Balkan Savaşı’yla birlikte, Osmanlı topraklarından ayrılıp, Kırım’a dönen Hacı İslam Efendi’nin Ailesi, bu defa kendilerini Birinci Dünya Savaşı’nın ortasında buldu.
1920’de ise kapılarına, Bolşevik ihtilalciler dayandı. Sabri’nin doğumu sırasında, herkes can derdindeydi...
İnsan hayatı, daima özgürlüğü aramakla geçer. Çünkü, özgürlüğün ruhunda adalet vardır. Adalet; hak ve hukuktur, ama aynı zamanda insanın rahat nefes almasının güvencesidir.
Özgür olmadan, mutlu olunamaz. Bu, hem birey hem de toplum için geçerlidir. Ünlü bir yazar, bu konuda şunları söylüyor: “Özgür ülkenin halkı da özgürdür.”
Özgürlük, “madde” olmamasına rağmen, hem elle tutulur, hemde gözle görülür. Çünkü o, kendisini, hayatın her anında hissettirir. Özgürlük, aynı zamanda insanı esaretten kurtarır ve asil yapar.
Ünlü Alman edebiyatçı Goethe, özgürlük konusunda çok önemli bir tespitte bulunuyor ve diyor ki: “Özgür olmadığı halde, kendisini özgür sayanlar kadar köle yoktur.”
Hikâyemizin kahramanları, Kırımlı Devletler Ailesi, 1912 yılından beri özgürlük, huzur ve mutluluk peşindeydi. Balkan Savaşı, onları yeni yurdundan edince, aile reisi Hacı İslam Efendi, çareyi, Rusların egemenliği altındaki ata toprakları Kırım’a dönmekte buldu. Birinci Dünya Savaşı başlamadan kısa bir süre önce, 10 Ağustos 1914 günü, Almanların “Goeben” ve “Breslau” adlı iki zırhlısı, Osmanlılara sığındı. Osmanlı, bu gemileri “şeklen” satın alarak, donanmasına dahil etti; adlarını da “Yavuz” ve “Midilli” olarak değiştirdi.
İçinde Osmanlı askeri kıyafeti giymiş Alman bahriyelilerinin bulunduğu gemi, 30 Ekim 1914 gecesi, İstanbul Boğazı’ndan Karadeniz’e açılarak, Rusların iki stratejik limanı, Odesa ve Sivastopol’u top atışına tuttu. İşte bu saldırı üzerine, Osmanlı da tarihinin en büyük yenilgisine yol açacak bir savaşa katılmış oldu. Savaşla birlikte, iki komşu ülkenin sınırları da kapatıldı.
Zaman akıp gidiyor, olaylar da peş peşe devam ediyordu. Birinci Dünya Savaşı bütün şiddetiyle sürerken, Hacı İslam Efendi ailesinin Kırım’a gelişinden sadece dört yıl sonra, bu defa Rusya’da, tarihe “Ekim Devrimi” adıyla geçen Bolşevik İhtilali başlayacaktı.20
“Bolşevikler” ismiyle anılan bu ihtilalciler, halk ayaklanması başlatarak, 1721’den beri iktidarda olan Rusya İmparatorluğu’na son verdiler. İhtilal, zamanla, o koskoca imparatorluğun her köşesine dalga dalga yayıldı. Bundan, Kırım da nasibini aldı.
Şimdi, yine hayat hikâyemize dönelim ve Hacı İslam Efendi Ailesinin o dönemde yaşadığı dehşet sahnelerini de, Sabri Ülker’in kuzeni Mualla Öner’den dinleyelim:
Efendi Babamızın, Şakire Halamla birlikte Kırım’a döndükleri sırada, ortalık sakinmiş. Henüz, komünist rejim gelmemiş. Kırım, o yıllarda asude, mamur bir yerleşim yeriymiş. Bu yarımadanın en önemli şehri olan Bahçesaray ise, adeta “sultanlar şehri” imiş.
Efendi Baba, Kırım’da öğretmenliğe başlamış. İtibarlı bir hayat sürdürüyormuş. O dönemde, halkın ilme karşı saygısı varmış. Ahlak yüksekmiş. Aynı şekilde, dine de saygı varmış.
Rusya’da, Bolşevik İhtilali’yle birlikte huzursuzluk artmış, ortalık adeta cehenneme dönmüş. İlerleyen günlerde, Kırım’dada hayat çekilmez bir hal almış. İlim irfan sahibi herkes alaşağı edilmiş. Cahiller başa geçmiş. Komünistler, hem ilmi hem de dini bakımdan çok ileri olan seçkin insanlara düşman kesilmiş.
Çok mutlu ve huzurlu bir hayatın sürdürüldüğü, bol meyve ağaçlı bahçelerin içindeki evlerde düzen bozulmuş. Bolşevikler önce aydın kişilerle uğraşmaya başlamış. Bu arada Efendi Baba’yı da iki günde bir alıp sorguya çekiyorlarmış. Şakire Halamda “İslam Efendi, acaba döner mi, dönmez mi; yoksa Sibirya’yamı gönderirler?..” diye devamlı korku içinde yaşıyormuş.
Şakire Halamın bize anlattıkları şu anıları hiç unutamıyorum: Kırım’da, komünist rejimin adamları, her gün okullara gidip, çocukları kulak muayenesinden geçiriyormuş. Çocuklar, “kanlı canlı kulaklı” ve “soluk kulaklı” diye iki gruba ayrılıyorlarmış. Kanlı canlı kulağı olan çocukların, zengin aile çocuğu olduğuna hükmediliyor ve evlerine ani baskınlar düzenlenip, o konutlarda köşe bucak para pul ve stoklanmış yiyecek aranıyormuş.
Şakire Halam, çok tedbirliymiş. Evdeki tahılı, önce torbalara, daha sonra da teneke kutulara yerleştirip, duvarın içinde oluşturduğu gizli bölmelere saklıyormuş.
Bir yandan okullarda çocuklara uygulanan kulak muayenesi, bir yandan da Efendi Babamızın sürekli gözaltına alınması, evde hiç huzur bırakmamış.
Sabri Ağabeyimin dünyaya gelmesi yaklaşmış. Halam, akşamdan sabaha doğum yapacakmış. Buna rağmen Hacı İslam Efendi’yi tekrar sorguya götürmüşler. Bu sorguların hiç arkası kesilmemiş. Komünist rejimle başı dertte olan aile, ne yapacağını şaşırmış.
Efendi Baba’nın ağabeyi veya bir akrabası, Rus bir gelinle evliymiş. Onlar da yakın denilebilecek bir bölgede ikamet ediyorlarmış. Efendi Baba, her karakola gidişinde, halama, “Hanım, başın dara düşerse, Rus gelinle evli olan akrabamızın evine git” dermiş. Ama sorgu ve gözdağından sonra eve dönermiş. İşte böyle bir baskı ortamında, 1920 yılında, Sabri Ağabeyim dünyaya gelmiş.
Sabri Ülker, Rusya’daki Bolşevik İhtilali’nin 3. yıldönümünde dünyaya geldi.
İhtilalciler de, Moskova’da başlattıkları eylemden ancak üç yıl sonra Kırım’ı ele geçirdiler. Bu sırada, Beyaz Ruslar ile Kırım’ın yerli halkı ve ihtilalci Kızıllar arasında şiddetli çarpışmalar yaşandı. Sonunda Kızıllar galip geldi.
Sabri Ülker, Kırım’da sadece dokuz yaşına kadar yaşadı. Çocukluk çağında, ailesinin başına gelen olaylardan çok etkilendi. Aslında bu etki, yaşamı boyunca kendisinde kalıcı izler bırakacak bir travmaydı.
Ülker, o dönemde yaşadıklarını, 1994 yılında şöyle anlatacaktı:
Kırım’da, babamın akrabalarının olduğu yer Korbek köyü. Ailemiz, bir müddet sonra Kırım’dan dönmek isteyince, akrabaları, “Biraz daha kalın” diye ısrar etmişler; sonra da Birinci Dünya Harbi patlamış ve dönüş imkânı kalmamış.
1920 senesi sonbaharında, “Beyazlar”ın ve Kırımlıların savunma hatlarını yıkan komünistlerin Kırım’a girdikleri gün doğmuşum. Kırım’dan kaçan Beyaz Ruslar ve Kırımlılar, dünyanın her tarafına yayılmışlar.
Komünizmin tatbikatından pek çok şeyler hatırlıyorum. Öğretmen, imam, papaz ve okumuş insanlar ile zenginleri “hukuksuz” saymışlardı.
Her şeyin vesikayla dağıtıldığı bir dönemde, hukuksuz sayılan bu insanları, kuyruklardan çıkararak, “Şimdiye kadar yediniz, artık size bir şey yok” dediklerini hatırlıyorum. Biz de, bu hukuksuz sınıfında idik.
Bütün bağ bahçe ve tarlalara el koyarak, “Hepsi devletindir, baştan dağıtacağız” dediler. En güzel ve verimli bağları, bahçeleri, tembel ve fakir insanlara; en kötülerini, sevmediklerine verdiler.
Güzel bağ ve bahçeler, tembellerin elinde tanınmaz hale geldi. Çalışkan insanlar ise, beğenilmeyen yerlerde yeniden bağlar ve bahçeler kurdular.
Komünistler, tembelleri hiç suçlamadılar. Onlara göre suç, kapitalist ruhlu insanlarda idi; ne yapsan, üste çıkıyorlardı. Çare, onları yok etmekti. Urallar’a, Sibirya’ya sürgünler ve toplu kurşuna dizmeler başladı.
Doktor Jivago filmindeki sahneler, her tarafta yüzlerce defa tekrarlandı. Babamızı ve bizi defalarca bu sürgün kafilelerine soktular.
Henüz komünizmin tam kuvvetlenmediği bir dönemde, halkın ve cemaatin, “Hocamızı bırakın” diye hareketlenmesi ile kurtulduk.21
Sabri ve Güzide Ülker’in tek kız evlatları Ahsen Özokur, dedesi Hacı İslam Efendi ile babaannesi Şakire Hanım ve halası Sıdıka Hanım’ın yaşamlarının son dönemlerine yetişmiş, şanslı bir torun. Özokur, dedesini anlatırken, “Dedem Hacı İslam Efendi’yi, sadece bir fotoğraf gibi hatırlarım. Sakalı gözümün önünde, bir de karyolası...” diyor.
Babaannesi ve halasıyla, çocukluk, hatta gençlik yıllarında uzunca bir süre bir arada olan Ahsen Hanım, mazideki olayları, adeta ailenin hafızası gibi günümüze taşıyor.
Ahsen Özokur, babaannesi Şakire Hanım ile halası Sıdıka Hanım’dan dinlediği 1920’lerle ilgili anıları şöyle naklediyor:
Ailemizin Kırım hatıralarını daha çok babaannem, halam ve babamdan dinledim. Halamın verdiği bilgilere göre, dedem Hacı İslam Efendi, Bolşevik İhtilali ile birlikte, epey sıkıntı çekmeye başlamış. Tabii bu sıkıntı, dedemle sınırlı kalmamış. Bütün bir aileye, onun da ötesinde bölgeye yansımış.
