz, gözbebeğinde sürekli hareket görürsünüz.
Sabri Ülker Bey’i anlatmaya çalışırken, onun bireysel yeteneğinden, üstün yeteneğinden bahsetmek istiyorum. Sabri Bey; aydın, yeniliğe açık, esnek, fleksibl ve kendi kafasında kısa, orta, uzun vadeli hedeflere ulaşabilmek için sürekli projeler üreten bir kişi...
Sabri Bey’in bütün bu özelliklerini sıralarken, bir konuya dikkat etmek gerekir: Sabri Bey hızlı düşünmesine rağmen, teenniyle hareket eden bir kişi. Karar aşamasında aceleci değil, müdebbir (tedbirli)...
Sabri Bey, çalışkan ama çalışırken de yüzü gülen ve haz duyan bir insan. Bu pozitif enerjiyi, etrafındaki kişilere yayıyor...
Burada bir tespitimi daha anlatmak istiyorum. Sabah 9’dan akşam 7’ye kadar yoğun bir çalışmadan çıkarken, test yaptığım kaç kişiyi gördüğümü bilmiyordum. Çok yorgundum. Ama Sabri Bey’i gördüğüm zaman, derhal aküm doluyordu. Bu, çok önemli, pozitif enerji...
Sabri Bey, rahat çalışılabilecek bir ortamı oluşturur, doğal olarak sağlıklı üretim beklerdi. Sabri Bey’in motivasyonu ve gözlerindeki o pırıltı yetiyordu. “Aferin Hocam, çok iyi iş yaptık” dememiştir, ama beden dili devreye girmiş, bu arada size verdiği bazı sosyal ödüller, çok daha anlamlı olmuştur.
Sabri Bey’in insani değerleri olağanüstü idi, ama bunu hiçbir zaman belli etmezdi.
“ Grev sırasında, cephede nöbet tutmuş”
Sabri Bey’in vasıfları anlatmakla bitmez. Aslında, çok cesur bir insan. Kurşungeçirmez arabası var, her türlü tedbirini almış, tehlikeli bir dönemde işçi hareketlerini yaşıyor...
Sabri Bey’in yeğenleri, bu olaylar sırasında soyadlarını değiştirerek, eski soyadlarına dönüyorlar. Ama Sabri Bey değiştirmiyor. “Bu kurumu temsilen ben varım” diyor. Yeğenlerine şu mesajı vermek istiyor:
“Fabrikamızdaki işçi olayları nedeniyle sadece muhatap ȏkonuşulacak kişiȐ benim. Siz, hiçbir şekilde üzerinize şimşekleri çekmeyin.”
Bütün bunları “koruma” adına yapıyor. Yani Sabri Bey, “Ben cephedeyim” mesajı veriyor.
İşçi olaylarının devam ettiği sırada, Murat Bey henüz öğrenciydi. Çalışmalarımı fabrika tesislerinde sürdürüyordum. Ülker Ailesi ile tanışmamı sağlayan arkadaşım Aydın Ülkücü dahi beni ziyarete gelirken korkuyordu.
Aslına bakarsanız, Sabri Bey’in düşmanı yok; işçi temsilcileri dahil, hiç düşmanı yok. Çünkü Sabri Bey, hem her türlü fikre, hem de konuşmaya ve tartışmaya açık... Muhatapları, gerekçeleriyle ya Sabri Bey’i ikna ediyorlar ya da Sabri Bey karşısındakileri ikna ediyor. Sonuçta, orta bir noktada buluşuyorlar. Bunu, Sabri Bey’in zeki olmasına ve ileri görüşlü olmasına bağlıyorum. Sabri Bey’in bu tavrı “Lider, doğru işi yapar” tanımına çok uygun.
“ Grevden yılmadı ve yeniden doğdu”
Tekrar, Sabri Bey’in grev karşısındaki tavrını değerlendirmek istiyorum.
Burada, Sabri Bey’in bireysel özelliklerini, özgüvenli, cesaretli, girişimci bir birey olmasının artılarını görüyoruz. Bir başka işveren olsaydı, o grevi söndürebilirdi, lokavtı ilan etmeden, sadece günlük pansuman tedavisiyle işi sürdürmeye çalışırdı. O operasyon olmadığı için de yeniden yapılanma oluşmazdı. Bu gibi hallerde, bırakıp gidenler var. Okulu kapatan, dergi çı- karanlar var. Bunun için, “Sabri Ülker, yeniden doğdu” diyorum. Ne ile doğdu? Özgüven ve cesaretle... Tabii burada Sabri Bey’in bir diğer özelliği de kendi iç dinamiklerinde başarılı olması.
Sabri Bey’in tek başına olmadığını bilmenizi istiyorum. Ağabeyi Asım Ülker’le ve yeğenleriyle birlikte bir gruptu. Kendi iç dinamiklerinde de hak yemeden, çok sistemli bir biçimde, çok akılcı bir biçimde, herkesin özelliğine uygun bir görev bölümü, işbölümü yaparak, içeride ve dışarıda bu liderlik özelliğini gösterdi. Tabii, önde gelen sözcük, “cesaret”...
Cesaret, herkesin başarabileceği bir iş değil. Fiziki manada da çok sinir harbi yaşandı o dönemde. Yani, fabrika ve çevresinde gerginliğin olduğu bir dönemden bahsediyorum. Biz, biraz şerbetliydik. Çünkü 1968-1980 arasındaki üniversite olayları sebebiyle, o işçi hareketlerini, öğrenci hareketlerini tanıyor, biliyorduk. Ama Sabri Bey, tabii çok yorgun ve gergin günler yaşadı. Bunların üstesinden de tek başına geldi.
“Aleyhinde konuşan personel görmedim, duymadım”
Sabri Bey, işyerinde saygıya dayalı bir otoritenin sahibiydi; bu, “Eyvah, patronum geliyor!” tarzındaki korku değil, saygı... Yani biz buna psikolojide “İçten denetim” diyoruz. Sabri Bey, dış denetimli değil, baskı oluşturan bir kişi değil, fakat öyle bir otonomi oluşturmuş ki, insanlardaki iç denetim mekanizması çok iyi yürüyor.
“Falanca kurumda çalışmak ayrıcalıktır” diyerek, bunu çalışanına empoze eden kurum da tanıdım. Sabri Bey, bunu yapmıyor, sözle değil, “Bu kurumda çalışmak benim için ayrıcalıktır”ı yaşatıyor.
Ülker fabrikasının işletme müdürünü, personel müdürünü, hatta hatta çikolata ve bisküvi müdürlerini düşünüyorum; onlar, işlerini eksiksiz yapıp, Sabri Bey’e mahcup olmamayı hedefliyorlardı. Bunun gerisinde, Sabri Bey’den korkma söz konusu değildi, sadece öğrenmek ve kendilerini geliştirmek vardı. Yani, bu yöneticiler, fabrikanın, bir akademi olduğunun bilincindeydi. Bu bahsettiğim kişiler, şu anda zirvedeler. Dün şef olanlar, bugün yönetim kademesinde, üst yönetim kademesinde; hatta genel müdür...
Sabri Bey, otorite ve disiplini baskıyla yapmaz, dolayısıyla personelini inandırır, ikna eder, sevindirir ve örnek olurdu. Bütün bunların tanığıyım. Bir yönetici, toplantıda müzakere edilen bir konu tartışılırken, Sabri Bey’i dinler, o anda patronunun haklı olmadığını düşünebilir, ama ikinci ve üçüncü oturumda kendi haksızlığını anlar, dolayısıyla ikna olurdu. Biz, bu duruma psikolojide “doğurtma” diyoruz. Sokrates’in doğurtma tekniğinde de bu var.
Samimiyetle ifade etmek istiyorum ki, kurum içinde, Sabri Bey aleyhinde konuşan personel görmedim ve duymadım. Bu, çok önemli bir şey. Bir kişinin maaşı gecikebilir, bunun dedikodusunu yapar, arkadaşından daha az maaşı olduğunu düşünür, dedikodusunu yapar; ama patronunun aleyhinde söz söyleyen, konuşan hiç kimse duymadım. Bilindiği gibi, böyle durumlarda klikleşmeler oluyor, mesele kangren oluyor ve giderek yayılıyor. Bu gibi olayları oluşturanlar, haklılığını kanıtlamak için kendisine yandaş da buluyor. Böylesi durumlar işyerleri için çok ciddi bir tehlike kaynağıdır. Ondan sonra da kurum içinde yaralar oluşur, kanserler oluşur. O, bünyeyi çökertir...
Benim temennim, keşke Sabri Ülker’lerin sayısı çoğalsa da, bu ülke, bugünkünün iki katı bir refah konumuna gelmiş olsa... Tabii, bunlar ısmarlamayla olmuyor. Çok özel bir yetenek, kalıtım mucizesi... Burada, çok farklı özellikler var.
