Sabri Ülker’in büyük hayali: “Kaliteyi artırıp ülkemize Avrupa Birliği’nin yolunu açalım.”

1944’te kurulan Ülker, yıllar içinde büyüyor, ama bu şirketin kurucularından Sabri Ülker, kamuoyu önüne çıkmak istemiyordu. Ülker, bu kuralını, ilk defa 1994’te yumuşatıp, Sabah gazetesine röportaj verdi; kamuoyuna ikinci ve son mesajı ise, 2002’de Hürriyet gazetesinde yayımlanacaktı.

Sabri Ülker, 1994 yılının 16 Eylül günü, Ülker Şirketi’nin 50. kuruluş yıldönümü münasebetiyle düzenlenmekte olan etkinliklere katılıyor ve iş hayatında ilk defa basın mensuplarıyla buluşuyordu.

Sabri Ülker’in gazetecilerle buluşma adresi, İstanbul’daki Swiss Otel’di. Ülker’in reklam hizmetlerini yürüten ajansın organize ettiği program gereği, Sabri Bey, gazetecilerle hem kahvaltı yapacak, hem de sohbet edecekti.

Gazeteciler merak içindeydi. Çünkü Türkiye’nin dev markası Ülker’in sahibiyle ilk defa bir araya geleceklerdi.

Sabri Ülker, randevusuna belirlenen saatten önce gelip, otelin kahvaltı salonuna geçti, kendisine ayrılan masaya oturdu. Flaşlar patlamaya başladı.

Sabri Ülker’in öncelikle gazetecilere hitaben bir konuşma yapması planlanmıştı. Reklamcı Ümit Çelebi, Sabri Ülker’in masasına yaklaştı ve kendisine şunları söyledi:

“Sabri Bey, lütfen kürsüye çıksanız, sesinizin rengine göre arkadaşlar mikrofonu ayarlasa... Bu arada, sizler de konuşmanızın bir provasını yapmış olursunuz, biz de salondaki ışık ayarlarını kontrol ederiz.”

Bu sırada, Sabri Ülker’in maiyetinden bir genç, Ümit Çelebi’nin sözlerinden rahatsızlık duyuyor ve “Sabri Bey’in yerine, başka birisiyle hazırlık yapalım, Sabri Bey’i yormayalım” diyerek adeta tavır koyuyordu. Sabri Bey ise, yaşananları her zamanki gibi sükûnetle seyrediyordu. Ümit Çelebi, Sabri Bey’in yanındaki gence, “Tamam” cevabını verdi. Herkes beklemeye koyuldu.

Sabri Ülker, hiç beklenmedik bir şekilde yavaş yavaş yerinden kalktı ve kürsüye doğru yöneldi. Gazeteciler, kendisini merakla izliyordu. Öyle ya, basın mensupları Sabri Ülker’in sesini ilk defa işiteceklerdi. Kürsü ve mikrofon hazırdı. Uzun konuşma yapacak kişiler için kürsüye bir bardak da su konulmuştu.

Sabri Bey, mikrofona yaklaştı ve tane tane konuşmaya başladı:

“Bugün, bu organizasyonun komutanlığını Ümit Hanım Kızıma verdik. Bize, komutanı dinlemek yakışır...”

Sabri Ülker, bu kısa konuşmasını tamamladıktan sonra, gazetecileri başıyla selamladı ve tekrar masasına döndü. Mesajı az ve özdü. Maiyetinin arzu ettiği gibi yorulmamış ve konukların huzuruna çıkarak, reklam ajansı görevlisi Ümit Çelebi’nin gönlünü almıştı. Tabii bütün bunların ötesinde, konuklarını selamlama nezaketi de göstermişti.

Sabri Ülker’i önce, gazeteci Kenan Akın konuşturdu

Babıâli’nin acar muhabirleri, daima zorun peşine düşerdi. 1960’lardan itibaren o zor işlerden birisi de Sabri Ülker’le görüşebilmekti. Ama bu, bir türlü mümkün olmuyordu. Ancak, şirketinin 50. kuruluş yıldönümünde, profesyonellerin arzusu üzerine kamuoyu önüne çıkmayı kabul eden ünlü sanayici, bu durumu öğrenen gazetecileri de heyecanlandırmıştı. Kamuoyuna mesaj, Swiss Otel’den verilecekti. Organize edilen tören gerçekleşti. Sabri Ülker, o tarihi günde gazetecilerle buluşmasını Metin Yurdagül’e şu sözlerle özetlemişti:

“Tencerenin kapağını açtık.”