Bolşevik yönetim, Kırım’a henüz tam hâkim olmamasına rağmen, yönetimin adamları, keyfi olarak dedemi hapsederlermiş. Bu arada dedem, hapisten çıkınca, ormanlık bir alana gider, orada saklanırmış.
Bolşevik milisler, dedemi ormanda aramaya çıkar, ama bu duruma köylüler engel olurlar; engel olurken de, “Hacı İslam Efendi, bizim hocamızdır; kendisine dokunmayın” derlermiş.
Dedemin ormanda kaçak yaşadığı dönemde, büyükannem yemek hazırlayıp, Asım Amcamla gönderir, gönderirken de “Oğlum, çok sessiz git. Kimse, senin babanla buluştuğunu görmesin” uyarısı yaparmış. Ama buna rağmen, serde çocukluk olduğu için, amcam ormanlık alana girince, “Baba... Baba...” diye bağırmaya başlarmış.
Büyükannem, babama hamileyken Kırım’da kıtlık baş göstermiş. Bölgede yaşayan Ruslar, gıda maddelerini alırken kuyruğa giriyorlarmış. Çünkü her şey vesikayla alınıyormuş. Ancak, dedemlerin kuyruğa girmesine dahi izin verilmiyormuş. Bunun üzerine babaannem, bir biçimde temin ettikleri erzağı, odun yığınları arasında saklamak zorunda kalırmış.
Bilindiği gibi Sıdıka Halam, ailenin ilk evladı. Babamla aralarında on beş yaş var. Halam, o dönemle ilgili hatıralarını anlatırken, her şeyi çok net hatırlar ve ayrıntılı bilgiler verirdi. Halam, o trajik sahneleri şöyle anlatmıştı:
“Kızım, Kırım’da, açlıktan nasıl ölündüğünü gözlerimle gördüm. İnsan aç kalınca, yerinde oturup beklemiyor. Her yola başvuruyor ve yiyecek aramaya başlıyor. Toprağı kazıyor, bitki kökü arıyor. Evet, bitki kökü...
Aç insanın önce karnı şişiyor, bir süre sonra da ansızın düşüp ölüyor. İşte o feci sahneleri yaşarken, maalesef çaresiz bir kadının çocuğunu pişirdiğini gördüm. O bahtsız ve psikolojisi altüst durumdaki kadını daha sonra askerler alıp götürmüşlerdi.
”Halamdan bir başka Kırım anısı da şöyle:
Büyükannem, çocuklarına çok düşkünmüş. Çocukları okuldan gelmeden önce hep evde olmak, onları karşılamak istermiş. Büyükannem, Rus komşularına oturmaya gittiği bir zaman, çocuklarının eve dönüş saatinde ziyaretini bitirir, komşu evinden ayrılırken, ev sahipleri kendisine, “Şakire Hanım, niye erken kalkıyorsun? İşte evin orada duruyor. Çocuklar gelir, evlerine girer” diyorlarmış. Büyükannem de, “Hayır olmaz, çocuklarım beni kapıda görünce sevinirler. Onları, bu sevgiden mahrum etmek istemiyorum” diyerek yola düşermiş. Komşuları ise büyükannemi uğurlarken, “Şakire Hanım, git bakalım, sanki çocukların büyüyünce, seni peskevetle [bisküvi] besleyecekler...”derlermiş.
Rus komşunun sanki içine doğmuş. Gün geldi, çocukları gerçekten büyükannemi bisküviyle beslediler. Bu vesileyle bir gözlemimi aktarmak istiyorum. Ülker’in yeni tesisleri açıldıkça, babamlar açılış törenlerine dedemi de götürürlermiş. Daha sonraki yıllarda büyükannemi götürdüklerine de tanık oldum. Dedem, tesislerin açılışında dua edermiş. Büyükannem de dua ederdi...
Selçuk Berksan da, ailenin Bolşevik İhtilali ile birlikte karşı karşıya kaldığı ağır hayat şartlarını, babası Asım Ülker’den dinlemiş. Aslında Asım Ülker, İhtilal sırasında henüz 6 yaşında olduğu için kapıdaki tehlikenin farkında değilmiş. Ancak, geçen yıllarla birlikte, kendisini olayların içinde bulmuş. Selçuk Berksan, babası Asım Ülker’den dinlemiş olduğu Kırım’daki Bolşevik İhtilali dönemini şöyle anlatıyor:
Bolşevik İhtilali ile birlikte tüm Rusya’da iç savaş başlamış, dolayısıyla hayat zorlaşmış.
Kırım yönetimi, “Kızıllar”22 ve “Beyazlar”23 adı verilen iki grup arasında sık sık el değiştiriyormuş. Kızıllar yönetime gelince, evlere baskın düzenliyor, sıkı denetimlerde bulunuyorlarmış.
Babamın anlattıklarına göre, Kırım’da, komünizmin ilk dönemlerinde insanları birbirine düşürmek için olağanüstü çaba harcanırmış. Hatta o kadar ki, ilkokul öğrencisi çocukların, anne ve babalarını, öğretmenlerine şikâyet etmeleri için zemin hazırlanır, bu işte başarılı olan öğrencilere de ödüller verilirmiş. Makam ve mevki sahibi eğitimli ve deneyimli kişiler bir anda işinden çıkarılır, onların yerine Komünist Parti’ye mensup deneyimsiz kişiler getirilirmiş. Komünist Parti’ye katılanlar, hak ve hukuk sahibi olurmuş. Babamlar ise hukuksuzmuş.
Kırım’ın da içinde bulunduğu geniş Rusya coğrafyasında,1922 yılında “Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği” kurulmuş. Bu yeni devletin başına da Lenin getirilmiş.
Yeni devlet düzeninde, “hukuksuz” ilan edilen zenginler, memurlar, öğretmenler ve din adamlarına, Ruslar “kulak” diyorlarmış. Babam Asım Bey, “Biz kulak ilan edildik. Hiçbir hak ve hukukumuz kalmadı” demişti.
“Hukuksuzluğu” babamdan ayrıntılı bir şekilde öğrenmek istemiştim. O da bana, aynen şunları söylemişti:
“O dönemde, savaş şartları hüküm sürdüğü için kıtlık ve açlık vardı. Her şey, karneye bağlanmıştı. Ama biz, hukuksuz olduğumuz için gıda karnesi alamıyorduk.
Ben, doğru dürüst okula gidemedim. Sadece ilkokulu bitirebildim. İlkokulda, Türkçe ve Rusça öğrenmiştim. Aslında o, bildiğimiz Türkçe değildi, Tatarca idi. Tatar lehçesi de Türkçe'den çok farklıydı.
”Dedemiz Hacı İslam Efendi ise, hukuksuzluğun hüküm sürdüğü o dönemde, zamanının büyük bir kısmını ya hapiste ya da dağlarda saklanarak geçirmiş. Zaten saklanamazsa, hapsediliyormuş. Ara sıra hapishaneden çıktığında ise, ailesini geçindirmek için kâh özel ders veriyor, kâh tarımla meşgul oluyormuş.
Bu arada Asım ile Hakkı, ailenin sahip olduğu üzüm bağında çalışarak, evin geçimini sağlıyorlarmış. Sabri Amcam, çok küçükmüş. Babam Asım Bey bir yandan çalışıyor, bir yandan da dağlarda saklanan babasının yanına gidip, haber ulaştırıyormuş.
Dedem, bu kritik yıllarda eski öğrencilerinden çok yardım görmüş. Sık sık tutuklanıyor, ardından da serbest bırakılıyormuş. Tutuklanmadan önce, kendisini eski öğrencileri haberdar ediyormuş. Tutuklanacağı haberini alan Efendi Babamız, hemen dağa kaçıyor, saklanıyormuş.
Yeni komünist rejimde, yani Komünist Partisi’nde dedemin önemli yerlere gelmiş olan öğrencileri, Efendi Babamın hapisten çıkması için kendisine sürekli şekilde yardımcı oluyorlarmış. Kısacası, öğrencileri de komşuları da, Efendi Babamız ve ailesine yardım ve desteklerini esirgememişler.
Selçuk Berksan’ın nakletmiş olduğu aile anılarında, insanların yanı sıra hayvanlara yönelik trajik sahneler de yer alıyor. O dönemin sayfaları açıldıkça, bir asır önce Rusya topraklarında tüm canlılara reva görülen muamelenin boyutları gün ışığına çıkıyor.
Selçuk Berksan, Kırım’daki hem dede evinde, hem de tüm çevrede yaşanan olayları, şu sözlerle nakletmeyi sürdürüyor:
20. yüzyılın başında Rusya’da büyük bir iktidar mücadelesi yaşanıyormuş. Yönetime giren komünistler, halka pek çok vaatte bulunmuş. Ama o vaatler, uzun süreden beri yaşanan açlığı da önleyememiş. Bunun üzerine, iç isyanlar yoğunlaşmış. Babam, “Lenin’den sonra iktidara gelen Stalin, iç isyanları önlemek için kasıtlı şekilde suni açlık çıkardı” derdi.
Rusya’daki Bolşevik İhtilali sırasında, milyonlarca insanın öldüğünden söz ediliyor. Babamın verdiği bilgilere göre, açlıktan ölenlerin de, sayıları birkaç milyon olarak telaffuz ediliyormuş.
Rahmetli Efendi Babam, kıtlık felaketini önceden haber almış ve yakın çevresine, “Büyük kıtlık geliyor, hazırlıklı olun” demiş. Birçok kişi, dedemin bu uyarısını ciddiye almamış. Bunlardan bir kısmı zenginliğine güveniyor, bir kısmı da “Ben devlette şöyleyim, böyleyim, bizim sırtımız yere gelmez” diyerek övünüyormuş. Ama kıtlık başlayınca, ortaya çıkan şartlar, iç savaşı unutturmuş.
Önce, yüksek bir enflasyon gelmiş. Yani para, pul olmuş. Paranın değeri düşmüş. Babam, “Bir kibriti dahi, akıl almaz derecede fazla miktarda ruble ödeyerek alırdık” derdi. Enflasyonla birlikte, parası olanların, o paraları adeta sıfırlanmış.
Açlık, kol gezmeye başlamış. Yiyecek gıda bulamayan insanlar, sokaklardaki kedi ve köpekleri keserek, yemeye başlamış. Onu, kitle halinde ölümler izlemiş.
Selçuk Berksan’ın, babası Asım Ülker’den dinlemiş olduğu Kırım anılarının içinde, babaanneleri Şakire Hanım’a da geniş yer veriliyor.
Şakire Hanım, o kıtlık ve yokluk döneminde, ailesini Bolşevik yöneticilerin tahakkümünden korumak için çok ilginç planlar yaparmış. Gıda denetimi amacıyla eve gelen Bolşevik militanlar, her seferinde elleri boş dönermiş. Çünkü, Hacı İslam Efendi’nin evinde, görünürde gıda stoku yokmuş.