“Ülker’de kararları işveren ve çalışanlar ortaklaşa alır”
Sabri Ülker, çok önemli bir model kişi; yani, rol model. Bilindiği gibi, “rol model” demek, bireyin kişiliğini geliştirirken, kendisine örnek aldığı kişi demektir; yani, “özdeşim modeli”... Erken gelişim yıllarında, çocuk için bu özdeşim modeli örnek kişi, anne ve babadır. Zaman içinde buna öğretmen ve diğer yetişkinler ve hayranlık duyduğu ilgi alanındaki sanatçılar, şairler, yazarlar ve sporcular girer. Böylesine başarılı meslek alanlarında da kahramanlar, aktörler girer. Bu manada, bana çalışma azmini, hırsını, yüksek motivasyonunu aşılayan çok önemli bir isimdir Sabri Ülker.
Sabri Bey, pek çok kişinin rol modeli olduğunun bilincindeydi. Davranışlarına özen gösteren, grup içinde, mesleki ortamda, iş ortamında gerek işçilerine, gerek yöneticilerine; gerek çocuklarına, akrabalarına ve torunlarına olan davranışlarında, örnek birey oluşturduğunun farkında olarak hareket eden bir insandı.
“Evet, ben örneğim. Benim davranışlarım öylesine önemli ki, pozitifse yansıması pozitif olur, negatifse negatif olur”un bilincindeydi...
Sabri Bey, kurum toplantılarında sunumu yapacak personeli kadar, hatta daha fazla bilgiye sahipti. Buna, bizzat tanık oldum. Sabri Bey, toplantılarda herkesi dinler, sonuna kadar dinler, ilgiyle dinler ve burada bir “doğurtma” yaptırırdı. Yukarıdaki satırlarda da ifade ettiğim gibi, “doğurtma tekniği”... Yani, siz söylemiyorsunuz, söyletiyorsunuz... Burada bir diyalektik yöntem var. Dinliyor, konuşuyor, konuşturuyor ve söyletiyor. Kişilerin kararla ilgili yargıya varmasına ortam hazırlıyor ve vesile oluyor. Yani, kararı almıyor, doğurtuyor. Bir başka ifadeyle, “O kararı patronun emri üzerine aldık”tan kurtarıyor.
Bir karar alınırken, buna herkes katkıda bulunuyor ve inanıyor. Bunun aksi durumlarda ideal patron-personel ilişkisi olmuyor. Ancak, Sabri Bey’in yönteminde paylaşım var. Yani, ergen çocuk-ana baba ilişkisinde olduğu gibi. Eğer ergen çocuk, anne ve babasıyla anlaşarak bir filme, suareye giderse, ailede bu paylaşımdan kaynaklanan mutluluk oluşur. Çünkü karar, ortaklaşa verilmiştir. Bu tür kararlar, coşkuyla alınır.
Bir tezgâhtar düşününüz, bir de şef... Satış elemanına, “Sen şunları şuraya koy, vitrini yerleştir” diyen bir şef düşününüz, bir de, “Haydi gel, seninle birlikte vitrini yapalım” diyen bir şefi... Birlikte vitrin yapıldığı zaman, alınan verim çok farklı oluyor. İşte Sabri Bey’de bu paylaşım özelliği var.
Sabri Bey’in başarısında din inancının önemli olduğunu söylemek istiyorum, yani inancının onu motive ettiğini... Sabri Bey asla tutucu ve bağnaz değil. Şovmen de değil. Herkesin dini inançlarına saygı duyan, bu konudaki özgürlüğüne, özerkliğine saygı duyan, ama Allah’a bağlı, yaptığı yardımları oğlu Murat Ülker dahil kimseye duyurmayan, hissettirmeyen bir kişi.
Bir sağlık projesi yapmıştık. “Hocam, lütfen benim yapacağım özel yardımlardan, kimsenin haberi olmasın” demişti.
“28 Şubat’ı, Ana-Baba Okulu Projesi ile aştık”
Ülker’de görev yaptığım dört yıl içinde işi rayına oturttuk ve kurumun çekirdek kadrosunu oluşturduk. Şüphesiz bu durumda bana bir güven geldi. Bu arada Orhan Özokur, bana yeni bir teklif getirdi. Orhan Bey, şunu söylüyordu: ‘Haluk Hoca, Ülkerspor’u kurduk. Şimdi, o takımın da psikoloğu olun.’
Bu teklifi aldıktan sonra, kendilerine spor psikolojisinin çok farklı bir uzmanlık alanı olduğunu anlatmaya çalıştım. ‘Sen yaparsın’ dediler. Bunun üzerine, yaklaşık 20-30 spor psikolojisi kitabı okuyarak, basketbolu öğrenmeye çalıştım. Amacım, sporla psikoloji arasındaki ilişkiyi kurmaktı. Bu dalda da işe başladık. Takımla birlikte karşılaşmalara gidiyorduk. Kısa sürede ‘Haluk Ağabey’ konumuna geldim. Fabrikada ‘Haluk Hoca’ idim, Ülkerspor’da ‘Haluk Ağabey’ oldum.
Bilindiği gibi, psikologla genellikle sorunlu insanlar görüşür. Oyuncular, sorunlu insan imajı oluşmasın diye benimle çekinerek görüşmeye geldiler. Zamanla, oyunculardan bazıları uyku uyuyamadığını, eşiyle ilgisini, çocuğuyla ilgisini, oyuncu arkadaşlarıyla ilgisini bana anlatmaya başladı.
O dönemde, Ülkerspor basketbol takımı üç şampiyonluğa imzasını attı. Bu arada, Murat Bey yavaş yavaş iş başına gelmek üzereydi. Bir defasında ‘Hocam, siz basketbolda yeterince yapacağınızı yaptınız, biraz bizimle çalışın’ dedi. Bu dönem, Ülker’in ‘yeşil sermaye’ diye bir propagandaya maruz kaldığı 28 Şubat dönemiydi. Yine Murat Bey, ‘Bu konuda sizin projelerinize ihtiyacım var’ dedi.
İstanbul Üniversitesi’nde başlattığım ‘Ana-Baba Okulu’, epey ilgi çekmişti. Çeşitli kuruluşlar, bu projemi destekliyordu. Projeyi, Ülker sahiplendi. Amacımız, anne ve babaların eğitimiydi. Murat Bey, büyük imkân sağladı. Ana-Baba Okulu Projesi kapsamında, Türkiye’nin dört bir köşesini dolaşmaya başladık. Kitaplar basıldı, anne ve babalara dağıtıldı. Ana-Baba Okulu, Ülker sayesinde 30’a yakın ile taşındı. Bu arada 30 bine yakın anne ve baba eğitim gördü.
Ana-Baba Okulu Projesi’nin uygulanması sırasında, peşin hükümlü kişilerle ve eğitimcilerle karşılaştım. O kişilerin, bu projeye katılımını sağladım. Yanlış kanaat sahibi olduklarını kısa bir süre sonra itiraf ettiler ve bizi alkışlamaya başladılar. Onunla da kalmadılar, ‘Böyle bir etkinliği, bizim okulumuzda da yapar mısınız?’ dediler. Ana-Baba Okulu’nu tamamen bilimsel objektiflik içinde yürütüyorduk. Maliyeti yüksek, çok ciddi bir eğitimdi. Bu proje sayesinde, daha önce yanlış algılanmış Ülker imajı düzeltildi. Tabii bunda, Sabri Ülker’in devamı olarak, Murat Ülker’in ileri görüşlülüğü ve vizyonu var.
Sabri Ülker’in Hayat Hikâyesi
Kırımlı Devletler Ailesi, 60 yılda dört savaş ve bir ihtilal yaşadı.
“Ülker Fırtınası” romanından dev bir marka ve soyadı doğuyor.
1944’ün “Türkiye markası” Ülker, 1994’te “dünya markası” oluyor.
Altı torundan ortak söylem: “Sabri Ülker’in torunu olmak, çok büyük sorumluluk istiyor.”
Ülker Fırtınası ile özgürlüğe kavuştu Ülker Fırtınası ile ebedi yolculuğa çıktı.
Sabri Ülker, 92 yıllık yaşamının ardında “Hoş bir sadâ” bıraktı...
16 Eylül 1920 Sabri Ülker, Kırım’ın Aluşta şehri Küçük Lambat köyünde dünyaya geldi.
15 Haziran 1929 Annesi Şakire Hanım, babası Hacı İslam Efendi, ablası Sıdıka, ağabeyleri Asım ve Hakkı’yla birlikte Kırım’dan İstanbul’a göç ettiler. Sabri, annesi ve babasıyla beraber Tekirdağ’ın Saray ilçesi Büyükmanika (Büyükyoncalı) köyüne gitti. Aile, bu köye yerleşti. Diğer çocuklar ise, yaşamlarını İstanbul’da sürdüreceklerdi.
