Güzide-Sabri Ülker çiftinin ikinci evlatları Ali, 1963 yılının Ocak ayında, henüz 9 yaşındayken, yapılan bir tetanos aşısından sonra hayatını kaybetti. Baba, sevgili evladının alnını son defa öperek veda ederken, dudaklarından tek kelime döküldü: “Takdir...”
Osmanlı İmparatorluğu döneminde “Babıâli” denilince, hemen “hükümet merkezi” anlaşılırdı. Cumhuriyet’le birlikte bu semt kimlik değiştirdi; matbuatın (gazete ve dergiler) merkezi oldu. Onun saltanatı da, İstanbul’un yedi tepesine iş kulelerinin yapımıyla birlikte sona erdi.
Babıâli, matbuat merkeziyken, ünlü gazeteci ve yazar Şevket Rado, Türk basınında çığır açan, renkli iki dergi çıkarmıştı. Bunlar; Hayat ve Ses dergileriydi. O yıllarda dergilerin halk arasındaki adı ise, “mecmua” idi.
Hayat mecmuası sahibi ve yazarı Şevket Rado, dergilerinde sosyal yaşamımızla ilgili çok güzel tespitler yapar, bunları hafta sonlarında da radyo mikrofonlarına taşırdı. Rado, işte o sohbetlerinden birinde, evlilik ve çoluk çocuk sahibi olma konularını işlerken şunları söylüyordu:
Evliliğin en güzel tarafı, ne balayında gezip tozmak, ne deniz kenarında mehtap seyretmek, ne de balolarda sabaha kadar baş başa dans edip, keyiften yorgun düşmektir. Onun en güzel tarafı, anne ve baba olmaktır. Çocuk, evlilik hayatına yalnız yeni bir lezzet getirmekle kalmaz, bir kadına “anne” olmanın, bir erkeğe “baba” olmanın mesuliyetini yükler. Bunları yüklediği için evlilik, hayatlarını birleştirmiş olan iki insanı yeni ve çok kuvvetli bir bağla sarar. Eşiniz, eskiden sadece eşinizken, şimdi aynı zamanda çocuğunuzun annesi veya babası olmuştur
Çocuk, ailenin içine öyle masum, öyle suçsuz bir halde gelmektedir ki, artık eşlerin ilk zamanlarda olduğu gibi kendilerini serbest, istediklerini yapar sanmalarına imkân yoktur.
Evlat sevgisi, o kadar tatlı bir sevgidir ki, eşlerin pek çok kusurları, bu sevginin koyu gölgesinde yavaş yavaş görünmez olur. Bir kadın anne, bir erkek baba olduğu andan itibaren, affetmeyi de, hoş görmeyi de öğrenmeye başlar. İnsan, ancak anne veya baba olduktan sonra, insan olmanın yolunu en açık şekilde görmeye başlayacaktır.44
Şevket Rado’nun tespitlerinde olduğu gibi, hikâyemizin kahramanları Güzide ve Sabri Ülker çifti, 1950 yılının 14 Ağustos günü ilk evlatları Ahsen’in, 1959 yılının 21 Mart günü de üçüncü evlatları Murat’ın sağlık içinde dünyaya gelmesinden çok büyük mutluluk ve huzur duymuşlardı. Ancak, 28 Ekim 1954 tarihinde kavuştukları ikinci evlatları Ali’nin yaşadıkları, onları fazlaca üzmüştü.
Ali’nin sağlığına kavuşması ve ailenin üzüntüden kurtulabilmesi için, başvurulacak en iyi ilaç “zaman”dı. Zaman, iyi kullanıldı. Sütanneden hastaneye termos içinde sütler taşındı. Böylece, kasvetli günler de geride kaldı.
Ali, doğumuyla birlikte baş gösteren sağlık problemlerinden kurtulup, normal hayatına kavuşmuştu. Genç anne ve baba, çocuklarının üzerine titriyor, onları en iyi şekilde yetiştirebilmek için olağanüstü çaba harcıyordu.
Günlük hayatta anne-baba-çocuk üçgeninde yaşanan mücadeleye,45 bu aile yuvasında rastlanmıyordu. Çünkü hem anne hem de baba, çocuklarına karşı adeta bir psikolog titizliği içinde davranıyordu. Evde, sevgi ve hoşgörü hâkimdi.
Üç kardeş çocukluklarını yaşarken, babalarının işten eve gelişini birlikte ve dört gözle beklerlerdi. Hava karardığı zaman, çocuklar babalarının gelişini fark etmekte de güçlük çekmezdi. Çünkü babaları, arabasını evlerinin karşısına park eder, farlarını da peş peşe yakar ve söndürürdü. Farların ışığı evin içine yansıyınca, üç kardeş pencerenin önüne dizilir, babalarına el sallarlardı. Ama 1963 yılının Ocak ayında o insanı kahreden kara gününde, akşam vakti, pencere önünde sadece iki kardeş vardı. Acaba üçüncü kardeş neredeydi?
Şimdi, abla Ahsen Özokur’dan, bu sorunun cevabını alalım:
Annem, babam ve biz üç kardeş, Hamdullah Suphi Tanrıöver konağının hemen yanı başındaki yeni evimizde, mutlu ve huzurlu bir hayat sürdürüyorduk. Kardeşim Ali’nin doğumundan itibaren başlayan sağlık problemleri de sona ermiş, yaşının icabı olan fiziki vücut yapısına da henüz kavuşabilmişti.
1963 yılının Ocak ayında, İstanbul ve Trakya bölgesi, kış mevsimini çok ağır meteorolojik şartlarda karşıladı. O kadar ki, özellikle Trakya bölgesinde yoğun kar yağışı sebebiyle hayat adeta durdu. Aynı şekilde İstanbul şehri de felç olmuştu. Adı gibi kara olan bu kışta, ilk kara haber, Trakya’dan geldi. İstanbul’dan görevle bölgeye giden iki gazetecinin içinde bulunduğu araç, kar fırtınasına yakalanmış, bu olay sırasında gazeteciler, otomobillerini kullanan şoförleriyle birlikte hayatını kaybetmişti.
Istanbul’da, şehir içi yolları, buzdan yürünemez haldeydi. Taşıtlar, güçlükle ilerliyordu. Karadeniz’den Marmara’ya doğru buz parçalarının sürüklendiği söylenmekteydi. Bilemiyorum, bu bir şehir efsanesi miydi?46
İklim şartlarının hayatı yoğun olarak etkilediği o günlerde,
Ali, çocukluğunu yaşadığı için, kar ve kışa hiç aldırış etmiyordu. Sağlığına kavuşmuş, ele avuca sığmayan, çok hareketli bir çocuk olmuştu. Oturduğumuz aile apartmanındaki dairemizin bir alt katı da amcam Asım Beylere aitti.
İşte o kış kıyamet günlerinden birinde, Ali, evimizden çıkıp alt kattaki amcamların zilini çalmış. Zil sesini işiten yengem, dış kapı otomatiğine basmış. Ardından da, daire kapısını açıp, kardeşimle karşılaşınca, “Ali, burada mıydın? Ben de apartman kapısının zili çaldı zannettim” demiş.
Ali, otomatikle açılan apartman kapısını kapatmak üzere aşağıya inmiş. Bu sırada, bizim kapının önünden annesiyle birlikte geçmekte olan bir arkadaşını görmüş. Ona kartopu yapıp atarken ayağı kaymış ve kapı önünde paspas görevi yapan demir ızgaranın üzerine düşmüş.
Kardeşim, üzgün bir halde yukarı geldi. Kendisine sarıldım ve içeri aldım. Baktım, elbisem kan olmuştu. “Ali, ne oldu sana?” diye sordum. Olmaz ama, amcamın oğlu Faruk’la oynarken acaba bir şeye mi kırıldı diye düşündüm. Ali, düştüğünü, başını demire çarptığını söyledi.
Ali’nin bu durumu karşısında, annem hemen babamı telefonla arayarak haberdar etti ve “Ne yapalım?” dedi. Babam, zaman zaman sağlık problemimiz olunca, evimize, bizleri muayeneye gelen doktorun çağrılmasını istedi. Söz konusu doktor, evimize yakın oturuyordu.
Bu olayda babam, herhalde kararı doktora bırakmıştı. Aslında, bizim elimizde küçük bir kesik olsa hemen ilgilenirdi. Fakat telefonda anneme biraz soğuk cevap vermiş. Annem, bu tavrının üstünde durmadı. Çağırdığımız doktor geldi. Bu sırada Ali, kanepeden koltuğa, koltuktan kanepeye sürekli zıplayarak doktora tepki göstermeye başladı. Tepki gösterirken de, “İğne olmak istemiyorum, ölmek istemiyorum” diye ağlıyordu. Çocuklar her zaman iğneden korkar, ama Ali’nin bu sözleri, daha sonra çok dikkatimizi çekecekti.
Anneannem Sabiha Hanım ile dedem Muharrem Bey de o sırada bizde bulunuyordu. Doktor, Ali’yi kanepeye yatırdı, şöyle bir muayene etti, ardından da “Her ihtimale karşı tetanos47 aşısı yapalım” dedi.
O anı hiç unutmuyorum. Koltuğun kenarında oturuyordum. Doktorun bu sözleri üzerine itiraz ederek, şunları söyledim: “Ama doktor bey, okullarda difteri, boğmaca, tetanos karma aşısı yapılıyor.”
Doktor, ısrarını sürdürdü ve “Tetanos aşısı gerekir” dedi. Tabii biz doktor değiliz...
Doktorun, Ali’ye aşı yapmasıyla birlikte, çocuk şişmeye başladı. Hem şişiyor hem de ağlıyordu. Bu arada Ali’nin hiç unutamadığım şu feryadını işittim:
“Yanıyorum, su getirin!..”
Mutfağa koşup Ali’ye bir bardak suyu yetiştirmeye çalışırken, doktor çocuğu kaptığı gibi götürdü. Saat, akşam tam 7’ydi. Doktorun arkasından annem, anneannem ve dedem de toparlanıp gittiler. Doktorun Haseki Hastanesi’ne gittiğini düşünmüş olacaklar ki, onlar da oraya yönelmişler.