Bu sahnenin devamını da yine Selçuk Berksan’dan dinleyelim:
Efendi Babamızın, gelecek kıtlık haberini önceden aldığını söylemiştim. Bu haber, babaannemiz Şakire Hanım’ı da harekete geçirmiş.
Babaannemiz, önce gıda stokuna başvuruyor, varillere un doldurup, evin odunluk bölümüne saklıyormuş. Varillerin önünü de muntazam bir şekilde, kışın yakacakları odunla kapatıyor, aile, her akşam ölmeyecek kadar az gıdayla besleniyormuş. Aslında, ailenin tüm fertleri günlerini yarı aç, yarı tok geçiriyormuş.
Bu arada, okullara, polis eşliğinde gelen doktorlar, muayene edilen öğrencilerin sağlık durumlarına göre, iyi beslenen çocukların ailelerini tespit ediyorlarmış.
Okuldaki muayeneden sonra doktor, varlıklı aile çocuklarını bir kenarda topluyor ve “Bunların evinde yiyecek var, çünkü hepsi iyi beslenmiş” şeklinde rapor veriyormuş. Çocuklar, okuldan eve döndüklerinde, polis baskınıyla karşılaşıyorlarmış.
Gelecek tehlikelere hazırlıklı olan rahmetli babaannemiz, mutfakta sadece yarım teneke un saklarmış. Eve baskın yapan polisler de o yarım tenekeyi ele geçirdikten sonra, bir başka aramaya gerek duymaksızın unu alıp, evden çıkarlarmış.
Babam, yaşanan bu olayları şöyle anlatmıştı:
“Annem, çok tedbirliydi. Ailesinin gıdasız kalmaması için, bu yola başvurmuştu. Gıda sıkıntısı çeken komşularına yardım edememenin çaresizliği içinde, büyük üzüntü duyardı. Ama ne çare ki, öyle bir ortamda dayanışma ve yardımlaşma imkânı yoktu. Kısacası, herkes, kendi başının derdine düşmüştü.”
Eve gelen polisler, her tarafı talan eder, büyükannem ise bu gibi baskın ve aramaları, soğukkanlılığı sayesinde sorunsuz atlatırmış.
Devletler Ailesi’nin Kırım’da 1913-1929 yılları arasında yaşamış olduğu olayları günümüze taşıyan bir başka kaynak ise, Şakire Hanım’ın yeğeni Nihat Öner. Öner de, insanların hayatına kastedilen olayları, Asım Ülker’den dinlemiş. Bu anıların içinde, iktidarı elinde tutanların, kıtlık ve yokluk sırasında, sivil halka karşı giriştikleri zulüm ve işkenceler var.
Nihat Öner’in verdiği bilgiye göre, gözü parlak olan çocuklar, ailelerinin başına büyük dertler açıyormuş.
Şimdi, 20. yüzyılın 20. yılında yaşanan olayları Öner naklediyor:
Asım Ağabeyimden dinlemiştim; komünizm gelinceye kadar Kırım’da hayat çok güzelmiş. Ancak, komünist rejimle birlikte terör yaşanmaya başlanmış. Komünist militanlar, zengin aileleri, çocukların gözüne bakarak tespit ediyorlarmış. Asım Ağabeyimin anlattıklarına göre, gözü parlak olan çocukların, varlıklı ailelere mensup olduğu düşünülür, dolayısıyla evlerine baskın yapılırmış.
Kendileri, Kırım’daki Türk mahallesinde oturuyorlarmış. Komünist militanlar, insanlara çok zulüm yapıyor, özellikle Müslüman din adamlarını evlerinden, barklarından alıp, ya dağ başlarında makineli tüfeklerle tarıyor, ya da işkence yuvalarında öldürüyorlarmış.
Şakire Halamdan bu dehşet dolu olayları dinlerken, kendisine, “Anlattığınız zulmü yapanlar Ruslar mıydı?” dediğimde, şu cevabı almıştım:
“Oğlum, ne Rus’u... Öz be öz Türk komşularımız yaptı.
”Bir ara, Efendi Baba’yı da öldürmek üzere götürmüşler. Halam ve çocuklar, evde korku ve endişe içinde bekliyorlarmış. Allah’tan, Hacı İslam Efendi’yi götürenlerin başında bir talebesi varmış. Dolayısıyla, Efendi Babamız, bu talebesi sayesinde kurtulmuş.
Sabri Ülker’in torunu Ali Ülker ise, ailenin 1920’lerde yaşamış olduğu Kırım trajedisini ve Bolşevik terörünü dedesinden dinlemiş.
Zulüm, beraberinde açlık, yokluk ve ölüm getirmiş. Mal mülk sahipleri, dağ başlarına sürgün edilmiş. Kimisi de trenlerle uzaklara, çok uzaklara gönderilmiş.
İşte, Ali Ülker’in, dedesinden dinlediği Kırım anıları:
Dedem Sabri Bey, Bolşevik İhtilali döneminde meydana gelen olayları dehşet içinde şöyle anlatırdı:
Ali Ülker de, dedesi Sabri Ülker’in anlattığı Kırım
hatıralarını dinleyen şanslı torunlardan biri. Sabri Ülker,
gelecek kuşaklara ders niteliğindeki anılarında,
ailesinin Kırım’da yaşadığı zulmü ayrıntılı bir şekilde
anlatır, “Kırım’la ilgili hiç de iyi hatıralarım yok” dermiş.
(Fotoğraf: Hürriyet Gazetesi Dokümantasyon Merkezi)“Kırım’la ilgili hiç de iyi hatıralarım yok. Bolşevik İhtilali’yle birlikte, Beyaz Rusların son kalesi olan Kırım da düştü. Yeni iktidar işbaşına gelince, başlar ayak, ayaklar da baş oldu. Kırım yöneticiliğine, bir ayakkabı tamircisi getirildi. Bu yeni yönetici, babamı hiç sevmezdi.
Kırım’da, açlıktan çocukların öldüğüne şahit oldum. Para vardı, ama yiyecek yoktu. Babam, evden çıkıp, at sırtında günlerce dolaştıktan sonra, bir çuval un bulup getirmişti.
Bu arada, dağlık taşlık yerlere sürgün edilen insanlar, bulundukları araziyi verimli hale getirdiler, ama yine de komünistlere yaranamadılar. Yönetim, onlara, ‘Siz kapitalist zihniyete sahipsiniz’ dedi; hepsini trene koydu ve bir meçhule gönderdi.”
Bolşevik devriminin canlı tanığı ve Sabri Ülker’in çocukluk arkadaşı Kırımlı Kurt Seyit Çalı, İstanbul’da yaşıyor. 1919 yılında Kırım’da doğmuş. Sabri Ülker’den sadece bir yaş büyük. Hayatı bir roman...
Çocukluk yıllarında, Bolşevik yönetimiyle tanışmış, gençlik yıllarında ise Hitler’in Nazi ordusunda askerlik yapmış.
Kurt Seyit Çalı, önce savaşmış, sonra yenilen tarafta kalmış. Ardından da Avrupa topraklarını doğudan batıya, bir uçtan bir uca yaya olarak katetmiş.
Şaka gibi geliyor ama, Sabri Ülker’in bu çocukluk arkadaşı, Romanya, Macaristan, Avusturya derken, soluğu İtalya’da almış. Daha sonra bu ülkede, savaşın galiplerine ait askeri bir kampa sığınmış. Uzun bir mücadelenin ardından, özgürlüğü 1948 yılında Türkiye’de tatmış.
Kurt Seyit Çalı’yı, İstanbul Kadıköy’deki evinde 2011 ve 2012 yıllarında ziyaret ettik. Yaşı, bir asra yaklaşmıştı. Ama hafızası, şaşırtacak derecede pırıl pırıldı... Yaşadığı olayları, zaman, mekân ve kişi olarak hiç duraksamadan anlatıyor. Dinleyenler, Kurt Seyit Çalı’nın anlattıklarını bir bilimkurgu senaryosu zannediyor.
Bu ihtiyar delikanlıyı dinledikçe, anlattıklarının birer gerçek hayat hikâyesi olduğu konusunda en küçük tereddüdünüz kalmıyor. Çünkü yaşadığı tüm olayları hem ayrıntılı hem de güven verici bilgilerle naklediyor. Hikâyemizin ilerleyen bölümlerinde Kurt Seyit Çalı ile yine karşılaşacağız. O bölümlerde de dehşet dolu ve heyecan verici başka sahneleri izleyeceğiz.
Şimdi, 1920’li yılların Rusyası’na gidelim ve İstanbul’daki “canlı tarih”i izleyelim...
1919 yılında Kırım’da doğdum. 1917 Bolşevik İhtilali ve sonrasındaki gelişmeler nedeniyle hayatımda çok değişiklik oldu. Herkesin hayatı da öyle oldu...
Mesela, babam Hüseyin Bey’i hiç tanıyamadım. 1920 yılında, Bolşevikler yüzünden Kırım’ı terk eden babam, Türkiye’ye kaçmış. Ben, anamla büyüdüm. Baba nedir, bilemedim. “Baba” demek, benim için çocukken, Türkiye’deki bir adresten ibaretti. Bu adresi hâlâ unutmam: “Üsküdar, Eskimahkeme Sokak, No 3.”
Kırım’ın Yalta’sında, Korbek köyünde hayat, ihtilalden önce bizler için çok güzelmiş. Bolluk bereket varmış. Ama Bolşevik iktidarı, bu güzel hayatı elimizden almış. Babamı da ya sürgün edeceklermiş ya da öldüreceklermiş; o yüzden kaçmış. Aynı şekilde Asım Ağabey ile Sabri Bey’in babaları Hacı Baba da [Hacı İslam Bey] zulme uğramış. Annem sık sık sorguya çekilirken, ben henüz süt emiyormuşum. Bu durumu işiten Hacı Baba, Komünist Yönetim Merkezi’ne giderek annemi kurtarmış.
Hacı İslam Bey’in aile fertlerinin hemen hepsini tanıdım. Bugün de onları rahatlıkla hatırlayabiliyorum. Hacı Baba’nın Asım, Sabri ve Hakkı adında erkek çocukları vardı. Sabri, emsalim olduğu için, bir araya gelince arkadaşlık yapıyorduk. Ailelerimizin buluşması sırasında babamdan gelen mektupları, HacıBaba’ya okutuyor, kendisine “Cevap verelim mi?” diye soruyorduk. O da, “Sakın ha, sizin göndereceğiniz mektup komünistlerin eline geçerse, hepinizi sorgusuz sualsiz öldürürler!” diyerek bizi uyarıyordu.
Bolşevik İhtilali’yle birlikte Kırım’da durum iyileşeceğine, daha da kötüleşti. Kırım’ın yöneticiliğine de “Sapojnik24 Memet” [Memet Kubayev] adında ayakkabı tamircisi bir komünisti getirdiler. Bu arada Türkiye’ye kaçmak zorunda kalan babamın geri dönemeyeceği kesinleşince, köydekiler, annemin yeniden evlenmesi gerektiğini söylediler. Hatta, aracılık yaptılar. Annemi, üç çocuklu bir erkekle evlendirdiler.