Eylül 1929 Sabri, Kırım’da üç yıl eğitim görmüştü. Ancak, Türkiye’ye gelince, ilkokula 1. sınıftan başlamak zorunda kaldı.
1932 Sabri’nin ağabeyi Hakkı hastalanıp, İstanbul’da hastaneye kaldırıldı. Bunun üzerine aile, Bü- yükmanika köyünden İstanbul’a taşındı. Sabri’nin okul kaydı, aynı yıl Büyükmanika İlkokUlu’ndan Kadırga 3. İlkokulu’na alındı.
1934 Kırımlı Devletler Ailesi, Türkiye’de, Soyadı Kanunu ile birlikte “Berksan” soyadını aldı.
Eylül 1934 İlkokuldan mezun olan Sabri, aynı yılın sonbaharında İstanbul Erkek Lisesi’nde ortaöğreni- me başladı.
15 Aralık 1934 Ağabeyi Hakkı, Büyükmanika’da vefat etti.
Eylül 1935 Parasız Yatılı Sınavını kazanması üzerine, İstanbul Erkek Lisesi’ndeki kaydı, Bilecik Ortaokulu’na nakledildi.
20 Temmuz 1937 Bilecik Ortaokulu’ndan “pekiyi” dereceyle mezun oldu. Aynı yılın sonbaharında, lise öğrenimi için Kütahya’ya gönderilecekti.
22 Temmuz 1940 Kütahya Lisesi’nden “pekiyi” dereceyle mezun oldu. İkinci Dünya Savaşı nedeniyle, ailesi İstanbul’dan Ankara’ya taşındığı için yükseköğrenime gidemedi, ağabeyi Asım Berksan’ın Ankara’nın Anafartalar Caddesi’nde açtığı şekerci dükkânında çalışmaya başladı.
25 Eylül 1941 İstanbul’daki Sultanahmet Yüksek Ticaret Okulu’nda yükseköğrenime başladı.
16 Eylül 1944 Asım ve Sabri Berksan kardeşler, “Ülker” markalı bisküvi imalatına başladılar.
1 Ekim 1944 Sultanahmet Yüksek Ticaret Okulu’nu “pekiyi” dereceyle bitirdi. Ardından da ağabeyi Asım Berksan’ın İstanbul-Sirkeci’deki şekerci dükkânına ortak oldu.
1 Kasım 1947 Yedek subay adayı olarak, Ankara’da silah altına alındı. Kıta hizmetini ise Diyarbakır’da sürdürecekti.
20 Mayıs 1949 Güzide İman’la İstanbul’da evlendi.
14 Ağustos 1950 İlk evlatları Ahsen dünyaya geldi.
1953 Babası Hacı İslam Efendi İstanbul’da vefat etti.
26 Ağustos 1954 Aile, “Berksan” olan soyadını, mahkeme kararıyla “Ülker” olarak değiştirdi.
28 Ekim 1954 İlk erkek evlatları Ali dünyaya geldi.
1957 Ülker’in, Topkapı semtinde kurulan ilk bisküvi fabrikasının temeli atıldı. Şirket merkezi, bir süre sonra Eminönü’nden Topkapı’ya taşınacaktı.
21 Mart 1959 İkinci erkek evlatları Murat dünyaya geldi.
20 Ocak 1963 Evlatları Ali, bir doktor hatası sonucu İstanbul’da vefat etti.
10 Ocak 1969 Annesi Şakire Hanım, İstanbul’da vefat etti.
1 Mart 1987 Asım ve Sabri Ülker kardeşlerin 1944’te başlayan iş ortaklığı sona erdi.
13 Kasım 1989 Ülker Grubu Şirketleri, Yıldız Holding çatısı altında toplandı.
31 Ocak 1994 Ablası Sıdıka Hanım vefat etti.
5 Nisan 2000 Ülker Şirketi’nin İcra Kurulu Başkanlığı görevini oğlu Murat Ülker’e devretti.
6 Temmuz 2001 Ağabeyi Asım Ülker vefat etti. Cenazesi, Edirnekapı Mehmet Akif Şehitliği’ne defnedildi.
13 Eylül 2010 Hayat arkadaşı Güzide Ülker İstanbul’da vefat etti. Merhumenin cenazesi, 14 Eylül 2010 Salı günü Fatih Camii’nde öğle namazını müteakip kılınan cenaze namazından sonra Eski Kozlu Mezarlığı’nda ebedi istirahatgâhına tevdi edildi.
12 Haziran 2012 92 yıllık hayatının ardından, İstanbul Çamlıca’daki ikametgâhında vefat etti. Merhumun cenazesi, 13 Haziran 2012 Çarşamba günü Fatih Camii’nde, öğle namazını müteakip kılınan cenaze namazının ardından, Eski Kozlu Mezarlığı’nda, eşi Güzide Ülker’in yanı başındaki kabrine defnedildi.
Söyleşi ve Yazışmalar
Söyleşi ve yazışmalar; 3 Ağustos 2006 - 18 Ocak 2014 tarihleri arasında yazar Hulûsi Turgut ile araştırmacı Ali Osman Mola tarafından Adana, Ankara, Antalya, Bilecik, Bolu, Edirne (Keşan), Eskişehir, Hatay, İstanbul, İzmir, Kayseri, Kütahya, Manisa, Samsun, Sivas, Şanlıurfa, Tekirdağ (Büyükyoncalı ve Karamehmet köyleri) ile Kırım ve Brüksel’de yapıldı. Yaklaşık 400 saatte 166 kişi ile gerçekleştirilen 195 söyleşi ve yazışma için, yurtiçi ve yurtdışında 55 bin km yol kat edildi.
Abdul Wahab Al Bunnia (Yazışma)
Abdullah Ali Balsharaf (Söyleşi: 20 Ekim 2007, İstanbul)
Abdullah Gül (Yazışma: 23 Kasım 2013, Ankara)
Abdullah Şişmanoğlu (Söyleşi: 10 Kasım 2007, İstanbul)
Abdurrahman Çinbaşı (Söyleşi: 8 Eylül 2006 17 Kasım 2006, İstanbul)
Abdülkadir İman (Söyleşi: 2 Şubat 2007, İstanbul)
Adem Sezer (Söyleşi: 8 Eylül 2006 - 17 Kasım 2006, İstanbul)
Adnan Büyüksoy (Söyleşi: 23 Mayıs 2007, İstanbul)
Agâh Kafkas (Söyleşi: 30 Mart 2007, Ankara)
Ahmet Edip Uğur (Söyleşi: 7 Aralık 2006, Ankara)
Ahmet Mahir Dindar (Söyleşi: 16 Nisan 2007, İstanbul)
Ahmet Davutoğlu, Prof. Dr. (Söyleşi: 30 Mayıs 2007, Ankara)
Ahmet Özokur (Söyleşi: 2 Nisan 2007, İstanbul)
Ahmet Selvi (Yazışma)
Ahsen Özokur (Söyleşi: 19 Ocak 2008 - 8 Kasım 2012 14 Şubat 2013, İstanbul)
Ali Doğan (Söyleşi: 28 Şubat 2007, İstanbul)
Ali Ülker (Söyleşi: 19 Mart 2007, İstanbul)
Asım Kocabıyık (Söyleşi: 8 Şubat 2007, İstanbul)
Asım Taşer, Dr. (Söyleşi: 28 Şubat 2007, İstanbul)
Ataman Yıldız (Söyleşi: 4 Mayıs 2007 - 18 Eylül 2007 26 Ekim 2007, İstanbul)
Atıf Biliközen (Söyleşi: 8 Eylül 2006, İstanbul)
Avni İman (Söyleşi: 13 Aralık 2006 - 26 Ekim 2007, İstanbul)
Aziz Refiğ (Söyleşi : 7 Şubat 2007, İstanbul)
Bayram Babacan (Söyleşi: 11 Temmuz 2007, İstanbul)
Betül Ülker (Söyleşi: 19 Ocak 2008, İstanbul)
Bülent Çorapçı (Söyleşi: 19 Şubat 2007, İstanbul)
Celal Adan (Söyleşi: 22 Ocak 2007, Ankara)
Cemil Çiçek (Yazışma: 25 Ekim 2013, Ankara)
Claus Müller (Yazışma)
Deniz Baykal (Söyleşi: 4 Aralık 2013, Ankara)