Rahmetli Dr. Nadir Hatemi (Prof. Dr., Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Mütehassısı) oradaymış. Ali için, “Hastaneye getirildiği zaman çocuk vefat etmişti, yapacak bir şey yok” demiş.
Kardeşim Murat’la biz evdeydik. Biraz sonra babam geldi. O dönemin normal İstanbul manzaralarından birini daha yaşıyorduk.
Sık sık şehir cereyanları kesilirdi. Babam gelmiş, arabasını park etmiş, farlarını yakıp söndürüyordu. Hemen camın önüne koştum, pencereyi açıp bağırdım:
“Babacığım, Ali’yi hastaneye götürdüler...”
Babam, tekrar arabasını çalıştırdı ve yola koyuldu. Herhalde o da hastaneye gidiyordu
Biraz sonra annem, babam, anneannem ve dedem eve döndüler. Elektrikler hâlâ gelmemişti. Babamların geldiğini fark edince, o karanlıkta, dört kat merdiveni koşarak indim. Baktım, annem girişteki tırabzana merdiven korkuluğuna tutunmuş, öyle duruyordu. Apartmandaki asansör çalışmıyordu, merdivenle çıkacaklardı. Annem, tırabzandan destek alıyordu, ama anneannem, dedem ve babam oracıkta oturuyorlardı. Hallerini görünce, şaşırıp kaldım ve anneme “Ali nerede?” diye sordum. “Bu gece hastanede kalacak” dedi.
Annemin bu cevabı üzerine, herhalde kendisine karşı hayatım boyunca tek ve en büyük kötülüğü yaptım; “Sen ne biçim annesin, niçin yanında kalmadın!” diye tavır koydum. Ama kapının girişinden, dört kat merdivenleri nasıl çıktığımızı o gün bugün hiç hatırlamıyorum.
Bu olayda hiç ağlayamadım ve hâlâ da ağlayamam. Her gün akşam olduğunda, saate tam 7’de baktıysam, daima içim burkulur. Evet, o gün bugün ağlayamadığım için, göz doktoruna muayeneye gittiğimde, gözyaşı kanallarımda bir problem olup olmadığını sordum; “Açık” dedi.
Evet, ben, dıştan ağlayamam... İçim ağlar... Ali’yi kaybettiğimiz akşam, evimiz bir anda dolmuştu. Babam, Murat’la beni kucaklayıp, yatak odasına götürdü ve büyük tuvalet aynasının karşısında “Hiç olmazsa, siz varsınız” demişti. Aynadaki o görüntümüz, hiç gözümün önünden gitmez.
Ali Ülker’in, yanlış bir iğneyle yaşadığı ve ailesine yaşattığı o yürek parçalayan olay, dedesi Muharrem İman ile anneannesi Sabiha Hanım’ın gözleri önünde cereyan etmişti.
Herkes perişandı. Allah’a sığınıyorlardı. Dede, çok inançlı biriydi. Ancak, torununun çırpınışını görmek, kendisini canevinden vurmuştu. Muharrem Efendi, bir süre sonra yatağa düştü.
Sonra... Torunuyla buluştu.
Trajedinin tanığı Ahsen Özokur anlatıyor:
Ölümler bazen insanları yaklaştırır, bazen de ayırmaya kadar götürür. Anneciğim, Ali’nin vefatında çok büyük bir sabır gösterdi. Bir koltuğa oturur, hiç konuşmazdı. Baş sağlığına gelen misafirlerimiz şok halindeyken, annem hiç tepki vermezdi.
Bir ara, babamın annemle yapmış olduğu bir konuşmaya şahit oldum. O konuşma sırasında babam, anneme, “Ali’nin başına gelen hadise sırasında, fazla ilgilenemedim. Çünkü o sırada, mal sevkıyatı yapan bir kamyonumuz, yolda devrilmişti. Şoförün akıbeti hakkında da bilgi alamıyordum” demişti.
Annem, babamı, hiç tepki vermeden sükûnetle dinlemiş, sadece, “Takdir böyleymiş” demişti.
Ali kardeşimin vefatından sonra babacığım, bir hafta eve kapandı, çok çok üzüldü ve kendini hiç affedemedi.
Dedem de anneannem de, bu sıkıntılı günlerimizde bizde kalıyorlardı. Çok muhterem bir kişi olan dedem, babamın evdeki halini yakından takip etti. Babam, yemeden içmeden kesilmişti. Bu durum karşısında dedem, babama şöyle bir nasihatte bulundu:
“Bak oğlum, Allah verdi, Allah aldı. Hepimiz çok üzüldük. Çocuğun o durumu karşısında sen ne yapabilirdin ki? Bundan sonra yapacağın tek bir şey var. Çok çalışmak, çok vermek... Bir başkasını yapamazsın ki... Çok çalışacaksın, oğlun için harcayacaksın.”
Dedemin bu telkinlerinden bir müddet sonra, babam tekrar işine döndü ve elhamdülillah büyük bir şevkle çalışmasına devam etti.
İşte, babamın durumu böyleydi. Şimdi gelelim, dedeme... Dedem Muharrem Bey, Ali kardeşimin vefatına çok üzüldü. Kendisi, hem midesinden rahatsızdı, hem de şeker hastasıydı. Ali’nin üzüntüsü onu yıktı. Kısa bir süre sonra da vefat etti.
Biz, çok neşeli bir aileydik. Ta ki, kardeşim Ali’yi kaybedene kadar... Ali vefat ettiğinde, ben 12-13 yaşlarındaydım. Çocukluğumun ilk dönemlerinde babam çok neşeliydi. Eve gelir gelmez, pikaba hemen bir plak koyardı. O yıllarda “taş plak” dediğimiz plaklar vardı. Babam, müziği çok severdi. O kadar ki, yemeğimizi yerken dahi hep birlikte müzik dinlerdik. Ancak, kardeşimin vefatından sonra hava çok değişti. Babam, sadece haberler için radyoyu açar oldu. Annem ise, saatlerce koltuğunda oturur ve orada dalar giderdi.
Annemin ve babamın halini görünce kendimi vazifeli hissettim. Murat, henüz çok küçüktü. Onun yapabileceği bir şey yoktu. Önce annemi ve babamı o üzüntülü havadan biraz kurtarmayı denedim. Zannediyorum, muvaffak da oldum.
Annem, yaşanılan bu büyük acıdan dolayı yastaydı. Psikolojisi zayıflamıştı. Bu durum karşısında babamla dayanışma içine girdik. Her şeyi annemden saklamaya başladık. En ufak bir üzüntü kaynağını dahi, “Annem duymasın, ona söylemeyelim” diye kendisinden sakladık.
Murat Ülker, kendisinden beş yaş büyük olan Ali Ağabeyini hayal meyal hatırlıyor; ancak hafızasında, vefatıyla ilgili bir iz yok. Çocukluk yıllarıyla ilgili tespiti ise, sadece evdeki yas havası:
Babamın, “Hakkı” adında bir ağabeyi varmış. Genç yaşta vefat etmiş. Babam, zaman zaman Hakkı Amca’yı anarken, üzüntüsünü dile getirirdi. Benim için de öyle ya... Evde, ağabeyim Ali’nin vefatıyla oluşan üzüntüyü hep yaşadık ve yaşıyoruz. Rahmetliyi hatırlıyorum, ama vefatını hatırlamıyorum. O sırada herhalde 4 yaş civarındaydım.
Belli bir yaşa geldikten sonra, bizim evde bir yerlerde muhafaza altına alınmış radyo ve pikap keşfettim.
“Meğer, bunlar da bizim evde varmış” dedim. Radyoyu da, pikabı da dolaba kaldırmışlar. Kapağını hiç açmamışlar. Bize de bu cihazların olduğunu söylememişlerdi. Ağabeyim Ali’nin yası nedeniyle evimizde radyo dinlemez, plak çalmazlarmış.
Sonuç olarak şunu söyleyebilirim; Ali Ağabeyimin vefatı, annemi ve babamı hayattan soğutmuş. Bu olaydan sonra, kimsenin kapısını çalmamışlar. Zaten sevgili annem de, hayatı boyunca hep evladının yasıyla yaşadı.
Ali’nin ani vefatı, Dayı Avni İman’ı da fazlasıyla üzmüş, bu arada doktorun ihmalini öğrenince çileden çıkmıştı. Kontrolsüz bir tavrın içine girmek üzereydi. Her an elinden bir kaza çıkabilirdi.
Aile büyükleri, Avni İman’ın tavrından şüpheleniyor, kendisini teskine çalışıyordu. Yeğeninin vefatı sırasında henüz 30 yaşlarında olan dayı, aradan yarım asır geçtikten sonra o kasvetli günleri anlatırken, şunları söylüyordu:
Yeğenim Ali, gerek fizik olarak, gerek huy itibariyle, babası Sabri Bey’e çok benzerdi. Bir kış günü kar yağmış, çocuk rahatsızmış. Zaten, boğazından da problemli büyümüştü. Devamlı doktor gözetimi altındaydı. Aşılarını dahi, hep aynı doktor yapardı.
Bilindiği gibi bazı aşıların üzerine tetanos iğnesi yapılmaz. İnsanı öldürür. Doktor, Ali’yi babama tutturmuş. İğne yapıldığı an, çocuk çırpınmaya başlamış. Bunun üzerine doktor, Ali’yi kaptığı gibi hastaneye götürmüş. Ardından da babam ve Sabri Bey hastaneye koşmuşlar, ama çocuk, hastaneye ulaşırken rahmetli olmuş.
Bu acı olaydan ertesi gün haberim oldu. Gittik, çocuğu defnettik. Herhalde 30 küsur yaşlarındayım o zaman. Ali, çok sevdiğim bir yeğenimdi. O kadar hırslandım ki, “Doktoru vuracağım” diye kafama koydum. Ablama, adresini dahi sordum. O da, enişteme söylemiş. Eniştem, beni teskin ederken, “Bunu yaparsan, ne yüzüne bakarım, ne de sana hakkımı helal ederim” dedi.
Tabii, gençliğim var, o anda tahlil edemediğim düşüncelerin içindeyim. Ondan sonra doğan bir çocuğuma “Ali” ismini koyacaktım, ama ablam “yapma” dedi.