Annemin evlenmesi, çok gücüme gitmişti. İlk mektebi bitirince, köyden de, annemin yanından da ayrılmaya karar verdim. Öyle de yaptım; Akmescit [Simferopol] şehrine gittim...
Kurt Seyit Çalı, kendi hayat hikâyesini anlatırken, o dönemin şartlarını değerlendiriyor ve Hacı İslam Efendi Ailesi’nin özgürce yaşayabilmesi için tek kurtuluş yolunu da işaret ediyordu:
Kırım’ı terk etmek...
Kırım, Devletler Ailesi için vatan toprağıydı. Ancak, oradaki rejim, ailenin “vatandaşlık hakkı”nı elinden almıştı. 18 yaşından beri adeta göçebe hayatı yaşayan Hacı İslam Efendi, bir kez daha göç etmekle karşı karşıya kalacaktı.
Umut ile umutsuzluk arasında sadece bir adım olduğu söylenir. Ancak, o adımı atabilmek önemli. Aileyi “umut”a taşıyacak adım, nerede ve ne zaman atılmalı; adımı atanlar ise, nereye doğru yönelmeli?
Bütün bu soruların cevabını da, hayat hikâyemizin akışı içinde göreceğiz...
Kırımlı Devletler Ailesi’nin büyük mağduriyet yaşadığı 1912-1915 yılları arasında, savaşlar birbirini kovaladı. Osmanlılar, dört bir yandan saldırıya uğradı. Bu arada İngilizler, Kıbrıs’ı ilhak etti. Şimdi, o dönemde yaşanan olayları izleyelim:
Sabri Ülker’in Hayat Hikâyesi
Kırımlı Devletler Ailesi, 60 yılda dört savaş ve bir ihtilal yaşadı.
“Ülker Fırtınası” romanından dev bir marka ve soyadı doğuyor.
1944’ün “Türkiye markası” Ülker, 1994’te “dünya markası” oluyor.
Altı torundan ortak söylem: “Sabri Ülker’in torunu olmak, çok büyük sorumluluk istiyor.”
Ülker Fırtınası ile özgürlüğe kavuştu Ülker Fırtınası ile ebedi yolculuğa çıktı.
Sabri Ülker, 92 yıllık yaşamının ardında “Hoş bir sadâ” bıraktı...
16 Eylül 1920 Sabri Ülker, Kırım’ın Aluşta şehri Küçük Lambat köyünde dünyaya geldi.
15 Haziran 1929 Annesi Şakire Hanım, babası Hacı İslam Efendi, ablası Sıdıka, ağabeyleri Asım ve Hakkı’yla birlikte Kırım’dan İstanbul’a göç ettiler. Sabri, annesi ve babasıyla beraber Tekirdağ’ın Saray ilçesi Büyükmanika (Büyükyoncalı) köyüne gitti. Aile, bu köye yerleşti. Diğer çocuklar ise, yaşamlarını İstanbul’da sürdüreceklerdi.
Eylül 1929 Sabri, Kırım’da üç yıl eğitim görmüştü. Ancak, Türkiye’ye gelince, ilkokula 1. sınıftan başlamak zorunda kaldı.
1932 Sabri’nin ağabeyi Hakkı hastalanıp, İstanbul’da hastaneye kaldırıldı. Bunun üzerine aile, Bü- yükmanika köyünden İstanbul’a taşındı. Sabri’nin okul kaydı, aynı yıl Büyükmanika İlkokUlu’ndan Kadırga 3. İlkokulu’na alındı.
1934 Kırımlı Devletler Ailesi, Türkiye’de, Soyadı Kanunu ile birlikte “Berksan” soyadını aldı.
Eylül 1934 İlkokuldan mezun olan Sabri, aynı yılın sonbaharında İstanbul Erkek Lisesi’nde ortaöğreni- me başladı.
15 Aralık 1934 Ağabeyi Hakkı, Büyükmanika’da vefat etti.
Eylül 1935 Parasız Yatılı Sınavını kazanması üzerine, İstanbul Erkek Lisesi’ndeki kaydı, Bilecik Ortaokulu’na nakledildi.
20 Temmuz 1937 Bilecik Ortaokulu’ndan “pekiyi” dereceyle mezun oldu. Aynı yılın sonbaharında, lise öğrenimi için Kütahya’ya gönderilecekti.
22 Temmuz 1940 Kütahya Lisesi’nden “pekiyi” dereceyle mezun oldu. İkinci Dünya Savaşı nedeniyle, ailesi İstanbul’dan Ankara’ya taşındığı için yükseköğrenime gidemedi, ağabeyi Asım Berksan’ın Ankara’nın Anafartalar Caddesi’nde açtığı şekerci dükkânında çalışmaya başladı.
25 Eylül 1941 İstanbul’daki Sultanahmet Yüksek Ticaret Okulu’nda yükseköğrenime başladı.
16 Eylül 1944 Asım ve Sabri Berksan kardeşler, “Ülker” markalı bisküvi imalatına başladılar.
1 Ekim 1944 Sultanahmet Yüksek Ticaret Okulu’nu “pekiyi” dereceyle bitirdi. Ardından da ağabeyi Asım Berksan’ın İstanbul-Sirkeci’deki şekerci dükkânına ortak oldu.
1 Kasım 1947 Yedek subay adayı olarak, Ankara’da silah altına alındı. Kıta hizmetini ise Diyarbakır’da sürdürecekti.
20 Mayıs 1949 Güzide İman’la İstanbul’da evlendi.
14 Ağustos 1950 İlk evlatları Ahsen dünyaya geldi.
1953 Babası Hacı İslam Efendi İstanbul’da vefat etti.
26 Ağustos 1954 Aile, “Berksan” olan soyadını, mahkeme kararıyla “Ülker” olarak değiştirdi.
28 Ekim 1954 İlk erkek evlatları Ali dünyaya geldi.
1957 Ülker’in, Topkapı semtinde kurulan ilk bisküvi fabrikasının temeli atıldı. Şirket merkezi, bir süre sonra Eminönü’nden Topkapı’ya taşınacaktı.
21 Mart 1959 İkinci erkek evlatları Murat dünyaya geldi.
20 Ocak 1963 Evlatları Ali, bir doktor hatası sonucu İstanbul’da vefat etti.
10 Ocak 1969 Annesi Şakire Hanım, İstanbul’da vefat etti.
1 Mart 1987 Asım ve Sabri Ülker kardeşlerin 1944’te başlayan iş ortaklığı sona erdi.
13 Kasım 1989 Ülker Grubu Şirketleri, Yıldız Holding çatısı altında toplandı.
31 Ocak 1994 Ablası Sıdıka Hanım vefat etti.
5 Nisan 2000 Ülker Şirketi’nin İcra Kurulu Başkanlığı görevini oğlu Murat Ülker’e devretti.
6 Temmuz 2001 Ağabeyi Asım Ülker vefat etti. Cenazesi, Edirnekapı Mehmet Akif Şehitliği’ne defnedildi.
13 Eylül 2010 Hayat arkadaşı Güzide Ülker İstanbul’da vefat etti. Merhumenin cenazesi, 14 Eylül 2010 Salı günü Fatih Camii’nde öğle namazını müteakip kılınan cenaze namazından sonra Eski Kozlu Mezarlığı’nda ebedi istirahatgâhına tevdi edildi.
12 Haziran 2012 92 yıllık hayatının ardından, İstanbul Çamlıca’daki ikametgâhında vefat etti. Merhumun cenazesi, 13 Haziran 2012 Çarşamba günü Fatih Camii’nde, öğle namazını müteakip kılınan cenaze namazının ardından, Eski Kozlu Mezarlığı’nda, eşi Güzide Ülker’in yanı başındaki kabrine defnedildi.
Söyleşi ve Yazışmalar
Söyleşi ve yazışmalar; 3 Ağustos 2006 - 18 Ocak 2014 tarihleri arasında yazar Hulûsi Turgut ile araştırmacı Ali Osman Mola tarafından Adana, Ankara, Antalya, Bilecik, Bolu, Edirne (Keşan), Eskişehir, Hatay, İstanbul, İzmir, Kayseri, Kütahya, Manisa, Samsun, Sivas, Şanlıurfa, Tekirdağ (Büyükyoncalı ve Karamehmet köyleri) ile Kırım ve Brüksel’de yapıldı. Yaklaşık 400 saatte 166 kişi ile gerçekleştirilen 195 söyleşi ve yazışma için, yurtiçi ve yurtdışında 55 bin km yol kat edildi.