Devlet Bahçeli (Yazışma: 11 Aralık 2013, Ankara)
Deyvi Florentin (Söyleşi: 26 Aralık 2006, İstanbul)
Dilaver Devlet (Söyleşi: 9 Ocak 2007, İstanbul 21-23 Haziran 2007 - 27 Eylül 2007, Kırım)
Dirk Koedijk (Yazışma)
Doğan Besler (Söyleşi: 10 Ağustos 2006, İstanbul)
Ekrem Şevket Yücesoy (Söyleşi: 31 Ocak 2007, Ankara)
Elmas Akkuş (Söyleşi: 18 Eylül 2007, İstanbul)
Erhan Kurtulmuş (Söyleşi: 8 Şubat 2007, İstanbul)
Erol Erbaş (Söyleşi: 18 Kasım 2006, İstanbul)
Fahri Öksüz (Söyleşi: 12 Ocak 2007, Hatay)
Faik Evirgen (Söyleşi : 18 Eylül 2007, İstanbul)
Faruk Berksan (Söyleşi: 3 Mayıs 2007, İstanbul)
Faruk Dağyar (Söyleşi: 30 Kasım 2007, Antalya)
Fatih Ülker (Söyleşi: 23 Nisan 2013, İstanbul)
Fikret Evyap (Söyleşi: 4 Mayıs 2007, İstanbul)
Firuz Kanatlı (Söyleşi: 1 Şubat 2007, Eskişehir)
Fuat Çanakçı (Söyleşi: 16 Eylül 2006, Samsun)
George Wiederkehr, Dr. (Söyleşi: 10 Kasım 2006, Manisa)
Gülizar Bayraktar (Söyleşi: 2 Nisan 2011, İstanbul)
Hakan Kırımlı, Doç. Dr. (Yazışma: 28 Şubat 2013, 10 Mayıs 2013)
Haluk Mesci (Söyleşi: 7 Şubat 2007, İstanbul)
Haluk Yavuzer, Prof. Dr. (Söyleşi: 30 Aralık 2010, İstanbul)
Hasan Uğur (Söyleşi: 13 Aralık 2006, İstanbul)
Hasan Yozgat Söyleşi: (17 Mayıs 2007, İstanbul)
Hayati Kuru (Söyleşi: 8 Eylül 2006 - 5 Aralık 2006, İstanbul)
Hayri Dinçsoy (Söyleşi: 14 Mart 2007, İstanbul)
Hilmi Durmaz (Söyleşi: 9 Ağustos 2006, Ankara)
Hüseyin Güneş (Söyleşi: 5 Ağustos 2011, İstanbul)
İbrahim Avcu (Yazışma)
İbrahim Bodur (Söyleşi: 16 Haziran 2009, İstanbul)
İdris Erbaş (Söyleşi: 8 Eylül 2006, İstanbul)
İsmail Bacacı (Söyleşi: 4 Mart 2013, İstanbul)
İsmet Eldener (Söyleşi: 6 Aralık 2007, Eskişehir)
İsmet Sezgin (Söyleşi: 27 Mayıs 2013, Ankara 24 Ekim 2013, İstanbul-Yazışma: 30 Ekim 2013, Ankara)
İsmet Yüksel (Söyleşi: 27 Eylül 2007 - 6 Ağustos 2012, Kırım)
İzmir Tolga (Söyleşi: 24 Ocak 2007, İstanbul)
Kadir Çeliktürk (Söyleşi: 30 Kasım 2007, Antalya)
Kadir Güler (Söyleşi: 31 Temmuz 2007, İstanbul)
Kâmil Yazıcı (Söyleşi: 14 Ağustos 2007, İstanbul)
Kemal Şentürk (Söyleşi: 3 Kasım 2006, İzmir)
Kemal Unakıtan (Söyleşi: 9 Şubat 2008, Ankara)
Kerami Mercan (Söyleşi: 2 Temmuz 2007, Edirne / Keşan)
Korhan Tegül (Söyleşi: 3 Mayıs 2007, İstanbul)
Kurt Seyit Çalı (Söyleşi: 2 Ağustos 2011 - 6 Temmuz 2012, İstanbul)
M. Kemal Cabıoğlu (Söyleşi: 6 Aralık 2006, İstanbul)
Macit Akın Özoflu (Söyleşi: 8 Kasım 2013, İstanbul)
Mahir Şenbabaoğlu (Söyleşi: 3 Temmuz 2007, İstanbul)
Mahmut Mahir Kuşçulu (Söyleşi: 24 Ağustos 2006, İstanbul)
Mehmet Ağar (Söyleşi: 22 Ocak 2007, Ankara)
Mehmet Ali Eroğlu (Söyleşi: 25 Aralık 2006, İstanbul)
Mehmet İman (Söyleşi: 12 Aralık 2006, İstanbul)
Mehmet Kösdağ (Söyleşi: 25 Ekim 2007, İstanbul)
Mehmet Kurtuluş (Söyleşi: 1 Mart 2007, İstanbul)
Mesut Erez (Söyleşi: 18 Haziran 2007, Kütahya)
Metin Emiroğlu (Söyleşi: 18 Eylül 2007, İstanbul)
Metin Yurdagül (Söyleşi: 7 Aralık 2006, Ankara)
Mevlüt Onat (Söyleşi: 5 Aralık 2006, İstanbul)
Mike Acemyan (Söyleşi: 23 Ağustos 2006, İstanbul)
Muallâ Öner (Söyleşi: 13 Mart 2011, İstanbul)
Murat Aluç (Söyleşi: 8 Eylül 2006, İstanbul)
Murat Ülker (Söyleşi: 19 Ocak 2008 - 23 Nisan 2013 28 Eylül 2013 - 23 Ekim 2013, İstanbul)
Mustafa Acar (Söyleşi: 19 Ekim 2007, Bolu)
Mustafa Albayrak (Söyleşi: 10 Temmuz 2007, İstanbul)
Mustafa Kalaycıoğlu (Söyleşi: 4 Temmuz 2007, İstanbul)
Mustafa (Cemiloğlu) Kırımoğlu (Söyleşi: 29 Eylül 2007 6 Ağustos 2012, Kırım)
Mustafa Özel, Dr. (Söyleşi: 6 Şubat 2007 - 2 Temmuz 2007, İstanbul)
Mustafa Ülker (Söyleşi: 23 Nisan 2013, İstanbul)
Mustafa Topbaş (Söyleşi: 2 Nisan 2007, İstanbul)
Muzaffer Kösdağ (Söyleşi: 25 Ekim 2007, İstanbul)
Mümin Erkunt (Söyleşi: 16 Temmuz 2007, Ankara)
Nahit Küçük (Söyleşi: 9 Ocak 2007, İstanbul)
Nâzım Düzenli (Söyleşi: 25 Aralık 2006, İstanbul)
Necati Can (Söyleşi: 16 Nisan 2007, İstanbul)
Necati Çelik (Söyleşi: 29 Mart 2007, Ankara)
Necdet Buzbaş (Söyleşi: 20 Şubat 2007, İstanbul)
Nevzat Yalçıntaş, Prof. Dr. (Söyleşi: 25 Ekim 2007, İstanbul)
Nihat Gökyiğit (Söyleşi: 25 Aralık 2006, İstanbul)
Nihat Öner (Söyleşi: 17 Nisan 2007, İstanbul)
Orâl Turanoğlu (Söyleşi: 3 Kasım 2006, İzmir)
Orhan Ateş (Söyleşi: 3 Şubat 2007, İstanbul)
Orhan Çakırlar (Söyleşi: 9 Temmuz 2007, İstanbul)
Orhan Göker (Söyleşi: 14 Mart 2007, İstanbul)
Orhan Kayım (Söyleşi: 25 Nisan 2007, İstanbul)
Orhan Karabulut (Söyleşi: 30 Ocak 2010, İstanbul)
Orhan Özokur (Söyleşi: 23 Ağustos 2006 - 3 Mayıs 2007, İstanbul)
Osman Kartal (Söyleşi: 26 Aralık 2006, İstanbul)
Ömer Çetiner (Söyleşi: 27 - 28 Kasım 2007, Şanlıurfa)
Ömer Özokur (Söyleşi: 2 Nisan 2007, İstanbul)
Patrick Baird (Söyleşi: 14 Kasım 2006, Ankara)
Raşit Köken (Söyleşi: 28 Kasım 2006, Tekirdağ-B.Yoncalı)
Recep Tayyip Erdoğan (Yazışma: Temmuz 2013, Ankara)
Recep Toktemir (Söyleşi: 28 Kasım 2006, Tekirdağ / B.Yoncalı)
Remzi Önal (Söyleşi: 14 Mart 2007, İstanbul)
Reşat Sözen (Söyleşi: 25 Haziran 2013, İstanbul)
Rıfat Hassan (Söyleşi: 26 Aralık 2006, İstanbul)
Rıza Sepet (Söyleşi: 10 Mayıs 2007, İstanbul)
Sabahattin Zaim, Prof. Dr. (Söyleşi: 7 Mart 2007, İstanbul)
Sadettin Korkut (Söyleşi: 4 Mayıs 2007, İstanbul)
Salih Özcan (Söyleşi: 2 Şubat 2007 - 20 Şubat 2007, İstanbul)
Salih Tuğ, Prof. Dr. (Söyleşi: 25 Ocak 2007, İstanbul)
Salim Uslu (Söyleşi: 18 Ağustos 2006, Ankara)