Ülker Ailesi’nin 14 yıllık apartman komşusu ve dostu Abdullah Şişmanoğlu da, ailenin dramını anbean yaşadı. Ali’nin peşinden hastaneye ilk gidenlerdendi. Acı haberi, Haseki Hastanesi’nde görevli bir dostundan aldı. Baba Sabri Ülker de ondan öğrendi:
Hayatımda iki ağabeyim var; bunlardan birincisi Sabri Bey’dir. Kendisi, dünyanın en iyi insanlarından biriydi. Münasebetlerimiz, ailevi dostluk içinde, aynı apartmanda 1974 senesine kadar devam etti. Çocuklarımız, çocuklarıyla kardeş gibi büyüdü. Komşuluk hukukunun yanı sıra adeta akraba gibi olduk. Bu dostane münasebetlerimiz hâlâ devam ediyor.
Şüphesiz, bu aile münasebeti içinde, en büyük sıkıntıyı sevgili evlatları Ali’nin kaybı sırasında yaşadık. Çok hareketli, sevimli bir çocuktu.
Aslında, Sabri Bey’in apartmana giriş çıkışları daima belirli bir düzen içinde geçerdi. Sabahın 6’sında asansör yukarıdan aşağıya iner; biliriz ki, Sabri Bey işine gidiyor. Yine aynı asansör, akşam 6’da yukarı çıkıyor; anlarız ki, Sabri Bey işten geliyor...
Bir gün yemekteyiz. Apartmandaki olağandışı bir hareketlilik üzerine meraklandım ve kapıcı Ahmet Efendi’ye “Hayrola? Bu hareketlilik nedir?” diye sordum. Ahmet Efendi, “Ağabey sorma, doktor geldi, Ali’yi arabasına koydu ve hastaneye götürdü” dedi. Nereye götürdüğünü sordum, “Haseki Hastanesi” cevabını verdi.
Sabri Bey, bu hareketlilik anında evde yoktu. Evet, her gün evinde bulunan kişi yoktu. Ailenin, Horhor semtinde muayenehanesi olan bir doktoru vardı. Ali rahatsızlanınca, durumu Sabri Bey’e bildirmişler, O da “Doktoru çağırın” demiş. Doktor gelmiş, bir iğne yapmış, çocuk komaya girmiş...
Koştum, Haseki Hastanesi’ne gittim. Kapıdan girdim, “Çocuk Kliniği neresi?” diye sordum. Koridorda, “Abdullah, hayrola?” diye bir ses duydum. Karşımda, eski bir dostum vardı. Durumu anlattım. O dostum yüzüme şöyle bir baktıktan sonra, “Abdullah, maalesef...” dedi.
Çocuk Acil’e gittim. Ali, oksijen çadırındaydı.
Baktım, kaskatı...
Acil’deki doktor, hocasını aradı. Ona bir şeyler sordu. Sonra bana döndü, “Yapılacak bir şey yok...” dedi.
Ben hastaneye geleli 5-10 dakika olmuştu ki, Sabri Bey ailesiyle birlikte ulaştı. Kendilerini kapıda karşıladım. Baktı; yüzümden anladı. Doğruca Çocuk Acil’e gitti. Ali’nin gözüne baktı, nefesine baktı, sonra alnından öptü...
Sabri Bey bana dönerek, “Abdullah, alınyazısı, takdir...” dedi. Sonra devam etti: “Senden bir ricam var. Sakın bu çocuk herhangi bir şekilde kullanılmasın!” Sabri Bey, herhalde oğlunun cenazesi üzerinde herhangi bir tıbbi inceleme yapılmasından endişe etmişti. Kendisine, “Merak etme ağabey, ben başındayım” cevabını verdim.
Sabri Bey’in “takdir”e razı olan, kuvvetli bir sinir sistemi vardı. Ağzından, hiç “of” çıkmadı. Evet; inançla, “takdir”e razı oldu. Tabii bütün bu yaşadıklarım, benim için de büyük bir derstir. Sabri Bey, asla isyankâr olmadı. Ne doktora isyan etti, ne de hadisenin seyrine...
Aile olarak, sabırla bu acıyı atlatmaya çalıştılar, ama yaşananlar, tarif edilemeyecek derecede bir acıydı.
Sabri Bey, doktor için de takibat istemedi. Ali’nin acısı yıllarca devam etti, ama kendisi hiçbir zaman hayattan kopmadı, bedbinliğe düşmedi.
Abla Ahsen Özokur, acısını bir teselli ile dindirmeye çalışıyor:
Annem; Murat’la ikimize, “Bak yavrum, siz, atın iki kulağı gibisiniz...” derdi. Ben de anneme, “Anneciğim, niçin ata benzetiyorsun?” diye sorunca, “Evladım, birbirinizden ayrılmayın. Bak, iki taneciksiniz zaten” cevabını vermişti.
Elhamdülillah, kardeşimle aramızda o gün bugün hiçbir olumsuzluk yaşanmadı, yaşanmaz. İlginçtir, hayatta olmasına en çok sevindiğim insanlardan biri, Murat’tır.
Ali’yle biz, iki kardeştik. Murat ise, sürpriz bir bebekmiş. Annemler önce biraz düşünmüşler, sonra Murat dünyaya geldi. Çok da iyi oldu.
Şimdi şükrediyorum; Murat olmasaydı, Ali de gittikten sonra çok yalnız kalırdım, bu işleri ne yapardım? Çünkü babamın işlerinden vazgeçmek istemezdim. Tek başıma, güç yettiremezdim. Murat, benim için hayatta, her bakımdan büyük bir piyango.
İstanbul’da, 1963 yılının Ocak ayında yaşanan o kasvetli kış, Ülker Ailesi’nin yuvasına bir kor taşıdı. Yıllar boyu sönmeyecek olan o kor, tüm yürekleri dağlayacaktı.
Baba, “Takdir” diyor, dede vefat ediyor, anne ise ömrünce dinmeyecek bir yasa bürünüyordu.
Güzide Hanım, bir yandan yasını tutarken, bir yandan da ebedi yolculuğa uğurladığı evladının ardından, Necip Fazıl’ın şiirleştirdiği şu mısraları mırıldanır gibiydi:
Kanadın yayılmış, çırpınmak için;
Bu kış yolculuk var, diyorsa için...
Yıl 1962. Ülker kardeşlerin fotoğrafları çekilirken Ali gülümsüyor, Murat ise yüzünü, şapkasının arkasına saklıyordu.
44. Hayat Böyledir, Şevket Rado, s. 106-117, Doğan Kardeş Yayınları, İstanbul, 1966.
45.Çocuk Eğitimi El Kitabı, Prof. Dr. Haluk Yavuzer, 24. baskı, s. 24, Remzi Kitabevi, İstanbul, 2009.
46. 1963 yılının Ocak ayında İstanbul kışa yenik düştü. Şehir içi ve şehirlerarası kara ve demiryolu ulaşımı yapılamayacak hale geldi. Bu büyük kentte, 9 yıl önce, 25 Şubat 1954 Perşembe günü, Karadeniz’den gelip, Boğaz’dan Marmara’ya doğru yol alan buz kütleleri, İstanbulluları korkutmuştu. 1963 Ocak ayında da, insanları yine aynı korku sardı.
47. Tetanos; Fransızca kökenli bir hastalık ismi. İnsan ve hayvan vücuduna açık yaralardan giren, genellikle toprakta, gübrede yaşayan bir basilin yol açtığı, kasların sürekli ağrılı kasılmasıyla kendini gösteren bu ateşli ve tehlikeli hastalığa, halk dilinde “kazıklı humma” da deniliyor.
Sabri Ülker’in Hayat Hikâyesi
Kırımlı Devletler Ailesi, 60 yılda dört savaş ve bir ihtilal yaşadı.
“Ülker Fırtınası” romanından dev bir marka ve soyadı doğuyor.
1944’ün “Türkiye markası” Ülker, 1994’te “dünya markası” oluyor.
Altı torundan ortak söylem: “Sabri Ülker’in torunu olmak, çok büyük sorumluluk istiyor.”
Ülker Fırtınası ile özgürlüğe kavuştu Ülker Fırtınası ile ebedi yolculuğa çıktı.
Sabri Ülker, 92 yıllık yaşamının ardında “Hoş bir sadâ” bıraktı...
16 Eylül 1920 Sabri Ülker, Kırım’ın Aluşta şehri Küçük Lambat köyünde dünyaya geldi.
15 Haziran 1929 Annesi Şakire Hanım, babası Hacı İslam Efendi, ablası Sıdıka, ağabeyleri Asım ve Hakkı’yla birlikte Kırım’dan İstanbul’a göç ettiler. Sabri, annesi ve babasıyla beraber Tekirdağ’ın Saray ilçesi Büyükmanika (Büyükyoncalı) köyüne gitti. Aile, bu köye yerleşti. Diğer çocuklar ise, yaşamlarını İstanbul’da sürdüreceklerdi.
Eylül 1929 Sabri, Kırım’da üç yıl eğitim görmüştü. Ancak, Türkiye’ye gelince, ilkokula 1. sınıftan başlamak zorunda kaldı.
1932 Sabri’nin ağabeyi Hakkı hastalanıp, İstanbul’da hastaneye kaldırıldı. Bunun üzerine aile, Bü- yükmanika köyünden İstanbul’a taşındı. Sabri’nin okul kaydı, aynı yıl Büyükmanika İlkokUlu’ndan Kadırga 3. İlkokulu’na alındı.
1934 Kırımlı Devletler Ailesi, Türkiye’de, Soyadı Kanunu ile birlikte “Berksan” soyadını aldı.
Eylül 1934 İlkokuldan mezun olan Sabri, aynı yılın sonbaharında İstanbul Erkek Lisesi’nde ortaöğreni- me başladı.
15 Aralık 1934 Ağabeyi Hakkı, Büyükmanika’da vefat etti.
Eylül 1935 Parasız Yatılı Sınavını kazanması üzerine, İstanbul Erkek Lisesi’ndeki kaydı, Bilecik Ortaokulu’na nakledildi.
20 Temmuz 1937 Bilecik Ortaokulu’ndan “pekiyi” dereceyle mezun oldu. Aynı yılın sonbaharında, lise öğrenimi için Kütahya’ya gönderilecekti.