Abdul Wahab Al Bunnia (Yazışma)
Abdullah Ali Balsharaf (Söyleşi: 20 Ekim 2007, İstanbul)
Abdullah Gül (Yazışma: 23 Kasım 2013, Ankara)
Abdullah Şişmanoğlu (Söyleşi: 10 Kasım 2007, İstanbul)
Abdurrahman Çinbaşı (Söyleşi: 8 Eylül 2006 17 Kasım 2006, İstanbul)
Abdülkadir İman (Söyleşi: 2 Şubat 2007, İstanbul)
Adem Sezer (Söyleşi: 8 Eylül 2006 - 17 Kasım 2006, İstanbul)
Adnan Büyüksoy (Söyleşi: 23 Mayıs 2007, İstanbul)
Agâh Kafkas (Söyleşi: 30 Mart 2007, Ankara)
Ahmet Edip Uğur (Söyleşi: 7 Aralık 2006, Ankara)
Ahmet Mahir Dindar (Söyleşi: 16 Nisan 2007, İstanbul)
Ahmet Davutoğlu, Prof. Dr. (Söyleşi: 30 Mayıs 2007, Ankara)
Ahmet Özokur (Söyleşi: 2 Nisan 2007, İstanbul)
Ahmet Selvi (Yazışma)
Ahsen Özokur (Söyleşi: 19 Ocak 2008 - 8 Kasım 2012 14 Şubat 2013, İstanbul)
Ali Doğan (Söyleşi: 28 Şubat 2007, İstanbul)
Ali Ülker (Söyleşi: 19 Mart 2007, İstanbul)
Asım Kocabıyık (Söyleşi: 8 Şubat 2007, İstanbul)
Asım Taşer, Dr. (Söyleşi: 28 Şubat 2007, İstanbul)
Ataman Yıldız (Söyleşi: 4 Mayıs 2007 - 18 Eylül 2007 26 Ekim 2007, İstanbul)
Atıf Biliközen (Söyleşi: 8 Eylül 2006, İstanbul)
Avni İman (Söyleşi: 13 Aralık 2006 - 26 Ekim 2007, İstanbul)
Aziz Refiğ (Söyleşi : 7 Şubat 2007, İstanbul)
Bayram Babacan (Söyleşi: 11 Temmuz 2007, İstanbul)
Betül Ülker (Söyleşi: 19 Ocak 2008, İstanbul)
Bülent Çorapçı (Söyleşi: 19 Şubat 2007, İstanbul)
Celal Adan (Söyleşi: 22 Ocak 2007, Ankara)
Cemil Çiçek (Yazışma: 25 Ekim 2013, Ankara)
Claus Müller (Yazışma)
Deniz Baykal (Söyleşi: 4 Aralık 2013, Ankara)
Devlet Bahçeli (Yazışma: 11 Aralık 2013, Ankara)
Deyvi Florentin (Söyleşi: 26 Aralık 2006, İstanbul)
Dilaver Devlet (Söyleşi: 9 Ocak 2007, İstanbul 21-23 Haziran 2007 - 27 Eylül 2007, Kırım)
Dirk Koedijk (Yazışma)
Doğan Besler (Söyleşi: 10 Ağustos 2006, İstanbul)
Ekrem Şevket Yücesoy (Söyleşi: 31 Ocak 2007, Ankara)
Elmas Akkuş (Söyleşi: 18 Eylül 2007, İstanbul)
Erhan Kurtulmuş (Söyleşi: 8 Şubat 2007, İstanbul)
Erol Erbaş (Söyleşi: 18 Kasım 2006, İstanbul)
Fahri Öksüz (Söyleşi: 12 Ocak 2007, Hatay)
Faik Evirgen (Söyleşi : 18 Eylül 2007, İstanbul)
Faruk Berksan (Söyleşi: 3 Mayıs 2007, İstanbul)
Faruk Dağyar (Söyleşi: 30 Kasım 2007, Antalya)
Fatih Ülker (Söyleşi: 23 Nisan 2013, İstanbul)
Fikret Evyap (Söyleşi: 4 Mayıs 2007, İstanbul)
Firuz Kanatlı (Söyleşi: 1 Şubat 2007, Eskişehir)
Fuat Çanakçı (Söyleşi: 16 Eylül 2006, Samsun)
George Wiederkehr, Dr. (Söyleşi: 10 Kasım 2006, Manisa)
Gülizar Bayraktar (Söyleşi: 2 Nisan 2011, İstanbul)
Hakan Kırımlı, Doç. Dr. (Yazışma: 28 Şubat 2013, 10 Mayıs 2013)
Haluk Mesci (Söyleşi: 7 Şubat 2007, İstanbul)
Haluk Yavuzer, Prof. Dr. (Söyleşi: 30 Aralık 2010, İstanbul)
Hasan Uğur (Söyleşi: 13 Aralık 2006, İstanbul)
Hasan Yozgat Söyleşi: (17 Mayıs 2007, İstanbul)
Hayati Kuru (Söyleşi: 8 Eylül 2006 - 5 Aralık 2006, İstanbul)
Hayri Dinçsoy (Söyleşi: 14 Mart 2007, İstanbul)
Hilmi Durmaz (Söyleşi: 9 Ağustos 2006, Ankara)
Hüseyin Güneş (Söyleşi: 5 Ağustos 2011, İstanbul)
İbrahim Avcu (Yazışma)
İbrahim Bodur (Söyleşi: 16 Haziran 2009, İstanbul)
İdris Erbaş (Söyleşi: 8 Eylül 2006, İstanbul)
İsmail Bacacı (Söyleşi: 4 Mart 2013, İstanbul)
İsmet Eldener (Söyleşi: 6 Aralık 2007, Eskişehir)
İsmet Sezgin (Söyleşi: 27 Mayıs 2013, Ankara 24 Ekim 2013, İstanbul-Yazışma: 30 Ekim 2013, Ankara)
İsmet Yüksel (Söyleşi: 27 Eylül 2007 - 6 Ağustos 2012, Kırım)
İzmir Tolga (Söyleşi: 24 Ocak 2007, İstanbul)
Kadir Çeliktürk (Söyleşi: 30 Kasım 2007, Antalya)
Kadir Güler (Söyleşi: 31 Temmuz 2007, İstanbul)
Kâmil Yazıcı (Söyleşi: 14 Ağustos 2007, İstanbul)
Kemal Şentürk (Söyleşi: 3 Kasım 2006, İzmir)
Kemal Unakıtan (Söyleşi: 9 Şubat 2008, Ankara)
Kerami Mercan (Söyleşi: 2 Temmuz 2007, Edirne / Keşan)
Korhan Tegül (Söyleşi: 3 Mayıs 2007, İstanbul)
Kurt Seyit Çalı (Söyleşi: 2 Ağustos 2011 - 6 Temmuz 2012, İstanbul)
M. Kemal Cabıoğlu (Söyleşi: 6 Aralık 2006, İstanbul)
Macit Akın Özoflu (Söyleşi: 8 Kasım 2013, İstanbul)
Mahir Şenbabaoğlu (Söyleşi: 3 Temmuz 2007, İstanbul)
Mahmut Mahir Kuşçulu (Söyleşi: 24 Ağustos 2006, İstanbul)
Mehmet Ağar (Söyleşi: 22 Ocak 2007, Ankara)
Mehmet Ali Eroğlu (Söyleşi: 25 Aralık 2006, İstanbul)
Mehmet İman (Söyleşi: 12 Aralık 2006, İstanbul)
Mehmet Kösdağ (Söyleşi: 25 Ekim 2007, İstanbul)
Mehmet Kurtuluş (Söyleşi: 1 Mart 2007, İstanbul)
Mesut Erez (Söyleşi: 18 Haziran 2007, Kütahya)
Metin Emiroğlu (Söyleşi: 18 Eylül 2007, İstanbul)
Metin Yurdagül (Söyleşi: 7 Aralık 2006, Ankara)
Mevlüt Onat (Söyleşi: 5 Aralık 2006, İstanbul)
Mike Acemyan (Söyleşi: 23 Ağustos 2006, İstanbul)
Muallâ Öner (Söyleşi: 13 Mart 2011, İstanbul)
Murat Aluç (Söyleşi: 8 Eylül 2006, İstanbul)
Murat Ülker (Söyleşi: 19 Ocak 2008 - 23 Nisan 2013 28 Eylül 2013 - 23 Ekim 2013, İstanbul)
Mustafa Acar (Söyleşi: 19 Ekim 2007, Bolu)
Mustafa Albayrak (Söyleşi: 10 Temmuz 2007, İstanbul)
Mustafa Kalaycıoğlu (Söyleşi: 4 Temmuz 2007, İstanbul)
Mustafa (Cemiloğlu) Kırımoğlu (Söyleşi: 29 Eylül 2007 6 Ağustos 2012, Kırım)
Mustafa Özel, Dr. (Söyleşi: 6 Şubat 2007 - 2 Temmuz 2007, İstanbul)
Mustafa Ülker (Söyleşi: 23 Nisan 2013, İstanbul)
Mustafa Topbaş (Söyleşi: 2 Nisan 2007, İstanbul)
Muzaffer Kösdağ (Söyleşi: 25 Ekim 2007, İstanbul)
Mümin Erkunt (Söyleşi: 16 Temmuz 2007, Ankara)
Nahit Küçük (Söyleşi: 9 Ocak 2007, İstanbul)
Nâzım Düzenli (Söyleşi: 25 Aralık 2006, İstanbul)
Necati Can (Söyleşi: 16 Nisan 2007, İstanbul)
Necati Çelik (Söyleşi: 29 Mart 2007, Ankara)
Necdet Buzbaş (Söyleşi: 20 Şubat 2007, İstanbul)
Nevzat Yalçıntaş, Prof. Dr. (Söyleşi: 25 Ekim 2007, İstanbul)
Nihat Gökyiğit (Söyleşi: 25 Aralık 2006, İstanbul)
Nihat Öner (Söyleşi: 17 Nisan 2007, İstanbul)
Orâl Turanoğlu (Söyleşi: 3 Kasım 2006, İzmir)
Orhan Ateş (Söyleşi: 3 Şubat 2007, İstanbul)
Orhan Çakırlar (Söyleşi: 9 Temmuz 2007, İstanbul)
Orhan Göker (Söyleşi: 14 Mart 2007, İstanbul)
Orhan Kayım (Söyleşi: 25 Nisan 2007, İstanbul)
Orhan Karabulut (Söyleşi: 30 Ocak 2010, İstanbul)
Orhan Özokur (Söyleşi: 23 Ağustos 2006 - 3 Mayıs 2007, İstanbul)
Osman Kartal (Söyleşi: 26 Aralık 2006, İstanbul)
Ömer Çetiner (Söyleşi: 27 - 28 Kasım 2007, Şanlıurfa)
Ömer Özokur (Söyleşi: 2 Nisan 2007, İstanbul)
Patrick Baird (Söyleşi: 14 Kasım 2006, Ankara)
Raşit Köken (Söyleşi: 28 Kasım 2006, Tekirdağ-B.Yoncalı)
Recep Tayyip Erdoğan (Yazışma: Temmuz 2013, Ankara)
Recep Toktemir (Söyleşi: 28 Kasım 2006, Tekirdağ / B.Yoncalı)
Remzi Önal (Söyleşi: 14 Mart 2007, İstanbul)
Reşat Sözen (Söyleşi: 25 Haziran 2013, İstanbul)
Rıfat Hassan (Söyleşi: 26 Aralık 2006, İstanbul)
Rıza Sepet (Söyleşi: 10 Mayıs 2007, İstanbul)
Sabahattin Zaim, Prof. Dr. (Söyleşi: 7 Mart 2007, İstanbul)
Sadettin Korkut (Söyleşi: 4 Mayıs 2007, İstanbul)
Salih Özcan (Söyleşi: 2 Şubat 2007 - 20 Şubat 2007, İstanbul)
Salih Tuğ, Prof. Dr. (Söyleşi: 25 Ocak 2007, İstanbul)
Salim Uslu (Söyleşi: 18 Ağustos 2006, Ankara)
Sami Bakanoğlu (Söyleşi: 24 Nisan 2007, İstanbul)
Sebahattin Kahyaoğlu, Dr. (Söyleşi: 18 Kasım 2006, İstanbul)
Selçuk Berksan (Söyleşi: 27 Kasım 2006 - 15 Mart 2007 19 Mart 2007 - 3 Nisan 2007 - 2 Temmuz 2012, İstanbul)
Sezgin Elmas (Söyleşi: 10 Temmuz 2007, İstanbul)
Silvio Kluzer (Söyleşi: 31 Ağustos 2009, Brüksel)
Süleyman Çelebi (Söyleşi: 17 Mayıs 2013, Ankara)
Süleyman Demirel (Söyleşi: 3 Ağustos 2006 - 23 Ekim 2013 Yazışma: 18 Ocak 2014, Ankara)
Süleyman Yalçın, Prof. Dr. (Söyleşi: 3 Şubat 2007, İstanbul)
Şaban Gülbahar (Söyleşi: 23 Ağustos 2006 25 Nisan 2007, İstanbul)
Şemsi Kopuz (Söyleşi: 25 Ekim 2007, İstanbul)
Ş̧̧ener Astan (Söyleşi: 20 Ağustos 2013, İstanbul)
Talât Özgün (Söyleşi: 1 Mayıs 2008, İzmir)
Tanıl Küçük (Söyleşi: 5 Eylül 2006, İstanbul)
Tekin Kantarcı (Söyleşi: 16 Mayıs 2007, Kayseri)
Tekin Küçükali (Söyleşi: 26 Nisan 2007, Ankara)
Tevfik Arıkan (Söyleşi: 3 Mayıs 2007, İstanbul)
Turgay Demirel (Yazışma)
Tuncay Özilhan (Söyleşi: 19 Şubat 2007, İstanbul)
Turgut Ayla (Söyleşi: 17 Nisan 2007, İstanbul)
Ümit Çelebi (Söyleşi: 11 Temmuz 2007, İstanbul)
Vitali Hakko (Söyleşi: 1 Mart 2007, İstanbul)
Vural Baylan (Söyleşi: 9 Temmuz 2007, Ankara)
Vural Bulut (Söyleşi: 3 Mayıs 2007, İstanbul)
Yahya Ülker (Söyleşi: 23 Nisan 2013, İstanbul)
Yakup Tahincioğlu (Söyleşi: 2 Nisan 2007, İstanbul)
Yılmaz Akar (Söyleşi: 7 Mart 2007, İstanbul)
Yılmaz Karadeniz (Söyleşi: 16 Aralık 2006, İstanbul)
Yurdakul Gözde (Söyleşi: 18 Mayıs 2013, Bodrum)
Yusuf Oda (Söyleşi: 8 Eylül 2006, İstanbul)
Yüksel Ertan (Söyleşi: 21 Haziran 2007, İstanbul)
Yüksel Günay (Söyleşi: 24 Ocak 2007, İstanbul)
Zeki Sözen (Yazışma)
Zeki Yıldız (Söyleşi: 18 Haziran 2007, Kütahya)
Zihni Uğurses (Söyleşi: 7 Ağustos 2006, Adana)
Ziya Yıldız (Söyleşi: 18 Haziran 2007, Kütahya)
Yayınlar
A. M. Şamsutdinov Mondros’tan Lozan’a Türkiye Ulusal Kurtuluş Savaşı Tarihi 1918-1923, Çeviren: Ataol Behramoğlu, Doğan Kitap, İstanbul, 1999
Agâh Oktay Güner, Dr., Türkiye’nin Kalkınması ve İktisadî Devlet Teşekkülleri, Damla Yayınları, İstanbul, 1978
Ahmet Davutoğlu, Prof. Dr., Stratejik Derinlik - Türkiye’nin Uluslararası Konumu, 68. Baskı, Küre Yayınları, İstanbul, 2011
Alan Fisher, Kırım Tatarları, Çeviren: Eşref B. Özbilen, Selenge Yayınları, İstanbul, 2009
Alan Parmer, 1853-1856 Kırım Savaşı ve Modern Avrupa’nın Doğuşu, Türkçesi: Meral Gaspıralı, Sabah Kitapları İstanbul, 1999.