Tencerenin kapağı gerçekten açılmış mıydı? Şimdi, ona bakalım...

Ülker’in bu özel gününde kısa bir süre de olsa kamuoyunun huzuruna çıkan Sabri Ülker’le birebir röportaj yapmak isteyen gazeteciler ve televizyon habercileri, bu etkinlikten sonra kıyasıya bir yarışa giriştiler. Onlar, tencerenin kapağının açıldığını zannediyorlardı. Oysa, açılmış ve hemen kapanmıştı. Çünkü Sabri Ülker’in hayat tarzı buydu. Asla ön plana çıkmak istemiyordu.

Sabri Ülker’le röportaj yapmak isteyen gazeteciler arasında Babıâli’nin deneyimli habercilerinden Kenan Akın da vardı. Ülker, rahmetli Kemal Ilıcak vasıtasıyla tanıştığı Akın’ın röportaj teklifine “Evet” diyor ve yarım asırdan beri sürdürdüğü katı kuralını bir defaya mahsus yumuşatıyordu. Kenan Akın, o yıllarda Sabah gazetesinin yazı işleri kadrosunda görev yapıyordu. Sabri Ülker’le 1994 yılının Ekim ayı ortalarında buluştu. Ülker’in üzerinde her zaman olduğu gibi beyaz önlüğü vardı. Konuğunu karşıladı. Masasına oturdu ve deneyimli gazeteci Kenan Akın’ın sorularını dinlemeye başladı.

 

50 yıl boyunca kamuoyuna çıkmamakta ısrar eden Sabri Ülker’i ilk defa 1994 yılında gazeteci Kenan Akın konuşturdu.

 

Kenan Akın, Sabri Ülker’le bir ilki gerçekleştiriyor, sorularının cevabını alıyor ve amacına ulaşıyordu.

Röportaj, Sabah gazetesinin 23-24 Ekim 1994 tarihli sayılarında “Bisküvi imparatoru” başlığıyla yayımlandı. Sabri Ülker, bu röportajda, Kenan Akın’a şunları anlatıyordu:

Bundan tam 50 yıl önce kurduğumuz, basit ve küçük bir atölyeden 19 şirketin meydana getirdiği bir sınai kuruluşu haline gelmek, elbette kolay olmadı. Bu yarım asır boyunca, bazen milletçe hep birlikte, bazen de kendi payımıza nice zorluklar, nice sıkıntılar yaşadık. Ancak, en sıkıntılı anımızda dahi, milletimize hep daha iyisini, daha mükemmelini sunmak prensibinden hiçbir zaman vazgeçmedik. “Allah, çalışanın, ama dürüst çalışanın yardımcısıdır” sözünün ne kadar gerçek olduğunu hep beraber gördük.

Başarının temelinde, önce, bıkmadan usanmadan çalışma gelir. Çalışma olmadan, hiçbir şey olmaz.

İkinci şart; dürüst çalışma. Üçüncüsü ise; kaliteli çalışma...

Bu cümleden olarak, üretilen bir malın iyi olması, müşteriye cevap vermesi, yani aldığı paranın karşılığını vermesi gerekir.

Özellikle müşteriyi aldatan bir mal, bir hizmet yapmamalı. Müşteriye değer vermek lazımdır. “Müşteri, velinimetimizdir” sözü, boşu boşuna söylenmiş bir söz değildir. Zira müşterisi olmayan bir ticarethaneyi düşünmek, mümkün değildir.

Dördüncü şart ise; tanıtma... Bu işe çok önem verilmeli.

Reklama ilk günden itibaren önem verdik, şimdi de veriyoruz, daima vereceğiz. Firmalar, mallarını tanıtmamakla en büyük hatayı işlemiş olabilirler.