22 Temmuz 1940 Kütahya Lisesi’nden “pekiyi” dereceyle mezun oldu. İkinci Dünya Savaşı nedeniyle, ailesi İstanbul’dan Ankara’ya taşındığı için yükseköğrenime gidemedi, ağabeyi Asım Berksan’ın Ankara’nın Anafartalar Caddesi’nde açtığı şekerci dükkânında çalışmaya başladı.
25 Eylül 1941 İstanbul’daki Sultanahmet Yüksek Ticaret Okulu’nda yükseköğrenime başladı.
16 Eylül 1944 Asım ve Sabri Berksan kardeşler, “Ülker” markalı bisküvi imalatına başladılar.
1 Ekim 1944 Sultanahmet Yüksek Ticaret Okulu’nu “pekiyi” dereceyle bitirdi. Ardından da ağabeyi Asım Berksan’ın İstanbul-Sirkeci’deki şekerci dükkânına ortak oldu.
1 Kasım 1947 Yedek subay adayı olarak, Ankara’da silah altına alındı. Kıta hizmetini ise Diyarbakır’da sürdürecekti.
20 Mayıs 1949 Güzide İman’la İstanbul’da evlendi.
14 Ağustos 1950 İlk evlatları Ahsen dünyaya geldi.
1953 Babası Hacı İslam Efendi İstanbul’da vefat etti.
26 Ağustos 1954 Aile, “Berksan” olan soyadını, mahkeme kararıyla “Ülker” olarak değiştirdi.
28 Ekim 1954 İlk erkek evlatları Ali dünyaya geldi.
1957 Ülker’in, Topkapı semtinde kurulan ilk bisküvi fabrikasının temeli atıldı. Şirket merkezi, bir süre sonra Eminönü’nden Topkapı’ya taşınacaktı.
21 Mart 1959 İkinci erkek evlatları Murat dünyaya geldi.
20 Ocak 1963 Evlatları Ali, bir doktor hatası sonucu İstanbul’da vefat etti.
10 Ocak 1969 Annesi Şakire Hanım, İstanbul’da vefat etti.
1 Mart 1987 Asım ve Sabri Ülker kardeşlerin 1944’te başlayan iş ortaklığı sona erdi.
13 Kasım 1989 Ülker Grubu Şirketleri, Yıldız Holding çatısı altında toplandı.
31 Ocak 1994 Ablası Sıdıka Hanım vefat etti.
5 Nisan 2000 Ülker Şirketi’nin İcra Kurulu Başkanlığı görevini oğlu Murat Ülker’e devretti.
6 Temmuz 2001 Ağabeyi Asım Ülker vefat etti. Cenazesi, Edirnekapı Mehmet Akif Şehitliği’ne defnedildi.
13 Eylül 2010 Hayat arkadaşı Güzide Ülker İstanbul’da vefat etti. Merhumenin cenazesi, 14 Eylül 2010 Salı günü Fatih Camii’nde öğle namazını müteakip kılınan cenaze namazından sonra Eski Kozlu Mezarlığı’nda ebedi istirahatgâhına tevdi edildi.
12 Haziran 2012 92 yıllık hayatının ardından, İstanbul Çamlıca’daki ikametgâhında vefat etti. Merhumun cenazesi, 13 Haziran 2012 Çarşamba günü Fatih Camii’nde, öğle namazını müteakip kılınan cenaze namazının ardından, Eski Kozlu Mezarlığı’nda, eşi Güzide Ülker’in yanı başındaki kabrine defnedildi.
Söyleşi ve Yazışmalar
Söyleşi ve yazışmalar; 3 Ağustos 2006 - 18 Ocak 2014 tarihleri arasında yazar Hulûsi Turgut ile araştırmacı Ali Osman Mola tarafından Adana, Ankara, Antalya, Bilecik, Bolu, Edirne (Keşan), Eskişehir, Hatay, İstanbul, İzmir, Kayseri, Kütahya, Manisa, Samsun, Sivas, Şanlıurfa, Tekirdağ (Büyükyoncalı ve Karamehmet köyleri) ile Kırım ve Brüksel’de yapıldı. Yaklaşık 400 saatte 166 kişi ile gerçekleştirilen 195 söyleşi ve yazışma için, yurtiçi ve yurtdışında 55 bin km yol kat edildi.
Abdul Wahab Al Bunnia (Yazışma)
Abdullah Ali Balsharaf (Söyleşi: 20 Ekim 2007, İstanbul)
Abdullah Gül (Yazışma: 23 Kasım 2013, Ankara)
Abdullah Şişmanoğlu (Söyleşi: 10 Kasım 2007, İstanbul)
Abdurrahman Çinbaşı (Söyleşi: 8 Eylül 2006 17 Kasım 2006, İstanbul)
Abdülkadir İman (Söyleşi: 2 Şubat 2007, İstanbul)
Adem Sezer (Söyleşi: 8 Eylül 2006 - 17 Kasım 2006, İstanbul)
Adnan Büyüksoy (Söyleşi: 23 Mayıs 2007, İstanbul)
Agâh Kafkas (Söyleşi: 30 Mart 2007, Ankara)
Ahmet Edip Uğur (Söyleşi: 7 Aralık 2006, Ankara)
Ahmet Mahir Dindar (Söyleşi: 16 Nisan 2007, İstanbul)
Ahmet Davutoğlu, Prof. Dr. (Söyleşi: 30 Mayıs 2007, Ankara)
Ahmet Özokur (Söyleşi: 2 Nisan 2007, İstanbul)
Ahmet Selvi (Yazışma)
Ahsen Özokur (Söyleşi: 19 Ocak 2008 - 8 Kasım 2012 14 Şubat 2013, İstanbul)
Ali Doğan (Söyleşi: 28 Şubat 2007, İstanbul)
Ali Ülker (Söyleşi: 19 Mart 2007, İstanbul)
Asım Kocabıyık (Söyleşi: 8 Şubat 2007, İstanbul)
Asım Taşer, Dr. (Söyleşi: 28 Şubat 2007, İstanbul)
Ataman Yıldız (Söyleşi: 4 Mayıs 2007 - 18 Eylül 2007 26 Ekim 2007, İstanbul)
Atıf Biliközen (Söyleşi: 8 Eylül 2006, İstanbul)
Avni İman (Söyleşi: 13 Aralık 2006 - 26 Ekim 2007, İstanbul)
Aziz Refiğ (Söyleşi : 7 Şubat 2007, İstanbul)
Bayram Babacan (Söyleşi: 11 Temmuz 2007, İstanbul)
Betül Ülker (Söyleşi: 19 Ocak 2008, İstanbul)
Bülent Çorapçı (Söyleşi: 19 Şubat 2007, İstanbul)
Celal Adan (Söyleşi: 22 Ocak 2007, Ankara)
Cemil Çiçek (Yazışma: 25 Ekim 2013, Ankara)
Claus Müller (Yazışma)
Deniz Baykal (Söyleşi: 4 Aralık 2013, Ankara)
Devlet Bahçeli (Yazışma: 11 Aralık 2013, Ankara)
Deyvi Florentin (Söyleşi: 26 Aralık 2006, İstanbul)
Dilaver Devlet (Söyleşi: 9 Ocak 2007, İstanbul 21-23 Haziran 2007 - 27 Eylül 2007, Kırım)
Dirk Koedijk (Yazışma)
Doğan Besler (Söyleşi: 10 Ağustos 2006, İstanbul)
Ekrem Şevket Yücesoy (Söyleşi: 31 Ocak 2007, Ankara)
Elmas Akkuş (Söyleşi: 18 Eylül 2007, İstanbul)
Erhan Kurtulmuş (Söyleşi: 8 Şubat 2007, İstanbul)
Erol Erbaş (Söyleşi: 18 Kasım 2006, İstanbul)
Fahri Öksüz (Söyleşi: 12 Ocak 2007, Hatay)
Faik Evirgen (Söyleşi : 18 Eylül 2007, İstanbul)
Faruk Berksan (Söyleşi: 3 Mayıs 2007, İstanbul)
Faruk Dağyar (Söyleşi: 30 Kasım 2007, Antalya)
Fatih Ülker (Söyleşi: 23 Nisan 2013, İstanbul)
Fikret Evyap (Söyleşi: 4 Mayıs 2007, İstanbul)
Firuz Kanatlı (Söyleşi: 1 Şubat 2007, Eskişehir)
Fuat Çanakçı (Söyleşi: 16 Eylül 2006, Samsun)
George Wiederkehr, Dr. (Söyleşi: 10 Kasım 2006, Manisa)
Gülizar Bayraktar (Söyleşi: 2 Nisan 2011, İstanbul)
Hakan Kırımlı, Doç. Dr. (Yazışma: 28 Şubat 2013, 10 Mayıs 2013)
Haluk Mesci (Söyleşi: 7 Şubat 2007, İstanbul)
Haluk Yavuzer, Prof. Dr. (Söyleşi: 30 Aralık 2010, İstanbul)
Hasan Uğur (Söyleşi: 13 Aralık 2006, İstanbul)
Hasan Yozgat Söyleşi: (17 Mayıs 2007, İstanbul)
Hayati Kuru (Söyleşi: 8 Eylül 2006 - 5 Aralık 2006, İstanbul)
Hayri Dinçsoy (Söyleşi: 14 Mart 2007, İstanbul)
Hilmi Durmaz (Söyleşi: 9 Ağustos 2006, Ankara)
Hüseyin Güneş (Söyleşi: 5 Ağustos 2011, İstanbul)
İbrahim Avcu (Yazışma)
İbrahim Bodur (Söyleşi: 16 Haziran 2009, İstanbul)
İdris Erbaş (Söyleşi: 8 Eylül 2006, İstanbul)
İsmail Bacacı (Söyleşi: 4 Mart 2013, İstanbul)
İsmet Eldener (Söyleşi: 6 Aralık 2007, Eskişehir)