Aleksandr Keresnki, Kerenski ve Rus İhtilâli, Çeviren: Rasih Güran, Ağaoğlu Yayınevi, İstanbul, 1967.
Ali Polat, Üç Bin Yıllık Birikim, Enes Matbaacılık, İstanbul, 2006.
Aram Andonyan, Balkan Savaşı, Çeviren: Zaven Biberyan, Aras Yayıncılık, İstanbul, 1999. Atlas Tarih Dergisi Özel Sayısı, “100. Yılında Balkan Savaşları”, Sayı: 16, 2012.
Aziz Kaylan, “Tarihimizin Unutulan Olayı Kırım Savaşı (1853-1856)”, Milliyet Yayınları, İstanbul, 1975.
Boris Pasternak, Doktor Jivago, Cem Yayınevi, İstanbul, 2011.
Burhan Belge, İkinci Dünya Savaşı - Radyo Konferansları, Başnur Matbaası, Ankara, 1970.
E. H. Carr, Sovyet Rusya Tarihi, Bolşevik Devrimi 1917 - 1923, 3 Cilt, Ceviren: Orhan Suda, Metis Yayınları, İstanbul, 1979.
Emel Akal, Milli Mücadelenin Başlangıcında Mustafa Kemal, İttihat Terakki ve Bolşevizm, İletişim Yayınları, İstanbul, 2012.
Erdal Güven, “Stalin-Troçki Mücadelesi”, Atlas Tarih Dergisi, Sayı: 18, Şubat-Mart 2013.
Ernest Hemingway, İşgal İstanbul’u ve İki Dünya Savaşı’ndan Mektuplar, Türkçesi: M. Ali Kayabal, Milliyet Yayınları, İstanbul, 1970.
Fahir Armaoğlu, Prof. Dr., 20. Yüzyıl Siyasi Tarihi, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, Ankara, 1983.
Ferénc Feher - Helles Ágnes, Doğu Avrupa Devrimleri, Derleyip Çeviren: Tarık Demirkan, Yapı Kredi Yayınları, İstanbul, 1995.
Fevzi Çakmak, Batı Rumeli’yi Nasıl Kaybettik?, Yayına Hazırlayan: Ahmet Tetik, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, İstanbul, 2012.
Hayrettin Bey, Kırım Harbi, Yayına Hazırlayan: Şemsettin Kutlu, Tercüman 1001 Temel Eser, İstanbul.
Henrik Eberle-Matthias Uhl, Hitler Kitabı, Çeviren: Mustafa Tüzel, NTV Yayınları, İstanbul, 2009.
Hulûsi Turgut, Adriyatik’ten Çin Seddi’ne Avrasya ve Demirel, II. Cilt, ABC Yayınları, İstanbul, 2002. Demirel’in Dünyası, ABC Yayınları, İstanbul, 1992.
İlhan Ayverdi, Misalli Büyük Türkçe Sözlük, 3 Cilt, Kubbealtı Yayınları, İstanbul, 2006.
İlhan Bardakçı, Bir İmparatorluk Yağması - Balkan Bozgunu ve I. Dünya Harbi, 3. Baskı, Ajans-Türk Yayınları, Ankara.
İlhan Tekeli-Selim İlkin, 1929 Dünya Buhranında Türkiye’nin İktisadi Politika Arayışları, Orta Doğu Teknik Üniversitesi, Ankara, 1977.
İsmail Soysal, Soğuk Savaş Dönemi ve Türkiye - Olaylar Kronolojisi (1945-1975), İsis Yayımcılık, İstanbul, 1997.
İsmet İnönü, Hatıralar, 2. Kitap, Bilgi Yayınevi, Ankara, 1987.
Jak Deleon, Beyoğlu’nda Beyaz Ruslar, Remzi Kitabevi, İstanbul, 2003.
Kâmuran Gürün, Türk-Sovyet İlişkileri (1920-1953), Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara, 1991.
Kâzım Karabekir, Ankara’da Savaş Rüzgarları, II. Dünya Savaşı - CHP Grup Tartışmaları, Emre Yayınları, İstanbul, 1994.
Kemal Çapraz, Sürgünde Yeşeren Vatan Kırım, Turan Yayıncılık, İstanbul, 1995.
Kerem Çalışkan, 100 Yılın Rövanşı, Caretta Yayınları, İstanbul, 2012. Kütahya Lisesi 100. Yıl Albümü (1890-1990), Ekspres Matbaası, Kütahya, 1990.
Leon Troçki, Balkan Savaşları, Çeviren: Tansel Güney, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, İstanbul, 2012.
Lev Tolstoy, Sivastopol 1855, Türkçesi: E. Nermi, Gün Yayınları, İstanbul, 1966.
Liddell Hart, II. Dünya Savaşı Tarihi, 1. ve 2. Cilt, Çeviren: Kerim Bağrıaçık, Yapı Kredi Yayınları, İstanbul, 1999.
Mehmet Arif Demirer, Demokrat Parti ve Tarım, Demokrat Parti 60.Yıl Kitapları No:5, Ankara, 2006. Demokrat Parti’nin Yatırımları, Demokratlar Kulübü Yayınları, Ankara, 2006. 6 Eylül 1955 Olaylarına 50.Yılda Yeni Bakış, Demokratlar Kulübü Yayınları, Ankara, 2006.
Mehmet Maksudoğlu, Prof. Dr., Kırım Türkleri, Ensar Neşriyat, İstanbul, 2009.
Mert Toker-Ceyhun Arca, Alman’ın Mehmetçikleri, Cinius Yayınları, İstanbul, 2012.
Nadir Devlet, Prof. Dr., İsmail Gaspıralı, Başlık Yayın Grubu, İstanbul, 2011.
Necip Fazıl Kısakürek, Çile, Yapı Kredi Kültür Yayınları, İstanbul, 2005.
Olaf Caroe, Sir, Sovyet İmparatorluğu, 2 Cilt, Tercüme: Zerhan Yüksel, Tercüman 1001 Eser, İstanbul.
Onur Öymen, Silahsız Savaş, Remzi Kitabevi, İstanbul, 2002.
Orlando Figes, Kırım - Son Haçlı Seferi, Çeviren: Nurettin Elhüseyni, Yapı Kredi Yayınları, İstanbul, 2012.
Ömer Sami Coşar, Troçki İstanbul’da, Kitaş Yayınları, İstanbul, 1969.
Özcan Pehlivanoğlu, Yeniden Merhaba Rumeli, Ufuk Ötesi Yayınları, İstanbul, 2008.
Philip S. Jowett, Balkan Harpleri’nde Ordular 1912-13, Çeviren: Emir Yener, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, İstanbul, 2012.
Safiye Erol, Ülker Fırtınası, Kubbealtı Neşriyatı, İstanbul, 2010.
Şevket Rado, Hayat Böyledir, Doğan Kardeş Yayınları, İstanbul, 1966.
Sâmiha Ayverdi, Türk-Rus Münasebetleri ve Muharebeleri, Turan Neşriyat Yurdu, İstanbul, 1970.
Serge A. Zenkovsky, Prof. Dr., Rusya’da Pan-Türkizm ve Müslümanlık, Çeviren: Prof. Dr. İzzet Kantemir, Üçdal Neşriyatı, İstanbul, 1983.
Süheyl Gürbaşkan, Bir Reklâmcı Aranıyor, İstanbul Reklâm Yayınları, İstanbul, 1980
Süleyman Demirel, Bir Ömür Suyun Peşinde, 2 Cilt, (2. Baskı) ABC Medya Ajansı Yayınları, İstanbul, 2006.
Stefan Zweig, Yıldızın Parladığı Anlar, Çeviren: Burhan Arpad, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, İstanbul, 1997.
Stefanos Yerasimos, Türk-Sovyet İlişkileri, Ekim Devrimi’nden Milli Mücadeleye, Gözlem Yayınları, İstanbul, 1979.
Stephane Lauzanne, Balkan Acıları, Kastaş Yayınları, İstanbul, 1990.
Taha Akyol, Rumeli’ye Elveda, Doğan Kitap, İstanbul, 2013.
Yahya Sezai Tezel, Cumhuriyet Döneminin İktisadi Tarihi 1923-1950, Tarih Vakfı Yurt Yayınları, İstanbul, 1994.
Yaşar Kalafat, Dr., Kırım-Kuzey Kafkasya Sosyal Antropoloji Araştırmaları, ASAM Avrasya Stratejik Araştırmalar Merkezi Yayınları, Ankara, 1999.