Sami Bakanoğlu (Söyleşi: 24 Nisan 2007, İstanbul)
Sebahattin Kahyaoğlu, Dr. (Söyleşi: 18 Kasım 2006, İstanbul)
Selçuk Berksan (Söyleşi: 27 Kasım 2006 - 15 Mart 2007 19 Mart 2007 - 3 Nisan 2007 - 2 Temmuz 2012, İstanbul)
Sezgin Elmas (Söyleşi: 10 Temmuz 2007, İstanbul)
Silvio Kluzer (Söyleşi: 31 Ağustos 2009, Brüksel)
Süleyman Çelebi (Söyleşi: 17 Mayıs 2013, Ankara)
Süleyman Demirel (Söyleşi: 3 Ağustos 2006 - 23 Ekim 2013 Yazışma: 18 Ocak 2014, Ankara)
Süleyman Yalçın, Prof. Dr. (Söyleşi: 3 Şubat 2007, İstanbul)
Şaban Gülbahar (Söyleşi: 23 Ağustos 2006 25 Nisan 2007, İstanbul)
Şemsi Kopuz (Söyleşi: 25 Ekim 2007, İstanbul)
Ş̧̧ener Astan (Söyleşi: 20 Ağustos 2013, İstanbul)
Talât Özgün (Söyleşi: 1 Mayıs 2008, İzmir)
Tanıl Küçük (Söyleşi: 5 Eylül 2006, İstanbul)
Tekin Kantarcı (Söyleşi: 16 Mayıs 2007, Kayseri)
Tekin Küçükali (Söyleşi: 26 Nisan 2007, Ankara)
Tevfik Arıkan (Söyleşi: 3 Mayıs 2007, İstanbul)
Turgay Demirel (Yazışma)
Tuncay Özilhan (Söyleşi: 19 Şubat 2007, İstanbul)
Turgut Ayla (Söyleşi: 17 Nisan 2007, İstanbul)
Ümit Çelebi (Söyleşi: 11 Temmuz 2007, İstanbul)
Vitali Hakko (Söyleşi: 1 Mart 2007, İstanbul)
Vural Baylan (Söyleşi: 9 Temmuz 2007, Ankara)
Vural Bulut (Söyleşi: 3 Mayıs 2007, İstanbul)
Yahya Ülker (Söyleşi: 23 Nisan 2013, İstanbul)
Yakup Tahincioğlu (Söyleşi: 2 Nisan 2007, İstanbul)
Yılmaz Akar (Söyleşi: 7 Mart 2007, İstanbul)
Yılmaz Karadeniz (Söyleşi: 16 Aralık 2006, İstanbul)
Yurdakul Gözde (Söyleşi: 18 Mayıs 2013, Bodrum)
Yusuf Oda (Söyleşi: 8 Eylül 2006, İstanbul)
Yüksel Ertan (Söyleşi: 21 Haziran 2007, İstanbul)
Yüksel Günay (Söyleşi: 24 Ocak 2007, İstanbul)
Zeki Sözen (Yazışma)
Zeki Yıldız (Söyleşi: 18 Haziran 2007, Kütahya)
Zihni Uğurses (Söyleşi: 7 Ağustos 2006, Adana)
Ziya Yıldız (Söyleşi: 18 Haziran 2007, Kütahya)
Yayınlar
A. M. Şamsutdinov Mondros’tan Lozan’a Türkiye Ulusal Kurtuluş Savaşı Tarihi 1918-1923, Çeviren: Ataol Behramoğlu, Doğan Kitap, İstanbul, 1999
Agâh Oktay Güner, Dr., Türkiye’nin Kalkınması ve İktisadî Devlet Teşekkülleri, Damla Yayınları, İstanbul, 1978
Ahmet Davutoğlu, Prof. Dr., Stratejik Derinlik - Türkiye’nin Uluslararası Konumu, 68. Baskı, Küre Yayınları, İstanbul, 2011
Alan Fisher, Kırım Tatarları, Çeviren: Eşref B. Özbilen, Selenge Yayınları, İstanbul, 2009
Alan Parmer, 1853-1856 Kırım Savaşı ve Modern Avrupa’nın Doğuşu, Türkçesi: Meral Gaspıralı, Sabah Kitapları İstanbul, 1999.
Aleksandr Keresnki, Kerenski ve Rus İhtilâli, Çeviren: Rasih Güran, Ağaoğlu Yayınevi, İstanbul, 1967.
Ali Polat, Üç Bin Yıllık Birikim, Enes Matbaacılık, İstanbul, 2006.
Aram Andonyan, Balkan Savaşı, Çeviren: Zaven Biberyan, Aras Yayıncılık, İstanbul, 1999. Atlas Tarih Dergisi Özel Sayısı, “100. Yılında Balkan Savaşları”, Sayı: 16, 2012.
Aziz Kaylan, “Tarihimizin Unutulan Olayı Kırım Savaşı (1853-1856)”, Milliyet Yayınları, İstanbul, 1975.
Boris Pasternak, Doktor Jivago, Cem Yayınevi, İstanbul, 2011.
Burhan Belge, İkinci Dünya Savaşı - Radyo Konferansları, Başnur Matbaası, Ankara, 1970.
E. H. Carr, Sovyet Rusya Tarihi, Bolşevik Devrimi 1917 - 1923, 3 Cilt, Ceviren: Orhan Suda, Metis Yayınları, İstanbul, 1979.
Emel Akal, Milli Mücadelenin Başlangıcında Mustafa Kemal, İttihat Terakki ve Bolşevizm, İletişim Yayınları, İstanbul, 2012.
Erdal Güven, “Stalin-Troçki Mücadelesi”, Atlas Tarih Dergisi, Sayı: 18, Şubat-Mart 2013.
Ernest Hemingway, İşgal İstanbul’u ve İki Dünya Savaşı’ndan Mektuplar, Türkçesi: M. Ali Kayabal, Milliyet Yayınları, İstanbul, 1970.
Fahir Armaoğlu, Prof. Dr., 20. Yüzyıl Siyasi Tarihi, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, Ankara, 1983.
Ferénc Feher - Helles Ágnes, Doğu Avrupa Devrimleri, Derleyip Çeviren: Tarık Demirkan, Yapı Kredi Yayınları, İstanbul, 1995.
Fevzi Çakmak, Batı Rumeli’yi Nasıl Kaybettik?, Yayına Hazırlayan: Ahmet Tetik, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, İstanbul, 2012.
Hayrettin Bey, Kırım Harbi, Yayına Hazırlayan: Şemsettin Kutlu, Tercüman 1001 Temel Eser, İstanbul.
Henrik Eberle-Matthias Uhl, Hitler Kitabı, Çeviren: Mustafa Tüzel, NTV Yayınları, İstanbul, 2009.
Hulûsi Turgut, Adriyatik’ten Çin Seddi’ne Avrasya ve Demirel, II. Cilt, ABC Yayınları, İstanbul, 2002. Demirel’in Dünyası, ABC Yayınları, İstanbul, 1992.
İlhan Ayverdi, Misalli Büyük Türkçe Sözlük, 3 Cilt, Kubbealtı Yayınları, İstanbul, 2006.
İlhan Bardakçı, Bir İmparatorluk Yağması - Balkan Bozgunu ve I. Dünya Harbi, 3. Baskı, Ajans-Türk Yayınları, Ankara.
İlhan Tekeli-Selim İlkin, 1929 Dünya Buhranında Türkiye’nin İktisadi Politika Arayışları, Orta Doğu Teknik Üniversitesi, Ankara, 1977.
İsmail Soysal, Soğuk Savaş Dönemi ve Türkiye - Olaylar Kronolojisi (1945-1975), İsis Yayımcılık, İstanbul, 1997.
İsmet İnönü, Hatıralar, 2. Kitap, Bilgi Yayınevi, Ankara, 1987.
Jak Deleon, Beyoğlu’nda Beyaz Ruslar, Remzi Kitabevi, İstanbul, 2003.
Kâmuran Gürün, Türk-Sovyet İlişkileri (1920-1953), Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara, 1991.
Kâzım Karabekir, Ankara’da Savaş Rüzgarları, II. Dünya Savaşı - CHP Grup Tartışmaları, Emre Yayınları, İstanbul, 1994.
Kemal Çapraz, Sürgünde Yeşeren Vatan Kırım, Turan Yayıncılık, İstanbul, 1995.
Kerem Çalışkan, 100 Yılın Rövanşı, Caretta Yayınları, İstanbul, 2012. Kütahya Lisesi 100. Yıl Albümü (1890-1990), Ekspres Matbaası, Kütahya, 1990.