İsmet Sezgin (Söyleşi: 27 Mayıs 2013, Ankara 24 Ekim 2013, İstanbul-Yazışma: 30 Ekim 2013, Ankara)
İsmet Yüksel (Söyleşi: 27 Eylül 2007 - 6 Ağustos 2012, Kırım)
İzmir Tolga (Söyleşi: 24 Ocak 2007, İstanbul)
Kadir Çeliktürk (Söyleşi: 30 Kasım 2007, Antalya)
Kadir Güler (Söyleşi: 31 Temmuz 2007, İstanbul)
Kâmil Yazıcı (Söyleşi: 14 Ağustos 2007, İstanbul)
Kemal Şentürk (Söyleşi: 3 Kasım 2006, İzmir)
Kemal Unakıtan (Söyleşi: 9 Şubat 2008, Ankara)
Kerami Mercan (Söyleşi: 2 Temmuz 2007, Edirne / Keşan)
Korhan Tegül (Söyleşi: 3 Mayıs 2007, İstanbul)
Kurt Seyit Çalı (Söyleşi: 2 Ağustos 2011 - 6 Temmuz 2012, İstanbul)
M. Kemal Cabıoğlu (Söyleşi: 6 Aralık 2006, İstanbul)
Macit Akın Özoflu (Söyleşi: 8 Kasım 2013, İstanbul)
Mahir Şenbabaoğlu (Söyleşi: 3 Temmuz 2007, İstanbul)
Mahmut Mahir Kuşçulu (Söyleşi: 24 Ağustos 2006, İstanbul)
Mehmet Ağar (Söyleşi: 22 Ocak 2007, Ankara)
Mehmet Ali Eroğlu (Söyleşi: 25 Aralık 2006, İstanbul)
Mehmet İman (Söyleşi: 12 Aralık 2006, İstanbul)
Mehmet Kösdağ (Söyleşi: 25 Ekim 2007, İstanbul)
Mehmet Kurtuluş (Söyleşi: 1 Mart 2007, İstanbul)
Mesut Erez (Söyleşi: 18 Haziran 2007, Kütahya)
Metin Emiroğlu (Söyleşi: 18 Eylül 2007, İstanbul)
Metin Yurdagül (Söyleşi: 7 Aralık 2006, Ankara)
Mevlüt Onat (Söyleşi: 5 Aralık 2006, İstanbul)
Mike Acemyan (Söyleşi: 23 Ağustos 2006, İstanbul)
Muallâ Öner (Söyleşi: 13 Mart 2011, İstanbul)
Murat Aluç (Söyleşi: 8 Eylül 2006, İstanbul)
Murat Ülker (Söyleşi: 19 Ocak 2008 - 23 Nisan 2013 28 Eylül 2013 - 23 Ekim 2013, İstanbul)
Mustafa Acar (Söyleşi: 19 Ekim 2007, Bolu)
Mustafa Albayrak (Söyleşi: 10 Temmuz 2007, İstanbul)
Mustafa Kalaycıoğlu (Söyleşi: 4 Temmuz 2007, İstanbul)
Mustafa (Cemiloğlu) Kırımoğlu (Söyleşi: 29 Eylül 2007 6 Ağustos 2012, Kırım)
Mustafa Özel, Dr. (Söyleşi: 6 Şubat 2007 - 2 Temmuz 2007, İstanbul)
Mustafa Ülker (Söyleşi: 23 Nisan 2013, İstanbul)
Mustafa Topbaş (Söyleşi: 2 Nisan 2007, İstanbul)
Muzaffer Kösdağ (Söyleşi: 25 Ekim 2007, İstanbul)
Mümin Erkunt (Söyleşi: 16 Temmuz 2007, Ankara)
Nahit Küçük (Söyleşi: 9 Ocak 2007, İstanbul)
Nâzım Düzenli (Söyleşi: 25 Aralık 2006, İstanbul)
Necati Can (Söyleşi: 16 Nisan 2007, İstanbul)
Necati Çelik (Söyleşi: 29 Mart 2007, Ankara)
Necdet Buzbaş (Söyleşi: 20 Şubat 2007, İstanbul)
Nevzat Yalçıntaş, Prof. Dr. (Söyleşi: 25 Ekim 2007, İstanbul)
Nihat Gökyiğit (Söyleşi: 25 Aralık 2006, İstanbul)
Nihat Öner (Söyleşi: 17 Nisan 2007, İstanbul)
Orâl Turanoğlu (Söyleşi: 3 Kasım 2006, İzmir)
Orhan Ateş (Söyleşi: 3 Şubat 2007, İstanbul)
Orhan Çakırlar (Söyleşi: 9 Temmuz 2007, İstanbul)
Orhan Göker (Söyleşi: 14 Mart 2007, İstanbul)
Orhan Kayım (Söyleşi: 25 Nisan 2007, İstanbul)
Orhan Karabulut (Söyleşi: 30 Ocak 2010, İstanbul)
Orhan Özokur (Söyleşi: 23 Ağustos 2006 - 3 Mayıs 2007, İstanbul)
Osman Kartal (Söyleşi: 26 Aralık 2006, İstanbul)
Ömer Çetiner (Söyleşi: 27 - 28 Kasım 2007, Şanlıurfa)
Ömer Özokur (Söyleşi: 2 Nisan 2007, İstanbul)
Patrick Baird (Söyleşi: 14 Kasım 2006, Ankara)
Raşit Köken (Söyleşi: 28 Kasım 2006, Tekirdağ-B.Yoncalı)
Recep Tayyip Erdoğan (Yazışma: Temmuz 2013, Ankara)
Recep Toktemir (Söyleşi: 28 Kasım 2006, Tekirdağ / B.Yoncalı)
Remzi Önal (Söyleşi: 14 Mart 2007, İstanbul)
Reşat Sözen (Söyleşi: 25 Haziran 2013, İstanbul)
Rıfat Hassan (Söyleşi: 26 Aralık 2006, İstanbul)
Rıza Sepet (Söyleşi: 10 Mayıs 2007, İstanbul)
Sabahattin Zaim, Prof. Dr. (Söyleşi: 7 Mart 2007, İstanbul)
Sadettin Korkut (Söyleşi: 4 Mayıs 2007, İstanbul)
Salih Özcan (Söyleşi: 2 Şubat 2007 - 20 Şubat 2007, İstanbul)
Salih Tuğ, Prof. Dr. (Söyleşi: 25 Ocak 2007, İstanbul)
Salim Uslu (Söyleşi: 18 Ağustos 2006, Ankara)
Sami Bakanoğlu (Söyleşi: 24 Nisan 2007, İstanbul)
Sebahattin Kahyaoğlu, Dr. (Söyleşi: 18 Kasım 2006, İstanbul)
Selçuk Berksan (Söyleşi: 27 Kasım 2006 - 15 Mart 2007 19 Mart 2007 - 3 Nisan 2007 - 2 Temmuz 2012, İstanbul)
Sezgin Elmas (Söyleşi: 10 Temmuz 2007, İstanbul)
Silvio Kluzer (Söyleşi: 31 Ağustos 2009, Brüksel)
Süleyman Çelebi (Söyleşi: 17 Mayıs 2013, Ankara)
Süleyman Demirel (Söyleşi: 3 Ağustos 2006 - 23 Ekim 2013 Yazışma: 18 Ocak 2014, Ankara)
Süleyman Yalçın, Prof. Dr. (Söyleşi: 3 Şubat 2007, İstanbul)
Şaban Gülbahar (Söyleşi: 23 Ağustos 2006 25 Nisan 2007, İstanbul)
Şemsi Kopuz (Söyleşi: 25 Ekim 2007, İstanbul)
Ş̧̧ener Astan (Söyleşi: 20 Ağustos 2013, İstanbul)
Talât Özgün (Söyleşi: 1 Mayıs 2008, İzmir)
Tanıl Küçük (Söyleşi: 5 Eylül 2006, İstanbul)
Tekin Kantarcı (Söyleşi: 16 Mayıs 2007, Kayseri)
Tekin Küçükali (Söyleşi: 26 Nisan 2007, Ankara)
Tevfik Arıkan (Söyleşi: 3 Mayıs 2007, İstanbul)
Turgay Demirel (Yazışma)
Tuncay Özilhan (Söyleşi: 19 Şubat 2007, İstanbul)
Turgut Ayla (Söyleşi: 17 Nisan 2007, İstanbul)
Ümit Çelebi (Söyleşi: 11 Temmuz 2007, İstanbul)
Vitali Hakko (Söyleşi: 1 Mart 2007, İstanbul)
Vural Baylan (Söyleşi: 9 Temmuz 2007, Ankara)
Vural Bulut (Söyleşi: 3 Mayıs 2007, İstanbul)
Yahya Ülker (Söyleşi: 23 Nisan 2013, İstanbul)
Yakup Tahincioğlu (Söyleşi: 2 Nisan 2007, İstanbul)
Yılmaz Akar (Söyleşi: 7 Mart 2007, İstanbul)
Yılmaz Karadeniz (Söyleşi: 16 Aralık 2006, İstanbul)
Yurdakul Gözde (Söyleşi: 18 Mayıs 2013, Bodrum)
Yusuf Oda (Söyleşi: 8 Eylül 2006, İstanbul)
Yüksel Ertan (Söyleşi: 21 Haziran 2007, İstanbul)
Yüksel Günay (Söyleşi: 24 Ocak 2007, İstanbul)
Zeki Sözen (Yazışma)
Zeki Yıldız (Söyleşi: 18 Haziran 2007, Kütahya)
Zihni Uğurses (Söyleşi: 7 Ağustos 2006, Adana)
Ziya Yıldız (Söyleşi: 18 Haziran 2007, Kütahya)
Yayınlar
A. M. Şamsutdinov Mondros’tan Lozan’a Türkiye Ulusal Kurtuluş Savaşı Tarihi 1918-1923, Çeviren: Ataol Behramoğlu, Doğan Kitap, İstanbul, 1999
Agâh Oktay Güner, Dr., Türkiye’nin Kalkınması ve İktisadî Devlet Teşekkülleri, Damla Yayınları, İstanbul, 1978
Ahmet Davutoğlu, Prof. Dr., Stratejik Derinlik - Türkiye’nin Uluslararası Konumu, 68. Baskı, Küre Yayınları, İstanbul, 2011
Alan Fisher, Kırım Tatarları, Çeviren: Eşref B. Özbilen, Selenge Yayınları, İstanbul, 2009
Alan Parmer, 1853-1856 Kırım Savaşı ve Modern Avrupa’nın Doğuşu, Türkçesi: Meral Gaspıralı, Sabah Kitapları İstanbul, 1999.