Yılmaz Öztuna, Rumeli Kaybımız - 93 ve Balkan Savaşları, Ötüken Neşriyat, İstanbul, 1990. Osmanlı Devleti Tarihi, Faisal Finans Kurumu Yayını, İstanbul, 1986.
A
Abdurrahman (Sabri Ülker’in ağabeyi) 68, 317
Abdülhamid II., Padişah 51, 56, 58-60, 107, 565, 566
Abdülmecid, Padişah 51
Ablum, Mahir 163, 641, 642
Acar, Mustafa 613, 614, 633, 717
Acıman, Eli 525
Ağca, Mehmet Ali 426
Ahmet Ziya Bey (Sabri Ülker’in dayısı) 59, 102, 125-128, 131
Akbulut, Ziyaeddin 616-617
Akın, Kenan 514, 515
Aksoy, Temel 253
Aktin, Edip 679
Akyol, Taha 683, 691, 693, 722
Akzambak, Mehmet 376
Al-Bunnia, Haj Abdul ahab 480, 715
Aleko Usta 204
Allen, Melvin C. 310, 311
Ali Haydar Efendi 222-223
Altıntak, Hüseyin 204, 595
Arın, Suat 628
Arıkan, Tevfik 633, 634, 719
Arısan, Mehmet 162
Aslan, Yusuf 377
Astan, Şener 585, 628, 629
Ataseven, Asaf 465, 466, 530, 661
Ataseven, Gülsen 465, 466
Ateş, Orhan 559, 560
Atatür, Pervin 172
Atatürk, Mustafa Kemal 107, 108, 113, 114, 123, 146, 147, 154, 158, 168, 172, 267, 314, 365, 378, 554
Avcu, İbrahim 209
Aydemir, Talat 332
Aydıner, Atilla 620
Ayvazovski, İvan 51
B
Bacacı, İsmail 418
Balcı, Şükrü 370, 394, 395, 548
Balzac, Honor± de 55
Bahçeli, Devlet 32
Barnes, Harry 301
Başar, Şükûfe Nihal 154, 223
Başaran, Mustafa 360, 361
Bayar, Celal 167, 211, 268, 332, 347
Baykal, Deniz 30
Bayraktar, Gülizar 249-251
Bayram, Mahmut 667
Benekay, Yahya 226, 228
Berker, Şinasi Nahit 349
Berkman, Münir Müeyyed 154, 158
Berksan, Betül (Asım Ülker’in kızı) 240, 290, 465-467, 669
Berksan, Faruk 116, 240, 259, 349, 351, 352, 354, 355, 357- 360, 362, 368, 369, 371, 387, 400, 405, 415, 460, 486, 487, 533, 534, 592, 602, 636, 707
Berksan, Selçuk 58, 79-81, 91, 101, 109, 116, 118, 119, 127, 139, 142, 173, 181, 200, 201, 203, 205, 240, 257-260, 262, 263, 285, 311, 314, 315, 336, 337, 350-352, 354, 359, 369, 370, 373, 376, 382, 383, 385, 387, 399, 401, 405, 415, 434, 448, 449, 484, 494, 702
Besler, Doğan 143
Besler, Fehmi 143
Besler, Sami 141, 170
Beyatlı, Yahya Kemal 122, 172, 555
Beykont, Zeki 159, 160, 162
Biliközen, tıf 362
Bodur, İbrahim 321, 323, 325
Bolak, Aydın 325
Bonaparte, Napolyon 156, 213, 301
Boran, Behice 426
Bölükbaşı, Rıza Tevfik 157
Budak, Rıdvan 418, 419, 424
Buzbaş, Necdet 403, 404, 430, 536, 538, 539
Büyük, Gürol 445
Büyükanıt, Yaşar 550
C
Cansen, Ege 463
Cengiz Han 40, 41
Ceyhun, Ekrem 689
Churchill, Winston 43, 44, 193, 301
Cibran, Halil 89, 137, 701
Cilasun, Zafer 346
Clay, Muhammed Ali 646
Commer, Robert 346
Coşkun, Ali 564
Ç
Çağlayangil, İhsan Sabri 519
Çalı, Kurt Seyit 84-86, 90, 91, 94, 110, 114, 119, 120, 185, 226-228, 231, 232
Çalı, Nuriye 231
Çakır, Erden 636
Çamlıbel, Faruk Nafiz 153
Çanakçı, Fuat 340, 341, 585, 592, 594, 679
Çanakçı, Suat 594
Çar Nikolay 107, 120
Çehov, Anton 51
Çelebi, Bünyamin 531
Çelebi, Süleyman 418-421
Çelebi, Ümit 513, 514, 521, 522, 530, 542
Çeliktürk, Kadir 601
Çetiner, Ömer 614, 615, 617
Çiçek, Cemil 19
Çiller, Tansu 554
Çizmecioğlu, Abdullah 172
Çizmecioğlu, Mustafa 172
Çorapçı, Bülent 320-322, 325, 548
D
Dağcı, Cengiz 51
Dağyar, Faruk 590, 591, 634
Damat Ferit Paşa 108
Davis, William Hersey 319
Davutoğlu, Ahmet 104, 105, 350, 412, 413, 443, 451, 661
Davutoğlu, Sare 104
Demirel, Süleyman 24, 45, 46, 175, 304, 333-335, 345, 364, 378, 417, 424-426, 428, 519, 520, 548, 554, 580, 626
Demirel, Turgay 580, 581
Denizci, Süheyl 265, 695, 697
Denktaş, Rauf 425
Devletof Süleymanoğlu, Dilaver 116, 117
Dinçsoy, Ahmet 207, 208
Dinçsoy, Hamdi 141, 353
Dinçsoy, Hayri 208
Dinçsoy, İsmet 207
Dinçerler, Vehbi 165
Doğan, Ali 571, 572, 576
Durmaz, Hilmi 539, 585, 596, 597
Duruel, Hasan 617
Düzenli, Samime 179
E
Ecevit, Bülent 346, 376-378, 384, 392, 425, 428, 519, 520, 551
Ecevit, Rahşan 520
Eczacıbaşı, Nejat 609
Ecirzade, Mustafa Avni 171
Edison, Thomas 301
Eflatun (Platon) 146, 151
El Mutavva, Abdullah 305
Elrom, Efraim 365
Emiroğlu, Metin 409, 410
Engin, Kemal 153
Erbakan, Necmettin 175, 347, 364, 365, 376, 378, 424, 519, 549, 551, 554, 618
Erbuğ, Orhan 384, 385
Erdem, Ercan 384, 385
Erdoğan, Recep Tayyip 22, 618, 619, 622, 623, 690
Erez, Mesut 163, 641
Erkunt, Mümin 338, 339
Eroğlu, Mehmet Ali 609, 611
Erim, Nihat 364, 365, 377, 519
Erol, Safiye 199, 200
Erozan, Celal Sahir 154
Ersoy, Mehmet Akif 66
Ertan, Yüksel 521-524
Esen, Fikret 214, 215
Esener, Ali Fethi 520
Eşref Sabit 154
Evren, Kenan 425, 426, 519, 520
Eyüboğlu, Bedri Rahmi 122
F
Fahreddin (Türkkan) Paşa 106
Fatih Sultan Mehmed, Padişah 41, 197
Feyzioğlu, Turhan 424, 426
G
Gamsız, Nuri 265, 695, 697
Gaspıralı, İsmail Bey 42, 43, 45
Gates, Bill 691
Gazioğlu, Şaban 321
General Wrangel 120, 124
Genç, Faruk 265
Gezmiş, Deniz 377
Goethe, Johann Wolfgang von 71, 169
Goldenberg, Emil 679
Gomez, Heinz 264
Gök, Adem 178
Gök, Süleyman 178
Gökçen, Sabiha 114
Gökbörü Kançal, Fikri 110
Gökyiğit, Nihat 313, 567
Gövsa, İbrahim Alâaddin 154, 158
Gözde, Yurdakul 422
Gül, Abdullah 15
Gülen, Fethullah 550
Gümüşpala, Ragıp 332
Günay, Yüksel 583, 584
Güneş, Hüseyin 566, 600
Güney, Eflatun Cem 151
Gürbaşkan, Süheyl 521
Gürcan, Tarık 265
Gürel, Halit 139, 144, 450
Gürsel, Cemal 332, 345
Güzelses, Celal 217
H
Hacı Bekirzade Ali Muhiddin 171
Hacı Geray Han 41
Hacı İslam Efendi (Sabri Ülker’in babası) 17, 39, 52, 53, 57-62, 64-69, 71, 73, 76, 79-81, 83, 86, 87, 89, 91-94, 96, 97, 106, 110, 113, 114- 116, 118, 119, 122, 125- 128, 131, 134, 135, 138-140, 141, 171, 185, 207, 208, 223, 230, 235-237, 239-241, 248, 255, 316, 317, 681, 711, 712
Hacı Sayid 171
Hafız Numan Efendi (Sabri Ülker’in dedesi) 61, 64, 67, 68
Hafız Rıza Bey (Sabri Ülker’in dayısı) 102
Hanife Hanım 223
Hasan Efendi (Sabri Ülker’in dedesi) 52, 55, 58, 59, 62, 681
Hassan, Rıfat 308, 309
Hatemi, Nadir 273
Hatice Gülsüm Hanım (Sabri Ülker’in babaannesi) 52, 55, 62
Haşim, Ahmet 153, 156
Hitler, Adolf 159, 184, 185, 189, 210, 214, 225, 229
Hugo, Victor 555
Humeyni, Ayetullah 426
Hz. Ali 393, 394
Hz. Muhammed 106, 137
I
Ilıcak, Kemal 514
Işık, Murat 110
İ
İbrahim, Veli 90, 91
İman, Ahmet 417
İman, Avni 220, 277, 401, 402
İman, Mehmet 238
İman, Muharrem 222, 275, 639
İman, Sabiha 116, 190, 236, 273, 275
İnam, Orhan 359
İnan, Hüseyin 377
İnönü, Erdal 554
İnönü, İsmet 114, 167, 168, 193, 194, 211, 332, 333, 347, 364, 377, 378
İnönü, Mevhibe 114
İpekçi, Abdi 426
İsmail Hakkı (Sabri Ülker’in ağabeyi) 68, 91, 317, 557
İzzet Melih 159
J
Jankoviç, Jean Paul 679
Jobs, Steve 691
Johnson, Lyndon B. 310, 345
K
Kâmil Paşa 565
Kamu, Kemalettin 154
Kanatlı, Firuz 349, 350, 683, 685, 688
Kantarcı, Hayrullah 630
Kantarcı, Tekin 630, 631
Kantarcızade Hacı Ömer 172
Karaağaçlı, Hacı Mustafaoğlu Süleyman 172
Karabulut, Orhan 179, 180, 181
Karaca, Kadri 263
Karaca, Yunis 568
Karadayı, İsmail Hakkı 557
Karadeniz, Yılmaz 224
Karataş, Ayfer 299
Karpat, Kemal 692
Kasım, Ahmet 167
Katerina (Çariçe) 45
Kaufman, Aleander 302