Leon Troçki, Balkan Savaşları, Çeviren: Tansel Güney, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, İstanbul, 2012.
Lev Tolstoy, Sivastopol 1855, Türkçesi: E. Nermi, Gün Yayınları, İstanbul, 1966.
Liddell Hart, II. Dünya Savaşı Tarihi, 1. ve 2. Cilt, Çeviren: Kerim Bağrıaçık, Yapı Kredi Yayınları, İstanbul, 1999.
Mehmet Arif Demirer, Demokrat Parti ve Tarım, Demokrat Parti 60.Yıl Kitapları No:5, Ankara, 2006. Demokrat Parti’nin Yatırımları, Demokratlar Kulübü Yayınları, Ankara, 2006. 6 Eylül 1955 Olaylarına 50.Yılda Yeni Bakış, Demokratlar Kulübü Yayınları, Ankara, 2006.
Mehmet Maksudoğlu, Prof. Dr., Kırım Türkleri, Ensar Neşriyat, İstanbul, 2009.
Mert Toker-Ceyhun Arca, Alman’ın Mehmetçikleri, Cinius Yayınları, İstanbul, 2012.
Nadir Devlet, Prof. Dr., İsmail Gaspıralı, Başlık Yayın Grubu, İstanbul, 2011.
Necip Fazıl Kısakürek, Çile, Yapı Kredi Kültür Yayınları, İstanbul, 2005.
Olaf Caroe, Sir, Sovyet İmparatorluğu, 2 Cilt, Tercüme: Zerhan Yüksel, Tercüman 1001 Eser, İstanbul.
Onur Öymen, Silahsız Savaş, Remzi Kitabevi, İstanbul, 2002.
Orlando Figes, Kırım - Son Haçlı Seferi, Çeviren: Nurettin Elhüseyni, Yapı Kredi Yayınları, İstanbul, 2012.
Ömer Sami Coşar, Troçki İstanbul’da, Kitaş Yayınları, İstanbul, 1969.
Özcan Pehlivanoğlu, Yeniden Merhaba Rumeli, Ufuk Ötesi Yayınları, İstanbul, 2008.
Philip S. Jowett, Balkan Harpleri’nde Ordular 1912-13, Çeviren: Emir Yener, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, İstanbul, 2012.
Safiye Erol, Ülker Fırtınası, Kubbealtı Neşriyatı, İstanbul, 2010.
Şevket Rado, Hayat Böyledir, Doğan Kardeş Yayınları, İstanbul, 1966.
Sâmiha Ayverdi, Türk-Rus Münasebetleri ve Muharebeleri, Turan Neşriyat Yurdu, İstanbul, 1970.
Serge A. Zenkovsky, Prof. Dr., Rusya’da Pan-Türkizm ve Müslümanlık, Çeviren: Prof. Dr. İzzet Kantemir, Üçdal Neşriyatı, İstanbul, 1983.
Süheyl Gürbaşkan, Bir Reklâmcı Aranıyor, İstanbul Reklâm Yayınları, İstanbul, 1980
Süleyman Demirel, Bir Ömür Suyun Peşinde, 2 Cilt, (2. Baskı) ABC Medya Ajansı Yayınları, İstanbul, 2006.
Stefan Zweig, Yıldızın Parladığı Anlar, Çeviren: Burhan Arpad, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, İstanbul, 1997.
Stefanos Yerasimos, Türk-Sovyet İlişkileri, Ekim Devrimi’nden Milli Mücadeleye, Gözlem Yayınları, İstanbul, 1979.
Stephane Lauzanne, Balkan Acıları, Kastaş Yayınları, İstanbul, 1990.
Taha Akyol, Rumeli’ye Elveda, Doğan Kitap, İstanbul, 2013.
Yahya Sezai Tezel, Cumhuriyet Döneminin İktisadi Tarihi 1923-1950, Tarih Vakfı Yurt Yayınları, İstanbul, 1994.
Yaşar Kalafat, Dr., Kırım-Kuzey Kafkasya Sosyal Antropoloji Araştırmaları, ASAM Avrasya Stratejik Araştırmalar Merkezi Yayınları, Ankara, 1999.
Yılmaz Öztuna, Rumeli Kaybımız - 93 ve Balkan Savaşları, Ötüken Neşriyat, İstanbul, 1990. Osmanlı Devleti Tarihi, Faisal Finans Kurumu Yayını, İstanbul, 1986.
A
Abdurrahman (Sabri Ülker’in ağabeyi) 68, 317
Abdülhamid II., Padişah 51, 56, 58-60, 107, 565, 566
Abdülmecid, Padişah 51
Ablum, Mahir 163, 641, 642
Acar, Mustafa 613, 614, 633, 717
Acıman, Eli 525
Ağca, Mehmet Ali 426
Ahmet Ziya Bey (Sabri Ülker’in dayısı) 59, 102, 125-128, 131
Akbulut, Ziyaeddin 616-617
Akın, Kenan 514, 515
Aksoy, Temel 253
Aktin, Edip 679
Akyol, Taha 683, 691, 693, 722
Akzambak, Mehmet 376
Al-Bunnia, Haj Abdul ahab 480, 715
Aleko Usta 204
Allen, Melvin C. 310, 311
Ali Haydar Efendi 222-223
Altıntak, Hüseyin 204, 595
Arın, Suat 628
Arıkan, Tevfik 633, 634, 719
Arısan, Mehmet 162
Aslan, Yusuf 377
Astan, Şener 585, 628, 629
Ataseven, Asaf 465, 466, 530, 661
Ataseven, Gülsen 465, 466
Ateş, Orhan 559, 560
Atatür, Pervin 172
Atatürk, Mustafa Kemal 107, 108, 113, 114, 123, 146, 147, 154, 158, 168, 172, 267, 314, 365, 378, 554
Avcu, İbrahim 209
Aydemir, Talat 332
Aydıner, Atilla 620
Ayvazovski, İvan 51
B
Bacacı, İsmail 418
Balcı, Şükrü 370, 394, 395, 548
Balzac, Honor± de 55
Bahçeli, Devlet 32
Barnes, Harry 301
Başar, Şükûfe Nihal 154, 223
Başaran, Mustafa 360, 361
Bayar, Celal 167, 211, 268, 332, 347
Baykal, Deniz 30
Bayraktar, Gülizar 249-251
Bayram, Mahmut 667
Benekay, Yahya 226, 228
Berker, Şinasi Nahit 349
Berkman, Münir Müeyyed 154, 158
Berksan, Betül (Asım Ülker’in kızı) 240, 290, 465-467, 669
Berksan, Faruk 116, 240, 259, 349, 351, 352, 354, 355, 357- 360, 362, 368, 369, 371, 387, 400, 405, 415, 460, 486, 487, 533, 534, 592, 602, 636, 707
Berksan, Selçuk 58, 79-81, 91, 101, 109, 116, 118, 119, 127, 139, 142, 173, 181, 200, 201, 203, 205, 240, 257-260, 262, 263, 285, 311, 314, 315, 336, 337, 350-352, 354, 359, 369, 370, 373, 376, 382, 383, 385, 387, 399, 401, 405, 415, 434, 448, 449, 484, 494, 702
Besler, Doğan 143
Besler, Fehmi 143
Besler, Sami 141, 170
Beyatlı, Yahya Kemal 122, 172, 555
Beykont, Zeki 159, 160, 162
Biliközen, tıf 362
Bodur, İbrahim 321, 323, 325
Bolak, Aydın 325
Bonaparte, Napolyon 156, 213, 301
Boran, Behice 426
Bölükbaşı, Rıza Tevfik 157
Budak, Rıdvan 418, 419, 424
Buzbaş, Necdet 403, 404, 430, 536, 538, 539
Büyük, Gürol 445
Büyükanıt, Yaşar 550
C
Cansen, Ege 463
Cengiz Han 40, 41
Ceyhun, Ekrem 689
Churchill, Winston 43, 44, 193, 301
Cibran, Halil 89, 137, 701
Cilasun, Zafer 346
Clay, Muhammed Ali 646
Commer, Robert 346
Coşkun, Ali 564
Ç
Çağlayangil, İhsan Sabri 519
Çalı, Kurt Seyit 84-86, 90, 91, 94, 110, 114, 119, 120, 185, 226-228, 231, 232
Çalı, Nuriye 231
Çakır, Erden 636
Çamlıbel, Faruk Nafiz 153
Çanakçı, Fuat 340, 341, 585, 592, 594, 679
Çanakçı, Suat 594
Çar Nikolay 107, 120
Çehov, Anton 51