Aleksandr Keresnki, Kerenski ve Rus İhtilâli, Çeviren: Rasih Güran, Ağaoğlu Yayınevi, İstanbul, 1967.
Ali Polat, Üç Bin Yıllık Birikim, Enes Matbaacılık, İstanbul, 2006.
Aram Andonyan, Balkan Savaşı, Çeviren: Zaven Biberyan, Aras Yayıncılık, İstanbul, 1999. Atlas Tarih Dergisi Özel Sayısı, “100. Yılında Balkan Savaşları”, Sayı: 16, 2012.
Aziz Kaylan, “Tarihimizin Unutulan Olayı Kırım Savaşı (1853-1856)”, Milliyet Yayınları, İstanbul, 1975.
Boris Pasternak, Doktor Jivago, Cem Yayınevi, İstanbul, 2011.
Burhan Belge, İkinci Dünya Savaşı - Radyo Konferansları, Başnur Matbaası, Ankara, 1970.
E. H. Carr, Sovyet Rusya Tarihi, Bolşevik Devrimi 1917 - 1923, 3 Cilt, Ceviren: Orhan Suda, Metis Yayınları, İstanbul, 1979.
Emel Akal, Milli Mücadelenin Başlangıcında Mustafa Kemal, İttihat Terakki ve Bolşevizm, İletişim Yayınları, İstanbul, 2012.
Erdal Güven, “Stalin-Troçki Mücadelesi”, Atlas Tarih Dergisi, Sayı: 18, Şubat-Mart 2013.
Ernest Hemingway, İşgal İstanbul’u ve İki Dünya Savaşı’ndan Mektuplar, Türkçesi: M. Ali Kayabal, Milliyet Yayınları, İstanbul, 1970.
Fahir Armaoğlu, Prof. Dr., 20. Yüzyıl Siyasi Tarihi, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, Ankara, 1983.
Ferénc Feher - Helles Ágnes, Doğu Avrupa Devrimleri, Derleyip Çeviren: Tarık Demirkan, Yapı Kredi Yayınları, İstanbul, 1995.
Fevzi Çakmak, Batı Rumeli’yi Nasıl Kaybettik?, Yayına Hazırlayan: Ahmet Tetik, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, İstanbul, 2012.
Hayrettin Bey, Kırım Harbi, Yayına Hazırlayan: Şemsettin Kutlu, Tercüman 1001 Temel Eser, İstanbul.
Henrik Eberle-Matthias Uhl, Hitler Kitabı, Çeviren: Mustafa Tüzel, NTV Yayınları, İstanbul, 2009.
Hulûsi Turgut, Adriyatik’ten Çin Seddi’ne Avrasya ve Demirel, II. Cilt, ABC Yayınları, İstanbul, 2002. Demirel’in Dünyası, ABC Yayınları, İstanbul, 1992.
İlhan Ayverdi, Misalli Büyük Türkçe Sözlük, 3 Cilt, Kubbealtı Yayınları, İstanbul, 2006.
İlhan Bardakçı, Bir İmparatorluk Yağması - Balkan Bozgunu ve I. Dünya Harbi, 3. Baskı, Ajans-Türk Yayınları, Ankara.
İlhan Tekeli-Selim İlkin, 1929 Dünya Buhranında Türkiye’nin İktisadi Politika Arayışları, Orta Doğu Teknik Üniversitesi, Ankara, 1977.
İsmail Soysal, Soğuk Savaş Dönemi ve Türkiye - Olaylar Kronolojisi (1945-1975), İsis Yayımcılık, İstanbul, 1997.
İsmet İnönü, Hatıralar, 2. Kitap, Bilgi Yayınevi, Ankara, 1987.
Jak Deleon, Beyoğlu’nda Beyaz Ruslar, Remzi Kitabevi, İstanbul, 2003.
Kâmuran Gürün, Türk-Sovyet İlişkileri (1920-1953), Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara, 1991.
Kâzım Karabekir, Ankara’da Savaş Rüzgarları, II. Dünya Savaşı - CHP Grup Tartışmaları, Emre Yayınları, İstanbul, 1994.
Kemal Çapraz, Sürgünde Yeşeren Vatan Kırım, Turan Yayıncılık, İstanbul, 1995.
Kerem Çalışkan, 100 Yılın Rövanşı, Caretta Yayınları, İstanbul, 2012. Kütahya Lisesi 100. Yıl Albümü (1890-1990), Ekspres Matbaası, Kütahya, 1990.
Leon Troçki, Balkan Savaşları, Çeviren: Tansel Güney, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, İstanbul, 2012.
Lev Tolstoy, Sivastopol 1855, Türkçesi: E. Nermi, Gün Yayınları, İstanbul, 1966.
Liddell Hart, II. Dünya Savaşı Tarihi, 1. ve 2. Cilt, Çeviren: Kerim Bağrıaçık, Yapı Kredi Yayınları, İstanbul, 1999.
Mehmet Arif Demirer, Demokrat Parti ve Tarım, Demokrat Parti 60.Yıl Kitapları No:5, Ankara, 2006. Demokrat Parti’nin Yatırımları, Demokratlar Kulübü Yayınları, Ankara, 2006. 6 Eylül 1955 Olaylarına 50.Yılda Yeni Bakış, Demokratlar Kulübü Yayınları, Ankara, 2006.
Mehmet Maksudoğlu, Prof. Dr., Kırım Türkleri, Ensar Neşriyat, İstanbul, 2009.
Mert Toker-Ceyhun Arca, Alman’ın Mehmetçikleri, Cinius Yayınları, İstanbul, 2012.
Nadir Devlet, Prof. Dr., İsmail Gaspıralı, Başlık Yayın Grubu, İstanbul, 2011.
Necip Fazıl Kısakürek, Çile, Yapı Kredi Kültür Yayınları, İstanbul, 2005.
Olaf Caroe, Sir, Sovyet İmparatorluğu, 2 Cilt, Tercüme: Zerhan Yüksel, Tercüman 1001 Eser, İstanbul.
Onur Öymen, Silahsız Savaş, Remzi Kitabevi, İstanbul, 2002.
Orlando Figes, Kırım - Son Haçlı Seferi, Çeviren: Nurettin Elhüseyni, Yapı Kredi Yayınları, İstanbul, 2012.
Ömer Sami Coşar, Troçki İstanbul’da, Kitaş Yayınları, İstanbul, 1969.
Özcan Pehlivanoğlu, Yeniden Merhaba Rumeli, Ufuk Ötesi Yayınları, İstanbul, 2008.
Philip S. Jowett, Balkan Harpleri’nde Ordular 1912-13, Çeviren: Emir Yener, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, İstanbul, 2012.
Safiye Erol, Ülker Fırtınası, Kubbealtı Neşriyatı, İstanbul, 2010.
Şevket Rado, Hayat Böyledir, Doğan Kardeş Yayınları, İstanbul, 1966.
Sâmiha Ayverdi, Türk-Rus Münasebetleri ve Muharebeleri, Turan Neşriyat Yurdu, İstanbul, 1970.
Serge A. Zenkovsky, Prof. Dr., Rusya’da Pan-Türkizm ve Müslümanlık, Çeviren: Prof. Dr. İzzet Kantemir, Üçdal Neşriyatı, İstanbul, 1983.
Süheyl Gürbaşkan, Bir Reklâmcı Aranıyor, İstanbul Reklâm Yayınları, İstanbul, 1980
Süleyman Demirel, Bir Ömür Suyun Peşinde, 2 Cilt, (2. Baskı) ABC Medya Ajansı Yayınları, İstanbul, 2006.
Stefan Zweig, Yıldızın Parladığı Anlar, Çeviren: Burhan Arpad, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, İstanbul, 1997.
Stefanos Yerasimos, Türk-Sovyet İlişkileri, Ekim Devrimi’nden Milli Mücadeleye, Gözlem Yayınları, İstanbul, 1979.
Stephane Lauzanne, Balkan Acıları, Kastaş Yayınları, İstanbul, 1990.
Taha Akyol, Rumeli’ye Elveda, Doğan Kitap, İstanbul, 2013.
Yahya Sezai Tezel, Cumhuriyet Döneminin İktisadi Tarihi 1923-1950, Tarih Vakfı Yurt Yayınları, İstanbul, 1994.
Yaşar Kalafat, Dr., Kırım-Kuzey Kafkasya Sosyal Antropoloji Araştırmaları, ASAM Avrasya Stratejik Araştırmalar Merkezi Yayınları, Ankara, 1999.
Yılmaz Öztuna, Rumeli Kaybımız - 93 ve Balkan Savaşları, Ötüken Neşriyat, İstanbul, 1990. Osmanlı Devleti Tarihi, Faisal Finans Kurumu Yayını, İstanbul, 1986.