Reklam, vazgeçilmesi mümkün olmayan, çok dikkatli kullanılması gerekli bir unsurdur, bir olaydır. 1950’den beri Ülker’in reklamını yapmaktayız. Özellikle, kaliteli bir malın reklamı yapıldığı zaman, elde edilen netice büyük oluyor. 

“Hayattayken Ülker’i dünya devi görmek isterim”

Sabri Ülker, Sabah gazetesinde yayımlanan röportajından tam sekiz yıl sonra, 22 Aralık 2002 tarihinde bu defa Hürriyet gazetesinin ekonomi servisi ekibinden, deneyimli gazeteci Sadi Özdemir’in yazılı sorularını cevaplandırıyordu.

Sabri Ülker, Sadi Özdemir aracılığıyla kamuoyuna yaptığı bu son açıklamasında, önce Ülker’in 50 yılda elde ettiği başarı grafiğini anlatıyor, daha sonra kendisine yöneltilen soruları cevaplandırıyordu.

Şimdi de, Sadi Özdemir’in Sabri Ülker’le ilgili haberini izleyelim:

Bisküvi ve çikolata sektörünün öncüsü Ülker Grubu’nun kurucusu Sabri Ülker, şirketlerinin 70 ülkeye ihracat yapmasını yeterli bulmuyor.

82 yaşındaki duayen sanayici, Ülker için asıl hedefin dünyanın en büyük markaları arasına girip, orada kalmak olduğunu söyledi. İlerlemiş yaşına rağmen Ülker’e çok enerjik bir vizyon çizmeye çalışan Sabri Ülker, Amerika’dan Almanya’ya kadar en gelişmiş ülkelerin market raflarında Ülker’in yer bulduğunu ve gerçek bir dünya markası olduğu belirtti. Ancak bunun da ötesinde daha güçlü bir marka olma özlemini “Ülker için artık dönülmez hedef; dev dünya markaları arasına girmektir. Ülker bunu hedefledi ve bunun için çalışıyor. Ümit ederim ki hayattayken Ülker’i bu noktada görmem nasip olur” diye anlattı.

Bu hedefin sadece kişisel ve firma bazında fayda sağlayan bir hedef olmadığını belirten Sabri Ülker şöyle konuştu:

“Bu ne demektir? İnşallah; milyar dolar ihracat, on binlerce yeni istihdam, katrilyon vergi, ekonomide yoğun ve kapsamlı sirkülasyon demektir. Doğrusu, içimdeki heyecanı ve bu gelişmeyi sadece Ülker için de değil, Türkiye’mizden çok sayıda firma için taşıyor ve bunu çok arzu ediyorum.

 

Sabri Ülker’in basın aracılığıyla kamuoyuna son mesajı ise, 2002 yılında Sadi Özdemir imzasıyla Hürriyet gazetesinde yayımlandı.

 

Sabri Ülker, Sadi Özdemir’in sorularına cevap verirken şunları söyledi:

Zaman zaman Ülker’in bazı siyasi akımlara ve siyasi partilere yakın ya da uzak olduğu yolunda iddialar gündeme geliyor. Ülker’in bu konudaki görüşleri nedir? Geçmişte bu konuda hatalar yapıldığını düşünüyor musunuz?

Aslını sorarsanız, bu isnatları düşünmek ya da hatırlamak bile insanı rahatsız ediyor. 80 yılı aşan ömrünü siyasetin her şubesinden uzak geçirmiş bir sanayici olarak; ülkesi için üretmek, istihdam ve katma değer yaratmak için harcamış, bugün ülkesine bir dünya markası kazandırmış Ülker’e ağır haksızlıklar yapıldığını düşünüyorum. Gereksiz hususlara zaman ve mesai harcamak zorunda bırakıldık.

Ülker, kuruluşundan bu yana hep sosyal hayatın içinde oldu. 1974’te Hürriyet gazetesinin “Yeni Bir Yavuz” kampanyasına ikinci en büyük bağışı yapan Ülker’dir. Çok sayıda okul, çeşme, cami yaptırdık. Mehmetçik vakıflarına yardımlarda bulunduk. Ana-Baba Okulu projemiz ülke genelinde sürüyor.