Çelebi, Bünyamin 531
Çelebi, Süleyman 418-421
Çelebi, Ümit 513, 514, 521, 522, 530, 542
Çeliktürk, Kadir 601
Çetiner, Ömer 614, 615, 617
Çiçek, Cemil 19
Çiller, Tansu 554
Çizmecioğlu, Abdullah 172
Çizmecioğlu, Mustafa 172
Çorapçı, Bülent 320-322, 325, 548
D
Dağcı, Cengiz 51
Dağyar, Faruk 590, 591, 634
Damat Ferit Paşa 108
Davis, William Hersey 319
Davutoğlu, Ahmet 104, 105, 350, 412, 413, 443, 451, 661
Davutoğlu, Sare 104
Demirel, Süleyman 24, 45, 46, 175, 304, 333-335, 345, 364, 378, 417, 424-426, 428, 519, 520, 548, 554, 580, 626
Demirel, Turgay 580, 581
Denizci, Süheyl 265, 695, 697
Denktaş, Rauf 425
Devletof Süleymanoğlu, Dilaver 116, 117
Dinçsoy, Ahmet 207, 208
Dinçsoy, Hamdi 141, 353
Dinçsoy, Hayri 208
Dinçsoy, İsmet 207
Dinçerler, Vehbi 165
Doğan, Ali 571, 572, 576
Durmaz, Hilmi 539, 585, 596, 597
Duruel, Hasan 617
Düzenli, Samime 179
E
Ecevit, Bülent 346, 376-378, 384, 392, 425, 428, 519, 520, 551
Ecevit, Rahşan 520
Eczacıbaşı, Nejat 609
Ecirzade, Mustafa Avni 171
Edison, Thomas 301
Eflatun (Platon) 146, 151
El Mutavva, Abdullah 305
Elrom, Efraim 365
Emiroğlu, Metin 409, 410
Engin, Kemal 153
Erbakan, Necmettin 175, 347, 364, 365, 376, 378, 424, 519, 549, 551, 554, 618
Erbuğ, Orhan 384, 385
Erdem, Ercan 384, 385
Erdoğan, Recep Tayyip 22, 618, 619, 622, 623, 690
Erez, Mesut 163, 641
Erkunt, Mümin 338, 339
Eroğlu, Mehmet Ali 609, 611
Erim, Nihat 364, 365, 377, 519
Erol, Safiye 199, 200
Erozan, Celal Sahir 154
Ersoy, Mehmet Akif 66
Ertan, Yüksel 521-524
Esen, Fikret 214, 215
Esener, Ali Fethi 520
Eşref Sabit 154
Evren, Kenan 425, 426, 519, 520
Eyüboğlu, Bedri Rahmi 122
F
Fahreddin (Türkkan) Paşa 106
Fatih Sultan Mehmed, Padişah 41, 197
Feyzioğlu, Turhan 424, 426
G
Gamsız, Nuri 265, 695, 697
Gaspıralı, İsmail Bey 42, 43, 45
Gates, Bill 691
Gazioğlu, Şaban 321
General Wrangel 120, 124
Genç, Faruk 265
Gezmiş, Deniz 377
Goethe, Johann Wolfgang von 71, 169
Goldenberg, Emil 679
Gomez, Heinz 264
Gök, Adem 178
Gök, Süleyman 178
Gökçen, Sabiha 114
Gökbörü Kançal, Fikri 110
Gökyiğit, Nihat 313, 567
Gövsa, İbrahim Alâaddin 154, 158
Gözde, Yurdakul 422
Gül, Abdullah 15
Gülen, Fethullah 550
Gümüşpala, Ragıp 332
Günay, Yüksel 583, 584
Güneş, Hüseyin 566, 600
Güney, Eflatun Cem 151
Gürbaşkan, Süheyl 521
Gürcan, Tarık 265
Gürel, Halit 139, 144, 450
Gürsel, Cemal 332, 345
Güzelses, Celal 217
H
Hacı Bekirzade Ali Muhiddin 171
Hacı Geray Han 41
Hacı İslam Efendi (Sabri Ülker’in babası) 17, 39, 52, 53, 57-62, 64-69, 71, 73, 76, 79-81, 83, 86, 87, 89, 91-94, 96, 97, 106, 110, 113, 114- 116, 118, 119, 122, 125- 128, 131, 134, 135, 138-140, 141, 171, 185, 207, 208, 223, 230, 235-237, 239-241, 248, 255, 316, 317, 681, 711, 712
Hacı Sayid 171
Hafız Numan Efendi (Sabri Ülker’in dedesi) 61, 64, 67, 68
Hafız Rıza Bey (Sabri Ülker’in dayısı) 102
Hanife Hanım 223
Hasan Efendi (Sabri Ülker’in dedesi) 52, 55, 58, 59, 62, 681
Hassan, Rıfat 308, 309
Hatemi, Nadir 273
Hatice Gülsüm Hanım (Sabri Ülker’in babaannesi) 52, 55, 62
Haşim, Ahmet 153, 156
Hitler, Adolf 159, 184, 185, 189, 210, 214, 225, 229
Hugo, Victor 555
Humeyni, Ayetullah 426
Hz. Ali 393, 394
Hz. Muhammed 106, 137
I
Ilıcak, Kemal 514
Işık, Murat 110
İ
İbrahim, Veli 90, 91
İman, Ahmet 417
İman, Avni 220, 277, 401, 402
İman, Mehmet 238
İman, Muharrem 222, 275, 639
İman, Sabiha 116, 190, 236, 273, 275
İnam, Orhan 359
İnan, Hüseyin 377
İnönü, Erdal 554
İnönü, İsmet 114, 167, 168, 193, 194, 211, 332, 333, 347, 364, 377, 378
İnönü, Mevhibe 114
İpekçi, Abdi 426
İsmail Hakkı (Sabri Ülker’in ağabeyi) 68, 91, 317, 557
İzzet Melih 159
J
Jankoviç, Jean Paul 679
Jobs, Steve 691
Johnson, Lyndon B. 310, 345
K
Kâmil Paşa 565
Kamu, Kemalettin 154
Kanatlı, Firuz 349, 350, 683, 685, 688
Kantarcı, Hayrullah 630
Kantarcı, Tekin 630, 631
Kantarcızade Hacı Ömer 172
Karaağaçlı, Hacı Mustafaoğlu Süleyman 172
Karabulut, Orhan 179, 180, 181
Karaca, Kadri 263
Karaca, Yunis 568
Karadayı, İsmail Hakkı 557
Karadeniz, Yılmaz 224
Karataş, Ayfer 299
Karpat, Kemal 692
Kasım, Ahmet 167
Katerina (Çariçe) 45
Kaufman, Aleander 302
Keçeci, Karpiç (Juri Georges Karpovitch) 172
Kent, Muhtar 697
Kerenski, Aleksandr 107
Kırımlı, Ahmet İhsan 324
Kırımoğlu (CemiloğluԜ) Mustafa 46-48
Kısakürek, Necip Fazıl 154, 155, 677
Kibritçioğlu, Ahmet 597
Kocabıyık, Asım 533
Koç, Vehbi 172, 254, 305, 321, 603, 605, 687
Koçu, Reşat Ekrem 179
Kohen, Hayim 219, 220, 222, 224, 225, 255
Konfüçyüs 169
Koraltan, Refik 211
Koru, Naci 566
Korutürk, Fahri 376, 378, 425, 426, 519
Koryürek, Enis Behiç 154
Köprülü, Fuat 211
Kösdağ, Mehmet 130, 319
Kubayev, Memet 86, 91
Kumak, Mehmet Gafur 172
Kurt Mehmet (Sabri Ülker’in amcası) 55
Kuşçulu, Mahmut Mahir 330, 476, 477
Kuşçulu, Nuh 320, 321, 324, 327, 330, 331, 475, 476, 478
Küçükali, Tekin 406, 407, 569
L
La Bruy°re, Jean de 555
Lamartine, Alphonse de 109
Le Bon, Gustave 109
Lenin (Ulyanov), Vladimir İlyiç 79, 90, 96, 107, 122
M
Mahire (Sabri Ülker’in ablası) 61, 139, 317
Mardin, Yusuf 154
Mareşal Fevzi Çakmak 210
Marko Usta 170
Mar, Karl 90, 123
Mavituna, Abdurrahman 151, 167
Mehmet Turhan Bey 171
Melen, Ferit 378
Menderes, Adnan 211, 257, 265-268, 296, 332, 377, 522, 554
Menderes, Yüksel 377
Mercan, Kerami 607, 608
Mercan, Nedim 607
Mercan, Sami 607
Meriç, Cemil 240
Mesci, Haluk 521, 522, 525, 526
Morçay, Şükrü 496
N
Nahum, Hayim 203, 303
Nebioğlu, Kemal 380-382, 396, 417, 424
Neriman Teyze (apartman komşuları) 244
Nurettin Hoca 667
O
Oluç, Mehmet 585, 596, 598