Keçeci, Karpiç (Juri Georges Karpovitch) 172
Kent, Muhtar 697
Kerenski, Aleksandr 107
Kırımlı, Ahmet İhsan 324
Kırımoğlu (CemiloğluԜ) Mustafa 46-48
Kısakürek, Necip Fazıl 154, 155, 677
Kibritçioğlu, Ahmet 597
Kocabıyık, Asım 533
Koç, Vehbi 172, 254, 305, 321, 603, 605, 687
Koçu, Reşat Ekrem 179
Kohen, Hayim 219, 220, 222, 224, 225, 255
Konfüçyüs 169
Koraltan, Refik 211
Koru, Naci 566
Korutürk, Fahri 376, 378, 425, 426, 519
Koryürek, Enis Behiç 154
Köprülü, Fuat 211
Kösdağ, Mehmet 130, 319
Kubayev, Memet 86, 91
Kumak, Mehmet Gafur 172
Kurt Mehmet (Sabri Ülker’in amcası) 55
Kuşçulu, Mahmut Mahir 330, 476, 477
Kuşçulu, Nuh 320, 321, 324, 327, 330, 331, 475, 476, 478
Küçükali, Tekin 406, 407, 569
L
La Bruy°re, Jean de 555
Lamartine, Alphonse de 109
Le Bon, Gustave 109
Lenin (Ulyanov), Vladimir İlyiç 79, 90, 96, 107, 122
M
Mahire (Sabri Ülker’in ablası) 61, 139, 317
Mardin, Yusuf 154
Mareşal Fevzi Çakmak 210
Marko Usta 170
Mar, Karl 90, 123
Mavituna, Abdurrahman 151, 167
Mehmet Turhan Bey 171
Melen, Ferit 378
Menderes, Adnan 211, 257, 265-268, 296, 332, 377, 522, 554
Menderes, Yüksel 377
Mercan, Kerami 607, 608
Mercan, Nedim 607
Mercan, Sami 607
Meriç, Cemil 240
Mesci, Haluk 521, 522, 525, 526
Morçay, Şükrü 496
N
Nahum, Hayim 203, 303
Nebioğlu, Kemal 380-382, 396, 417, 424
Neriman Teyze (apartman komşuları) 244
Nurettin Hoca 667
O
Oluç, Mehmet 585, 596, 598
Onnik Usta 208, 258
Orhon, Orhan Seyfi 154, 158
Ortaylı, İlber 45, 213
Osman Nuri Bey 171
Osmanoğlu, Abid 565
Ö
Öksüz, Fahri 588, 589, 679
Öner, Mualla 59, 72, 131, 199
Öner, Nihat 82, 102, 130, 132, 207
Ömer, Öner 679
Önsel, Vedat 425
Öz, Sebahattin 153
Özal, Turgut 165, 175, 327, 343, 346, 409-411, 520, 554, 689, 692
Özbek, Necip 615
Özcan, Gazanfer 447, 448
Özcan, Gönül Ülkü 447, 448
Özcan, Salih 304-307, 565, 566
Özdemir, Sadi 516, 517, 692
Özdemir, Nâzım 363
Özden, Yekta Güngör 561
Özdil, Yılmaz 683, 695, 697
Özdöner, Fazıl 615
Özel, Mustafa 144, 145, 176, 475, 522, 535
Özgü, Cemal 181
Özgü, Cemile 181
Özgün, Talât 215, 216, 218
Özhun, Kayhan 475
Özilhan, Tuncay 471-473, 475, 477, 577
Özokur, Ahmet 104, 617, 643, 660, 661, 669
Özokur (Ülker) Ahsen 36, 38, 76, 95, 97, 100-104, 118, 133, 145, 162, 166, 200, 222, 235, 237, 240-243, 246, 249- 251, 270, 275, 280, 281, 283- 285-292, 316, 354, 372, 387, 388, 462, 468, 484, 542, 645, 649, 678, 679, 681, 712
Özokur, Alanur 660
Özokur, Ayşe Senem 660
Özokur, Beyhan 660
Özokur, Kerem 660
Özokur, Nur Vera 669
Özokur, Orhan 104, 354-356, 363, 380, 381, 441, 475, 489, 491, 492, 536, 540, 575, 578, 661
Özokur, Ömer 643, 652, 653, 660
Özokur, (Davutoğlu) Sefure 104, 661, 669
Özokur, Yusuf İhsan 669
P
Page, Larry 691
Pandeli Usta 201
Pasternak, Boris 52, 77
Peker, Alptekin 680
Polatkan, Hasan 332, 554
Puşkin, Aleksandr Sergeyeviç 51
R
Rado, Şevket 269, 270, 281, 555
Rakiros, Parasko 183, 203, 205
Rasputin, Grigori 107
Recaizâde Ekrem 153
Richepin, Jean 154
Roosevelt, Franklin 43, 44
S
Sabancı, Hacı Ömer 685, 688
Sabancı, Sakıp 562, 685, 688
Sadık Rifat Paşa 692
Saharov, Andrey 47
Said Şamil 565
Sancar, Semih 426
Saracoğlu, Şükrü 177, 193, 194, 205
Sazak, Gün 519
Selışık, Selahattin 214, 215
Sepet, Rıza 594, 625, 626, 679
Seyit Ömer, (Sabri Ülker’in amcası) 55, 101
Sezer, Adem 167, 504
Sezgin, İsmet 26, 557, 558
Sıdıka Hanım (Sabri Ülker’in ablası)
Simavi, Sedat 233
Socrates 69, 316
Songar, Ayhan 564
Sökmen, Tayfur 519
Sözen, Reşat 618, 619
Sözer, Vural 521
Sultan Aziz, Padişah 692
Sultan Reşad, Padişah 87
Sunay, Cevdet 345, 364, 365, 377
Sükan, Faruk 426
Stalin, Jozef 43-45, 47, 50-52, 80, 90, 114, 122, 123, 185, 240, 288
Ş
Şahabettin, Cenap 156
Şakire Hanım, (Sabri Ülker’in annesi) 55, 61, 65, 67, 68, 76, 78, 81, 82, 91, 93, 102, 114, 125, 126, 136, 138, 171, 205, 237, 239, 240, 241, 291, 316, 317, 711, 713
Şapolyo, Enver Behnan 172
Şendal, Yusuf 172
Şentürk, Aziz 167
Şentürk, Kemal 585, 603, 605, 628
Şentürk, Namık Kemal 376
Şerif Hüseyin Paşa 106
Şeyh Şamil 565
Şişmanoğlu, Abdullah 278
T
Tağmaç, Memduh 346, 364
Tamer, Zekirriya 162
Taviloğlu, Mustafa 244
Tecer, Ahmet Kutsi 154
Tolga, İzmir 521, 522, 526-528
Topbaş, Mustafa 120
Topbaş, Sabahattin 321, 327, 328
Tosunzade, Abdurrahman 172
Troçki, Leon 66, 122-124
Tunagür, Yaşar 304
Tuncer, Kenan 170, 178
Turanoğlu, M. Uluğ 154
Turhan, Mediha 172
Tuğ, Salih 533, 534, 568
Tural, Cemal 346
Türkeş, Alparslan 210, 406, 407, 424, 519, 520, 551, 554, 592, 594
Türel, Yusuf 321
U
Uğur, Hasan 327, 328
Uğurses, Zihni 594, 596, 636, 637, 679
Ulaş, Fahrettin 321
Unakıtan, Kemal 110
Uras, Güngör 683, 689, 690, 692
Uşaklı, Ömer Bedrettin 154
Ü
Ülken, Aydın 526
Ülker, Ahmet Asım 58, 64, 68, 76, 79-82, 85, 91, 92, 99, 101, 115, 116, 118, 126-128, 131- 133, 135, 139, 141-143, 169- 179, 181-185, 197-199, 201- 205, 207, 208, 214, 221, 230, 231, 239-241, 247-249, 252- 255, 256, 258, 259, 261, 272, 303, 307, 316, 319, 320, 326, 335, 351, 352, 354, 357, 387, 397, 405, 414, 415, 417, 437, 444, 483-485, 487-489, 491, 500, 505, 522, 587, 590, 591, 593, 594, 601, 607-609, 631, 640, 662, 681, 685, 686, 699, 701, 710-713
Ülker, Ali (Ahsen Özokur’un oğlu) 83, 103, 274, 277, 293, 396, 397, 484, 533, 534, 536, 538, 539, 568, 576, 643, 646, 647, 652
Ülker, Ali (Sabri Ülker’in oğlu) 35, 36, 235, 237-239, 241, 242, 246, 269, 270-279, 292
Ülker (Ataseven), Betül 240, 290, 465-467, 669
Ülker, Fatih 643, 669, 674
Ülker, Fatma 117, 190, 652
Ülker, Güzide (İman) 76, 130, 220, 222, 235-237, 248-251, 258, 259, 269, 270, 280, 292, 316, 319, 387, 388, 401, 465- 467, 469, 551, 591, 617, 645, 670, 675, 677, 678, 682, 712, 713
Ülker, İbrahim 652
Ülker, Meryem 652
Ülker, Murat 36, 38, 59, 60, 62, 69, 109, 111, 113, 115, 118, 165, 213, 219, 240, 245-248, 253, 255, 271, 276, 280, 292, 300, 344, 373, 375, 387, 395, 398, 418-420, 424, 437, 440, 442-444, 456, 462, 466, 469, 489, 491, 492, 503, 532, 535, 536, 539-544, 547, 556, 557, 559, 570, 575, 605, 645, 669, 673, 692, 699, 701, 704, 707, 710, 713
Ülker, Mustafa 643, 669, 670, 673
Ülker, Rahmi 217
Ülker, Yahya 618, 643, 669, 670, 677
Ülker, Zehra 174, 230
Ülker, Zeynep 652
Ülkücü, Aydın 437
Ürgüplü, Suat Hayri 333, 377
V
Vahideddin, Padişah 107
W
Wiederkehr, George 475, 479
Y
Yalçın, Süleyman 564
Yalçıntaş, Nevzat 120, 129, 130, 142, 555, 562, 563
Yaramanoğlu, Hüdai 447, 661
Yavuzer, Haluk 270, 433-435, 441, 443
Yazıcı, Kâmil 327-329, 472
Yazıcı, Osman 475
Yelmen, Hasan 326
Yener, Faruk 265
Yıldız, Ziya 164, 166, 341, 342, 639
Yılmaz, Mesut 554
Yozgat, Hasan 343, 595, 679
Yöntem, Ali Canip 154
Yusuf Ziya 153, 171
Yusuf Ziya Bey (şekerci) 171
Yurdagül, Metin 38, 499, 500, 501, 509, 510, 512, 514, 567
Yurdakul, Mehmet Emin 210
Yurdoğlu, Lebit Fehmi 154
Yüceses, Fethi 192
Yüceses, Hamiyet 178, 192
Yücesoy, Ekrem Şevket 560, 561
Yüksel, İsmet 51
Z
Zaim, Sabahattin 321
Zorlu, Fatin Rüştü 332, 554
Zweig, Stefan 197