A
Abdurrahman (Sabri Ülker’in ağabeyi) 68, 317
Abdülhamid II., Padişah 51, 56, 58-60, 107, 565, 566
Abdülmecid, Padişah 51
Ablum, Mahir 163, 641, 642
Acar, Mustafa 613, 614, 633, 717
Acıman, Eli 525
Ağca, Mehmet Ali 426
Ahmet Ziya Bey (Sabri Ülker’in dayısı) 59, 102, 125-128, 131
Akbulut, Ziyaeddin 616-617
Akın, Kenan 514, 515
Aksoy, Temel 253
Aktin, Edip 679
Akyol, Taha 683, 691, 693, 722
Akzambak, Mehmet 376
Al-Bunnia, Haj Abdul ahab 480, 715
Aleko Usta 204
Allen, Melvin C. 310, 311
Ali Haydar Efendi 222-223
Altıntak, Hüseyin 204, 595
Arın, Suat 628
Arıkan, Tevfik 633, 634, 719
Arısan, Mehmet 162
Aslan, Yusuf 377
Astan, Şener 585, 628, 629
Ataseven, Asaf 465, 466, 530, 661
Ataseven, Gülsen 465, 466
Ateş, Orhan 559, 560
Atatür, Pervin 172
Atatürk, Mustafa Kemal 107, 108, 113, 114, 123, 146, 147, 154, 158, 168, 172, 267, 314, 365, 378, 554
Avcu, İbrahim 209
Aydemir, Talat 332
Aydıner, Atilla 620
Ayvazovski, İvan 51
B
Bacacı, İsmail 418
Balcı, Şükrü 370, 394, 395, 548
Balzac, Honor± de 55
Bahçeli, Devlet 32
Barnes, Harry 301
Başar, Şükûfe Nihal 154, 223
Başaran, Mustafa 360, 361
Bayar, Celal 167, 211, 268, 332, 347
Baykal, Deniz 30
Bayraktar, Gülizar 249-251
Bayram, Mahmut 667
Benekay, Yahya 226, 228
Berker, Şinasi Nahit 349
Berkman, Münir Müeyyed 154, 158
Berksan, Betül (Asım Ülker’in kızı) 240, 290, 465-467, 669
Berksan, Faruk 116, 240, 259, 349, 351, 352, 354, 355, 357- 360, 362, 368, 369, 371, 387, 400, 405, 415, 460, 486, 487, 533, 534, 592, 602, 636, 707
Berksan, Selçuk 58, 79-81, 91, 101, 109, 116, 118, 119, 127, 139, 142, 173, 181, 200, 201, 203, 205, 240, 257-260, 262, 263, 285, 311, 314, 315, 336, 337, 350-352, 354, 359, 369, 370, 373, 376, 382, 383, 385, 387, 399, 401, 405, 415, 434, 448, 449, 484, 494, 702
Besler, Doğan 143
Besler, Fehmi 143
Besler, Sami 141, 170
Beyatlı, Yahya Kemal 122, 172, 555
Beykont, Zeki 159, 160, 162
Biliközen, tıf 362
Bodur, İbrahim 321, 323, 325
Bolak, Aydın 325
Bonaparte, Napolyon 156, 213, 301
Boran, Behice 426
Bölükbaşı, Rıza Tevfik 157
Budak, Rıdvan 418, 419, 424
Buzbaş, Necdet 403, 404, 430, 536, 538, 539
Büyük, Gürol 445
Büyükanıt, Yaşar 550
C
Cansen, Ege 463
Cengiz Han 40, 41
Ceyhun, Ekrem 689
Churchill, Winston 43, 44, 193, 301
Cibran, Halil 89, 137, 701
Cilasun, Zafer 346
Clay, Muhammed Ali 646
Commer, Robert 346
Coşkun, Ali 564
Ç
Çağlayangil, İhsan Sabri 519
Çalı, Kurt Seyit 84-86, 90, 91, 94, 110, 114, 119, 120, 185, 226-228, 231, 232
Çalı, Nuriye 231
Çakır, Erden 636
Çamlıbel, Faruk Nafiz 153
Çanakçı, Fuat 340, 341, 585, 592, 594, 679
Çanakçı, Suat 594
Çar Nikolay 107, 120
Çehov, Anton 51
Çelebi, Bünyamin 531
Çelebi, Süleyman 418-421
Çelebi, Ümit 513, 514, 521, 522, 530, 542
Çeliktürk, Kadir 601
Çetiner, Ömer 614, 615, 617
Çiçek, Cemil 19
Çiller, Tansu 554
Çizmecioğlu, Abdullah 172
Çizmecioğlu, Mustafa 172
Çorapçı, Bülent 320-322, 325, 548
D
Dağcı, Cengiz 51
Dağyar, Faruk 590, 591, 634
Damat Ferit Paşa 108
Davis, William Hersey 319
Davutoğlu, Ahmet 104, 105, 350, 412, 413, 443, 451, 661
Davutoğlu, Sare 104
Demirel, Süleyman 24, 45, 46, 175, 304, 333-335, 345, 364, 378, 417, 424-426, 428, 519, 520, 548, 554, 580, 626
Demirel, Turgay 580, 581
Denizci, Süheyl 265, 695, 697
Denktaş, Rauf 425
Devletof Süleymanoğlu, Dilaver 116, 117
Dinçsoy, Ahmet 207, 208
Dinçsoy, Hamdi 141, 353
Dinçsoy, Hayri 208
Dinçsoy, İsmet 207
Dinçerler, Vehbi 165
Doğan, Ali 571, 572, 576
Durmaz, Hilmi 539, 585, 596, 597
Duruel, Hasan 617
Düzenli, Samime 179
E
Ecevit, Bülent 346, 376-378, 384, 392, 425, 428, 519, 520, 551
Ecevit, Rahşan 520
Eczacıbaşı, Nejat 609
Ecirzade, Mustafa Avni 171
Edison, Thomas 301
Eflatun (Platon) 146, 151
El Mutavva, Abdullah 305
Elrom, Efraim 365
Emiroğlu, Metin 409, 410
Engin, Kemal 153
Erbakan, Necmettin 175, 347, 364, 365, 376, 378, 424, 519, 549, 551, 554, 618
Erbuğ, Orhan 384, 385
Erdem, Ercan 384, 385
Erdoğan, Recep Tayyip 22, 618, 619, 622, 623, 690
Erez, Mesut 163, 641
Erkunt, Mümin 338, 339
Eroğlu, Mehmet Ali 609, 611
Erim, Nihat 364, 365, 377, 519
Erol, Safiye 199, 200
Erozan, Celal Sahir 154
Ersoy, Mehmet Akif 66
Ertan, Yüksel 521-524
Esen, Fikret 214, 215
Esener, Ali Fethi 520
Eşref Sabit 154
Evren, Kenan 425, 426, 519, 520
Eyüboğlu, Bedri Rahmi 122
F
Fahreddin (Türkkan) Paşa 106
Fatih Sultan Mehmed, Padişah 41, 197
Feyzioğlu, Turhan 424, 426
G
Gamsız, Nuri 265, 695, 697
Gaspıralı, İsmail Bey 42, 43, 45
Gates, Bill 691
Gazioğlu, Şaban 321
General Wrangel 120, 124
Genç, Faruk 265
Gezmiş, Deniz 377
Goethe, Johann Wolfgang von 71, 169
Goldenberg, Emil 679
Gomez, Heinz 264
Gök, Adem 178
Gök, Süleyman 178
Gökçen, Sabiha 114
Gökbörü Kançal, Fikri 110
Gökyiğit, Nihat 313, 567
Gövsa, İbrahim Alâaddin 154, 158
Gözde, Yurdakul 422
Gül, Abdullah 15
Gülen, Fethullah 550
Gümüşpala, Ragıp 332
Günay, Yüksel 583, 584
Güneş, Hüseyin 566, 600
Güney, Eflatun Cem 151
Gürbaşkan, Süheyl 521
Gürcan, Tarık 265
Gürel, Halit 139, 144, 450
Gürsel, Cemal 332, 345
Güzelses, Celal 217
H
Hacı Bekirzade Ali Muhiddin 171
Hacı Geray Han 41
Hacı İslam Efendi (Sabri Ülker’in babası) 17, 39, 52, 53, 57-62, 64-69, 71, 73, 76, 79-81, 83, 86, 87, 89, 91-94, 96, 97, 106, 110, 113, 114- 116, 118, 119, 122, 125- 128, 131, 134, 135, 138-140, 141, 171, 185, 207, 208, 223, 230, 235-237, 239-241, 248, 255, 316, 317, 681, 711, 712
Hacı Sayid 171
Hafız Numan Efendi (Sabri Ülker’in dedesi) 61, 64, 67, 68
Hafız Rıza Bey (Sabri Ülker’in dayısı) 102
Hanife Hanım 223
Hasan Efendi (Sabri Ülker’in dedesi) 52, 55, 58, 59, 62, 681
Hassan, Rıfat 308, 309
Hatemi, Nadir 273
Hatice Gülsüm Hanım (Sabri Ülker’in babaannesi) 52, 55, 62
Haşim, Ahmet 153, 156
Hitler, Adolf 159, 184, 185, 189, 210, 214, 225, 229
Hugo, Victor 555
Humeyni, Ayetullah 426
Hz. Ali 393, 394
Hz. Muhammed 106, 137
I
Ilıcak, Kemal 514
Işık, Murat 110
İ
İbrahim, Veli 90, 91
İman, Ahmet 417
İman, Avni 220, 277, 401, 402
İman, Mehmet 238
İman, Muharrem 222, 275, 639
İman, Sabiha 116, 190, 236, 273, 275
İnam, Orhan 359
İnan, Hüseyin 377
İnönü, Erdal 554
İnönü, İsmet 114, 167, 168, 193, 194, 211, 332, 333, 347, 364, 377, 378
İnönü, Mevhibe 114
İpekçi, Abdi 426
İsmail Hakkı (Sabri Ülker’in ağabeyi) 68, 91, 317, 557
İzzet Melih 159
J
Jankoviç, Jean Paul 679
Jobs, Steve 691
Johnson, Lyndon B. 310, 345
K
Kâmil Paşa 565
Kamu, Kemalettin 154
Kanatlı, Firuz 349, 350, 683, 685, 688
Kantarcı, Hayrullah 630
Kantarcı, Tekin 630, 631
Kantarcızade Hacı Ömer 172
Karaağaçlı, Hacı Mustafaoğlu Süleyman 172
Karabulut, Orhan 179, 180, 181
Karaca, Kadri 263
Karaca, Yunis 568
Karadayı, İsmail Hakkı 557
Karadeniz, Yılmaz 224
Karataş, Ayfer 299
Karpat, Kemal 692
Kasım, Ahmet 167
Katerina (Çariçe) 45
Kaufman, Aleander 302
Keçeci, Karpiç (Juri Georges Karpovitch) 172
Kent, Muhtar 697
Kerenski, Aleksandr 107