Özellikle siyaset dışında bilgilenebildiğimiz ya da güvendiğimiz insanların yönlendirmesiyle imkânlarımız nispetinde sosyal hayata katkıyı bir borç bildik.

Maalesef, bunlar, anlaşılmaz bir şekilde istismara kalkışıldı. O kadar ki, bunca açıklığa rağmen siyasetin dışında vaktiyle hayır işleriyle meşgul olduğunu bildiğimiz bazı vakıflara üye olmamız ya da yardımda bulunmamız kabahat gibi gösterildi. Emin olun, bu olanlara inanamıyorum.

Artık ısrarla ailemizi bir şekilde ızrar etmeyi [zarar vermeyi] hedefleyen bu tavrın özel amaçları olduğunu biliyoruz. Ancak, bir bakıma da bu haksızlığın sonuçta Ülker’in daha yakından tanınmasına vesile olduğunu da belirtmek isterim.

Bu insanların hangi amaç ya da yönlendirmelerde olursa olsun bu tavırlarını terk etmelerini temenni ediyorum. Çünkü Ülker’i ızrar, kanımca ülkemizi ızrardır. Aynı tavır, ülkemiz için üreten kime yönelse, aynı rahatsızlığı onun için de duyarım.

Ülker önümüzdeki dönemde satış kanallarını ve pazarlama stratejisini nasıl yönlendirecek?

Ülker’in satış kanalları ile pazarlama stratejisi şu anda bazı üniversitelerimizde ders mevzuu bile oldu. Halen yeterli bir dağıtım organizasyonuna sahibiz; hijyene üst derecede önem veren sağlıklı bir yapıyla bunu başardık. Ancak, mükemmele koşma anlayışımız, bizi bu alanda daha çok çalışmaya itiyor.

Üretim ve pazarlama stratejilerimizde halkımızın alım gücü en önemli belirleyici unsurdur. Bugün her kademede alım gücüne sahip tüketiciye; satın alabileceği ayrı kalitede Ülker ürünleri üretiyoruz, satıyoruz.

Ülker’in ulaşmak istediği ana hedefler nelerdir?

Avrupa Birliği’nin [AB] bugünkü dünya şartlarında; gelişme, refah, demokrasi standartlarının yükselmesi ile eşdeğer ve çok önemli olduğunu düşünüyorum. Bugün İngiltere’den Almanya’ya, Fransa’dan Belçika’ya, neredeyse bütün AB ülkelerinde Ülker ürünleri satılıyor. Gıdada olmasa bile bizim gibi birkaç markanın daha bu ülkelerde yaygın olarak satıldığını biliyorum ve onlarla da gurur duyuyorum. Umumi kalite anlayışının gelişmesi, bu birliğe girmenin tek yolu herhalde... 

1980-1989 yılları arasında yaşanan olaylar

Türkiye, 1980 yılında, yeni bir askeri darbeyle daha tanıştı. Bu darbe, beraberinde siyaset yasağı da getirdi. Eski başbakanlardan Süleyman Demirel ve Bülent Ecevit ile başbakan yardımcıları Necmettin Erbakan ve Alparslan Türkeş gözetim altına alındı. Olağanüstü dönem, 1987’de siyasi yasakların halk oylamasıyla kaldırılmasına kadar devam edecekti. Bu dönemde Türkiye, iki yeni cumhurbaşkanı da görecekti.