Onnik Usta 208, 258
Orhon, Orhan Seyfi 154, 158
Ortaylı, İlber 45, 213
Osman Nuri Bey 171
Osmanoğlu, Abid 565
Ö
Öksüz, Fahri 588, 589, 679
Öner, Mualla 59, 72, 131, 199
Öner, Nihat 82, 102, 130, 132, 207
Ömer, Öner 679
Önsel, Vedat 425
Öz, Sebahattin 153
Özal, Turgut 165, 175, 327, 343, 346, 409-411, 520, 554, 689, 692
Özbek, Necip 615
Özcan, Gazanfer 447, 448
Özcan, Gönül Ülkü 447, 448
Özcan, Salih 304-307, 565, 566
Özdemir, Sadi 516, 517, 692
Özdemir, Nâzım 363
Özden, Yekta Güngör 561
Özdil, Yılmaz 683, 695, 697
Özdöner, Fazıl 615
Özel, Mustafa 144, 145, 176, 475, 522, 535
Özgü, Cemal 181
Özgü, Cemile 181
Özgün, Talât 215, 216, 218
Özhun, Kayhan 475
Özilhan, Tuncay 471-473, 475, 477, 577
Özokur, Ahmet 104, 617, 643, 660, 661, 669
Özokur (Ülker) Ahsen 36, 38, 76, 95, 97, 100-104, 118, 133, 145, 162, 166, 200, 222, 235, 237, 240-243, 246, 249- 251, 270, 275, 280, 281, 283- 285-292, 316, 354, 372, 387, 388, 462, 468, 484, 542, 645, 649, 678, 679, 681, 712
Özokur, Alanur 660
Özokur, Ayşe Senem 660
Özokur, Beyhan 660
Özokur, Kerem 660
Özokur, Nur Vera 669
Özokur, Orhan 104, 354-356, 363, 380, 381, 441, 475, 489, 491, 492, 536, 540, 575, 578, 661
Özokur, Ömer 643, 652, 653, 660
Özokur, (Davutoğlu) Sefure 104, 661, 669
Özokur, Yusuf İhsan 669
P
Page, Larry 691
Pandeli Usta 201
Pasternak, Boris 52, 77
Peker, Alptekin 680
Polatkan, Hasan 332, 554
Puşkin, Aleksandr Sergeyeviç 51
R
Rado, Şevket 269, 270, 281, 555
Rakiros, Parasko 183, 203, 205
Rasputin, Grigori 107
Recaizâde Ekrem 153
Richepin, Jean 154
Roosevelt, Franklin 43, 44
S
Sabancı, Hacı Ömer 685, 688
Sabancı, Sakıp 562, 685, 688
Sadık Rifat Paşa 692
Saharov, Andrey 47
Said Şamil 565
Sancar, Semih 426
Saracoğlu, Şükrü 177, 193, 194, 205
Sazak, Gün 519
Selışık, Selahattin 214, 215
Sepet, Rıza 594, 625, 626, 679
Seyit Ömer, (Sabri Ülker’in amcası) 55, 101
Sezer, Adem 167, 504
Sezgin, İsmet 26, 557, 558
Sıdıka Hanım (Sabri Ülker’in ablası)
Simavi, Sedat 233
Socrates 69, 316
Songar, Ayhan 564
Sökmen, Tayfur 519
Sözen, Reşat 618, 619
Sözer, Vural 521
Sultan Aziz, Padişah 692
Sultan Reşad, Padişah 87
Sunay, Cevdet 345, 364, 365, 377
Sükan, Faruk 426
Stalin, Jozef 43-45, 47, 50-52, 80, 90, 114, 122, 123, 185, 240, 288
Ş
Şahabettin, Cenap 156
Şakire Hanım, (Sabri Ülker’in annesi) 55, 61, 65, 67, 68, 76, 78, 81, 82, 91, 93, 102, 114, 125, 126, 136, 138, 171, 205, 237, 239, 240, 241, 291, 316, 317, 711, 713
Şapolyo, Enver Behnan 172
Şendal, Yusuf 172
Şentürk, Aziz 167
Şentürk, Kemal 585, 603, 605, 628
Şentürk, Namık Kemal 376
Şerif Hüseyin Paşa 106
Şeyh Şamil 565
Şişmanoğlu, Abdullah 278
T
Tağmaç, Memduh 346, 364
Tamer, Zekirriya 162
Taviloğlu, Mustafa 244
Tecer, Ahmet Kutsi 154
Tolga, İzmir 521, 522, 526-528
Topbaş, Mustafa 120
Topbaş, Sabahattin 321, 327, 328
Tosunzade, Abdurrahman 172
Troçki, Leon 66, 122-124
Tunagür, Yaşar 304
Tuncer, Kenan 170, 178
Turanoğlu, M. Uluğ 154
Turhan, Mediha 172
Tuğ, Salih 533, 534, 568
Tural, Cemal 346
Türkeş, Alparslan 210, 406, 407, 424, 519, 520, 551, 554, 592, 594
Türel, Yusuf 321
U
Uğur, Hasan 327, 328
Uğurses, Zihni 594, 596, 636, 637, 679
Ulaş, Fahrettin 321
Unakıtan, Kemal 110
Uras, Güngör 683, 689, 690, 692
Uşaklı, Ömer Bedrettin 154
Ü
Ülken, Aydın 526
Ülker, Ahmet Asım 58, 64, 68, 76, 79-82, 85, 91, 92, 99, 101, 115, 116, 118, 126-128, 131- 133, 135, 139, 141-143, 169- 179, 181-185, 197-199, 201- 205, 207, 208, 214, 221, 230, 231, 239-241, 247-249, 252- 255, 256, 258, 259, 261, 272, 303, 307, 316, 319, 320, 326, 335, 351, 352, 354, 357, 387, 397, 405, 414, 415, 417, 437, 444, 483-485, 487-489, 491, 500, 505, 522, 587, 590, 591, 593, 594, 601, 607-609, 631, 640, 662, 681, 685, 686, 699, 701, 710-713
Ülker, Ali (Ahsen Özokur’un oğlu) 83, 103, 274, 277, 293, 396, 397, 484, 533, 534, 536, 538, 539, 568, 576, 643, 646, 647, 652
Ülker, Ali (Sabri Ülker’in oğlu) 35, 36, 235, 237-239, 241, 242, 246, 269, 270-279, 292
Ülker (Ataseven), Betül 240, 290, 465-467, 669
Ülker, Fatih 643, 669, 674
Ülker, Fatma 117, 190, 652
Ülker, Güzide (İman) 76, 130, 220, 222, 235-237, 248-251, 258, 259, 269, 270, 280, 292, 316, 319, 387, 388, 401, 465- 467, 469, 551, 591, 617, 645, 670, 675, 677, 678, 682, 712, 713
Ülker, İbrahim 652
Ülker, Meryem 652
Ülker, Murat 36, 38, 59, 60, 62, 69, 109, 111, 113, 115, 118, 165, 213, 219, 240, 245-248, 253, 255, 271, 276, 280, 292, 300, 344, 373, 375, 387, 395, 398, 418-420, 424, 437, 440, 442-444, 456, 462, 466, 469, 489, 491, 492, 503, 532, 535, 536, 539-544, 547, 556, 557, 559, 570, 575, 605, 645, 669, 673, 692, 699, 701, 704, 707, 710, 713
Ülker, Mustafa 643, 669, 670, 673
Ülker, Rahmi 217
Ülker, Yahya 618, 643, 669, 670, 677
Ülker, Zehra 174, 230
Ülker, Zeynep 652
Ülkücü, Aydın 437
Ürgüplü, Suat Hayri 333, 377
V
Vahideddin, Padişah 107
W
Wiederkehr, George 475, 479
Y
Yalçın, Süleyman 564
Yalçıntaş, Nevzat 120, 129, 130, 142, 555, 562, 563
Yaramanoğlu, Hüdai 447, 661
Yavuzer, Haluk 270, 433-435, 441, 443
Yazıcı, Kâmil 327-329, 472
Yazıcı, Osman 475
Yelmen, Hasan 326
Yener, Faruk 265
Yıldız, Ziya 164, 166, 341, 342, 639
Yılmaz, Mesut 554
Yozgat, Hasan 343, 595, 679
Yöntem, Ali Canip 154
Yusuf Ziya 153, 171
Yusuf Ziya Bey (şekerci) 171
Yurdagül, Metin 38, 499, 500, 501, 509, 510, 512, 514, 567
Yurdakul, Mehmet Emin 210
Yurdoğlu, Lebit Fehmi 154
Yüceses, Fethi 192
Yüceses, Hamiyet 178, 192
Yücesoy, Ekrem Şevket 560, 561
Yüksel, İsmet 51
Z
Zaim, Sabahattin 321
Zorlu, Fatin Rüştü 332, 554
Zweig, Stefan 197