Kırımlı, Ahmet İhsan 324
Kırımoğlu (CemiloğluԜ) Mustafa 46-48
Kısakürek, Necip Fazıl 154, 155, 677
Kibritçioğlu, Ahmet 597
Kocabıyık, Asım 533
Koç, Vehbi 172, 254, 305, 321, 603, 605, 687
Koçu, Reşat Ekrem 179
Kohen, Hayim 219, 220, 222, 224, 225, 255
Konfüçyüs 169
Koraltan, Refik 211
Koru, Naci 566
Korutürk, Fahri 376, 378, 425, 426, 519
Koryürek, Enis Behiç 154
Köprülü, Fuat 211
Kösdağ, Mehmet 130, 319
Kubayev, Memet 86, 91
Kumak, Mehmet Gafur 172
Kurt Mehmet (Sabri Ülker’in amcası) 55
Kuşçulu, Mahmut Mahir 330, 476, 477
Kuşçulu, Nuh 320, 321, 324, 327, 330, 331, 475, 476, 478
Küçükali, Tekin 406, 407, 569
L
La Bruy°re, Jean de 555
Lamartine, Alphonse de 109
Le Bon, Gustave 109
Lenin (Ulyanov), Vladimir İlyiç 79, 90, 96, 107, 122
M
Mahire (Sabri Ülker’in ablası) 61, 139, 317
Mardin, Yusuf 154
Mareşal Fevzi Çakmak 210
Marko Usta 170
Mar, Karl 90, 123
Mavituna, Abdurrahman 151, 167
Mehmet Turhan Bey 171
Melen, Ferit 378
Menderes, Adnan 211, 257, 265-268, 296, 332, 377, 522, 554
Menderes, Yüksel 377
Mercan, Kerami 607, 608
Mercan, Nedim 607
Mercan, Sami 607
Meriç, Cemil 240
Mesci, Haluk 521, 522, 525, 526
Morçay, Şükrü 496
N
Nahum, Hayim 203, 303
Nebioğlu, Kemal 380-382, 396, 417, 424
Neriman Teyze (apartman komşuları) 244
Nurettin Hoca 667
O
Oluç, Mehmet 585, 596, 598
Onnik Usta 208, 258
Orhon, Orhan Seyfi 154, 158
Ortaylı, İlber 45, 213
Osman Nuri Bey 171
Osmanoğlu, Abid 565
Ö
Öksüz, Fahri 588, 589, 679
Öner, Mualla 59, 72, 131, 199
Öner, Nihat 82, 102, 130, 132, 207
Ömer, Öner 679
Önsel, Vedat 425
Öz, Sebahattin 153
Özal, Turgut 165, 175, 327, 343, 346, 409-411, 520, 554, 689, 692
Özbek, Necip 615
Özcan, Gazanfer 447, 448
Özcan, Gönül Ülkü 447, 448
Özcan, Salih 304-307, 565, 566
Özdemir, Sadi 516, 517, 692
Özdemir, Nâzım 363
Özden, Yekta Güngör 561
Özdil, Yılmaz 683, 695, 697
Özdöner, Fazıl 615
Özel, Mustafa 144, 145, 176, 475, 522, 535
Özgü, Cemal 181
Özgü, Cemile 181
Özgün, Talât 215, 216, 218
Özhun, Kayhan 475
Özilhan, Tuncay 471-473, 475, 477, 577
Özokur, Ahmet 104, 617, 643, 660, 661, 669
Özokur (Ülker) Ahsen 36, 38, 76, 95, 97, 100-104, 118, 133, 145, 162, 166, 200, 222, 235, 237, 240-243, 246, 249- 251, 270, 275, 280, 281, 283- 285-292, 316, 354, 372, 387, 388, 462, 468, 484, 542, 645, 649, 678, 679, 681, 712
Özokur, Alanur 660
Özokur, Ayşe Senem 660
Özokur, Beyhan 660
Özokur, Kerem 660
Özokur, Nur Vera 669
Özokur, Orhan 104, 354-356, 363, 380, 381, 441, 475, 489, 491, 492, 536, 540, 575, 578, 661
Özokur, Ömer 643, 652, 653, 660
Özokur, (Davutoğlu) Sefure 104, 661, 669
Özokur, Yusuf İhsan 669
P
Page, Larry 691
Pandeli Usta 201
Pasternak, Boris 52, 77
Peker, Alptekin 680
Polatkan, Hasan 332, 554
Puşkin, Aleksandr Sergeyeviç 51
R
Rado, Şevket 269, 270, 281, 555
Rakiros, Parasko 183, 203, 205
Rasputin, Grigori 107
Recaizâde Ekrem 153
Richepin, Jean 154
Roosevelt, Franklin 43, 44
S
Sabancı, Hacı Ömer 685, 688
Sabancı, Sakıp 562, 685, 688
Sadık Rifat Paşa 692
Saharov, Andrey 47
Said Şamil 565
Sancar, Semih 426
Saracoğlu, Şükrü 177, 193, 194, 205
Sazak, Gün 519
Selışık, Selahattin 214, 215
Sepet, Rıza 594, 625, 626, 679
Seyit Ömer, (Sabri Ülker’in amcası) 55, 101
Sezer, Adem 167, 504
Sezgin, İsmet 26, 557, 558
Sıdıka Hanım (Sabri Ülker’in ablası)
Simavi, Sedat 233
Socrates 69, 316
Songar, Ayhan 564
Sökmen, Tayfur 519
Sözen, Reşat 618, 619
Sözer, Vural 521
Sultan Aziz, Padişah 692
Sultan Reşad, Padişah 87
Sunay, Cevdet 345, 364, 365, 377
Sükan, Faruk 426
Stalin, Jozef 43-45, 47, 50-52, 80, 90, 114, 122, 123, 185, 240, 288
Ş
Şahabettin, Cenap 156
Şakire Hanım, (Sabri Ülker’in annesi) 55, 61, 65, 67, 68, 76, 78, 81, 82, 91, 93, 102, 114, 125, 126, 136, 138, 171, 205, 237, 239, 240, 241, 291, 316, 317, 711, 713
Şapolyo, Enver Behnan 172
Şendal, Yusuf 172
Şentürk, Aziz 167
Şentürk, Kemal 585, 603, 605, 628
Şentürk, Namık Kemal 376
Şerif Hüseyin Paşa 106
Şeyh Şamil 565
Şişmanoğlu, Abdullah 278
T
Tağmaç, Memduh 346, 364
Tamer, Zekirriya 162
Taviloğlu, Mustafa 244
Tecer, Ahmet Kutsi 154
Tolga, İzmir 521, 522, 526-528
Topbaş, Mustafa 120
Topbaş, Sabahattin 321, 327, 328
Tosunzade, Abdurrahman 172
Troçki, Leon 66, 122-124
Tunagür, Yaşar 304
Tuncer, Kenan 170, 178
Turanoğlu, M. Uluğ 154
Turhan, Mediha 172
Tuğ, Salih 533, 534, 568
Tural, Cemal 346
Türkeş, Alparslan 210, 406, 407, 424, 519, 520, 551, 554, 592, 594
Türel, Yusuf 321
U
Uğur, Hasan 327, 328
Uğurses, Zihni 594, 596, 636, 637, 679
Ulaş, Fahrettin 321
Unakıtan, Kemal 110
Uras, Güngör 683, 689, 690, 692
Uşaklı, Ömer Bedrettin 154
Ü
Ülken, Aydın 526
Ülker, Ahmet Asım 58, 64, 68, 76, 79-82, 85, 91, 92, 99, 101, 115, 116, 118, 126-128, 131- 133, 135, 139, 141-143, 169- 179, 181-185, 197-199, 201- 205, 207, 208, 214, 221, 230, 231, 239-241, 247-249, 252- 255, 256, 258, 259, 261, 272, 303, 307, 316, 319, 320, 326, 335, 351, 352, 354, 357, 387, 397, 405, 414, 415, 417, 437, 444, 483-485, 487-489, 491, 500, 505, 522, 587, 590, 591, 593, 594, 601, 607-609, 631, 640, 662, 681, 685, 686, 699, 701, 710-713
Ülker, Ali (Ahsen Özokur’un oğlu) 83, 103, 274, 277, 293, 396, 397, 484, 533, 534, 536, 538, 539, 568, 576, 643, 646, 647, 652
Ülker, Ali (Sabri Ülker’in oğlu) 35, 36, 235, 237-239, 241, 242, 246, 269, 270-279, 292
Ülker (Ataseven), Betül 240, 290, 465-467, 669
Ülker, Fatih 643, 669, 674
Ülker, Fatma 117, 190, 652
Ülker, Güzide (İman) 76, 130, 220, 222, 235-237, 248-251, 258, 259, 269, 270, 280, 292, 316, 319, 387, 388, 401, 465- 467, 469, 551, 591, 617, 645, 670, 675, 677, 678, 682, 712, 713
Ülker, İbrahim 652
Ülker, Meryem 652
Ülker, Murat 36, 38, 59, 60, 62, 69, 109, 111, 113, 115, 118, 165, 213, 219, 240, 245-248, 253, 255, 271, 276, 280, 292, 300, 344, 373, 375, 387, 395, 398, 418-420, 424, 437, 440, 442-444, 456, 462, 466, 469, 489, 491, 492, 503, 532, 535, 536, 539-544, 547, 556, 557, 559, 570, 575, 605, 645, 669, 673, 692, 699, 701, 704, 707, 710, 713
Ülker, Mustafa 643, 669, 670, 673
Ülker, Rahmi 217
Ülker, Yahya 618, 643, 669, 670, 677
Ülker, Zehra 174, 230
Ülker, Zeynep 652
Ülkücü, Aydın 437
Ürgüplü, Suat Hayri 333, 377
V
Vahideddin, Padişah 107
W
Wiederkehr, George 475, 479
Y
Yalçın, Süleyman 564
Yalçıntaş, Nevzat 120, 129, 130, 142, 555, 562, 563
Yaramanoğlu, Hüdai 447, 661
Yavuzer, Haluk 270, 433-435, 441, 443
Yazıcı, Kâmil 327-329, 472
Yazıcı, Osman 475
Yelmen, Hasan 326
Yener, Faruk 265
Yıldız, Ziya 164, 166, 341, 342, 639
Yılmaz, Mesut 554
Yozgat, Hasan 343, 595, 679
Yöntem, Ali Canip 154
Yusuf Ziya 153, 171
Yusuf Ziya Bey (şekerci) 171
Yurdagül, Metin 38, 499, 500, 501, 509, 510, 512, 514, 567
Yurdakul, Mehmet Emin 210
Yurdoğlu, Lebit Fehmi 154
Yüceses, Fethi 192
Yüceses, Hamiyet 178, 192
Yücesoy, Ekrem Şevket 560, 561
Yüksel, İsmet 51
Z
Zaim, Sabahattin 321
Zorlu, Fatin Rüştü 332, 554
Zweig, Stefan 197