  • 3 Mart 1980 – Hatay’ın ilk cumhurbaşkanı ve bu vatan topraklarının anayurda katılmasında büyük emekleri geçen Tayfur Sökmen vefat etti.
  • 6 Nisan 1980 – Yedi yıllık görev süresi tamamlanan Altıncı Cumhurbaşkanı Fahri S. Korutürk, törenle Çankaya Köşkü’nden ayrıldı. TBMM, yeni cumhurbaşkanını seçemediği için Cumhuriyet Senatosu Başkanı İhsan Sabri Çağlayangil, cumhurbaşkanı vekili oldu.
  • 27 Mayıs 1980 – MHP milletvekili ve eski Gümrük ve Tekel Bakanı Gün Sazak, Ankara’daki evinin önünde uğradığı silahlı saldırı sonucu hayatını kaybetti.
  • 19 Temmuz 1980 – 12 Mart döneminin Başbakanı Nihat Erim, İstanbul’daki ikametgâhının girişinde uğradığı saldırı sonucu hayatını kaybetti.
  • 12 Eylül 1980 – Türk Silahlı Kuvvetleri, ülkenin yönetimine el koydu. Başbakan Süleyman Demirel ve CHP Genel Başkanı Bülent Ecevit gözetim altına alınarak, Gelibolu’daki Hamzakoy askeri tesislerine götürüldü. Bu arada MSP Genel Başkanı Necmettin Erbakan da, eşiyle İzmir Uzunada’daki askeri tesislerde gözetim altına alındı. MHP Genel Başkanı Alparslan Türkeş ise üç gün sonra teslim olacaktı.
  • 7 Kasım 1982 – 12 Eylül askeri yönetiminin hazırlattığı yeni Anayasa, referandum sonucu yüzde 91,5 kabul oyuyla yürürlüğe girdi. Bu sonuçla birlikte, Kenan Evren de Anayasa’daki geçici bir maddeyle Türkiye’nin yedinci cumhurbaşkanı seçilmiş oldu.
  • 20 Mayıs 1983 – Askeri yönetim tarafından kapatılan Adalet Partisi’nin yerine, Büyük Türkiye Partisi adı altında yeni bir parti kuruldu. Partinin genel başkanlığına emekli Orgeneral Ali Fethi Esener getirildi.
  • 31 Mayıs 1983 – Milli Güvenlik Konseyi, Türkiye radyolarında yayınladığı 79 Sayılı bildiriyle başta eski Başbakan Süleyman Demirel olmak üzere, on dört eski ve iki yeni politikacının Çanakkale’de “ikamete memur” edildiklerini açıkladı. Bu arada, Büyük Türkiye Partisi de Anayasa’ya aykırı bir kararla kapatıldı. Çünkü parti kapatma yetkisi Milli Güvenlik Konseyi’nde değil, Anayasa Mahkemesi’ndeydi. Bildirinin yayınından üç gün sonra, Demirel ve öteki siyasiler Çanakkale Zincirbozan’daki askeri tesislerde gözaltına alınacaktı.
  • 6 Kasım 1983 – Milletvekili genel seçimleri yapıldı. Üç partinin katıldığı seçimlerde, Turgut Özal’ın lideri bulunduğu Anavatan Partisi tek başına iktidar oldu. Seçimlerden Halkçı Parti ikinci, Milliyetçi Demokrasi Partisi ise üçüncü parti olarak çıktı.
  • 13 Aralık 1983 – ANAP Genel Başkanı Turgut Özal’ın kurduğu yeni Bakanlar Kurulu listesi, Cumhurbaşkanı Kenan Evren tarafından onaylandı.
  • 6 Eylül 1987 – 12 Eylül öncesi siyasetçilerine, askeri yönetim tarafından konulmuş olan siyaset yasağı, referandumla kaldırıldı. Bu arada, Anavatan Partisi lideri ve Başbakan Turgut Özal, erken seçim kararı alacaklarını açıkladı.
  • 13 Eylül 1987 – Rahşan Ecevit, Demokrat Sol Parti Genel Başkanlığından istifa etti, yerine eşi Bülent Ecevit seçildi.
  • 24 Eylül 1987 – 12 Eylül Darbesi’nden sonra kapatılan eski Adalet Partisi’nin Genel Başkanı Süleyman Demirel, Doğru Yol Partisi Genel Başkanlığına seçildi.
  • 5 Ekim 1987 – 12 Eylül Darbesi’nden sonra kapatılan Milliyetçi Hareket Partisi’nin Genel Başkanı Alparslan Türkeş, Milliyetçi Çalışma Partisi Genel Başkanlığına seçildi.
  • 31 Ekim 1989 – 1982 Anayasası’yla Cumhurbaşkanlığına getirilen ve görev süresi 9 Kasım’da dolacak olan Kenan Evren’in yerine, Anavatan Partisi Genel Başkanı ve Başbakan Turgut Özal seçildi.
Önceki
Hikaye
Sonraki
Hikaye