Asım ve Sabri Berksan, İkinci Dünya Savaşı’nın zor yıllarında Sirkeci’de şekerleme imalatı yapan bir işletmenin sahipleriydi. Berksanlar, 1944’te, bisküvi üretimine girmeye de karar verip Eminönü’nde ilkel bir atölye satın aldılar. Artık, Türk halkının “Ülker”le tanışma zamanı gelmişti...
Avusturya’da, 1881-1942 yılları arasında yaşamış olan ünlü edebiyatçı, biyografi yazarı ve gazeteci Stefan Zeig’ın dünya klasikleri arasına girmiş olan bir kitabı var. Zeig, bu kitabına, Yıldızın Parladığı Anlar adını vermiş. Kitapta, insanlık tarihinde iz bırakmış, on iki ünlü şahsın yıldızlarının parladığı an anlatılır. Zeig, kitabına, Fatih Sultan Mehmed’in İstanbul’u fethiyle başlar; 1917’de koskoca Rusya İmparatorluğu’nda Bolşevik İhtilali yapan Lenin’in öyküsüyle bitirir.
Evet, insanların, yıldızlarının parladığı an... Bu, bir okul başarısı da olabilir, bilimsel bir keşif de... Hatta bir işe teşebbüs veya bir isim seçimi de...
Hikâyemiz, 71 yıl önce Kırım’da başlamıştı. Geçen zaman içinde, hikâyemizin kahramanları, varlık da gördü, yokluk da...
Onlar, tam dört büyük savaşın ve bir ihtilalin mağduru oldular. Yılmadılar. Dünyanın, sıkıntılarla dolu bir ev olduğunu kabullenmişlerdi. En kötü durumda bile, iyi şeyler görmeye çalışıyor, kemale erecekleri ümidiyle sabrediyorlardı.
Irmaktan geçmek için, başkasının köprü yapmasını beklemediler. Çünkü çalışmanın, hayatın kanunu olduğunu biliyorlardı.
Hızlı gitmek gibi bir ihtirasın içinde de olmadılar. Ailece, uzun gitmek için birlikte yola çıktılar. Bu arada, önemli bir karar aldılar. Kararları, bir bakıma onları başarıya götürecek yol haritasıydı. Kararlılıklarını şöyle açıklıyorlardı:
“Yolumuzu her gün değiştirirsek, gideceğimiz yere varamayız.” Asım Berksan, yıllar önce Besler’in Eminönü’ndeki fabrikasında şekerleme imalatını öğrenmiş, ardından da kendi tezgâhını kurmuştu. Sabri Berksan ise bir yandan öğrenimini sürdürüyor, bir yandan da ağabeyine yardımcı oluyordu.
Asım Berksan’ın Sirkeci’de başlayan teşebbüsü, kısa sürede meyvelerini vermeye başladı. Ürünler, önce İstanbul piyasasında, daha sonra Anadolu pazarlarında benimsendi. Bunun yanı sıra Asım Bey’in ticari ehliyeti de, iş çevrelerinde kabul gördü.
Sabri Berksan ise, yükseköğrenimini tamamladıktan sonra, kısa zamanda iş hayatında atılım yapma ihtiyacı hissetti. Genç yaşta hayatın sırlarını öğrenmişti. Başarının, o sırların içinde saklı olduğunu da biliyordu.
Sabri, henüz 24 yaşındaydı. İkinci Dünya Savaşı sona ermek üzereydi. Başta İstanbul olmak üzere, tüm ülkede gıda sıkıntısı vardı. Özellikle ekmek ve şeker karneyle veriliyordu.
Sıkıntıların hep böyle gitmeyeceğini tahmin eden Asım ve Sabri Berksan kardeşler, zoru seçtiler. Bu yokluk ve kıtlığa rağmen, cesur davranıp yollarını değiştirmediler.
Eminönü’nün Küçükpazar semtindeki Nohutçu Han’ın üçüncü katında bulunan bir bisküvi imalathanesini devralmaya karar verdiler. Aslında, bisküvi imalatını Sirkeci’deki işyerlerinde başlatmak istiyorlardı. Ancak burası, böyle bir imalata elverişli değildi.
Eminönü’ndeki imalathanenin bulunduğu bina, küçücük bir handı. Hanın üçüncü katında odun ateşiyle çalışan bir fırında, bisküvi imal ediliyordu. İmalathane, Rum asıllı bir Türk vatandaşına aitti. Adı da “Üçyıldız”... Berksan kardeşler, imalathaneyi, adıyla birlikte devralmak istediler, firmanın sahibi de buna olumlu cevap verdi.
1940’lı yıllarda ticaret hayatında kontrat veya sözleşme yapmak, alışılagelmiş bir iş değildi. Her şey, sözle hallediliyordu. “Üçyıldız”ın sahibi, hem bu ilkel tesisi hem de ismi, 25 bin lira karşılığında Berksan kardeşlere devretme sözü verdi. Ancak, parayı aldıktan sonra “Üçyıldız” ismini vermekten vazgeçti.
Verilen sözün yerine getirilmemesi karşısında, Berksan kardeşlerin yapabilecekleri tek şey, yeni isim arayışına girmekti. Bu arayış sırasında, önce “Acaba ‘Tekyıldız’ olmaz mı?” dediler. Daha sonra, hem Kırım asıllı olmaları hem de o dönemde, İkinci Dünya Savaşı’nın sona ermesini sağlayacak olan tarihi Yalta Konferansı’nın dünya gündeminde bulunması nedeniyle, “Yalta” ismini düşündüler. Bir ara, iki kardeşin isimlerinin baş harflerinden oluşan “AS” şeklinde logo dahi yaptırdılar. Sonuçta, yıldızlarını parlatacak bir ismi buldular: “Ülker.”
Asım ve Sabri Berksan kardeşlerin, “Ülker” markalı ilk ürünleri olan “pötibör” bisküvilerinin üretimine, Sabri Berksan’ın 24. doğum gününe rastlayan 16 Eylül 1944’te başlandı.
Şimdi, Ülker’in doğuş hikâyesini, Berksan kardeşlerin kuzeni Mualla Öner’den dinleyelim:
Sabri Ağabeyim, yüksekokulu bitirince, iki kardeş Eminönü’nde bir dükkân satın aldılar. Bu dükkânın kapısında, sacdan yapılmış bir tabela vardı. Üzerinde de, eski firmanın adı yazılıydı. İki kardeş, bu işyerine, yeni bir tabela yaptırmanın masraflı olacağını dahi düşündüler. Ancak, tabeladaki isme sahip olamamışlardı. Dolayısıyla, o ismin değişmesi gerekiyordu.
Bisküvi imalathanesine yeni isim aranırken, o sırada Sabri Ağabeyim, akşamları bir roman okuyordu. Romanın adı da, Ülker Fırtınası idi. Dönemin ünlü yazarlarından Safiye Erol Hanımefendi’nin yazmış olduğu bu kitabı, Sabri Ağabeyim, akşamları büyük yemek masasının bir köşesinde açar, okurdu.
Güzel bir tesadüf olacak ki, oturdukları evin orta katında yaşayan ailenin küçük kızının adı da Ülker’di. Berksan ailesinin tüm fertleri Ülker’le karşılaştıklarında o minik kızı çok severlerdi
Kuzenlerim, yeni bisküvi firmalarına marka oluşturmak için, yıldızlardan yola çıkıp, Safiye Erol’un romanı Ülker Fırtınası isminden esinlenerek, “Ülker”de karar kıldılar.
Kırımlı Devletler Ailesi’ni, Rusya İmparatorluğu’nun Odesa Limanı’ndan Osmanlı İmparatorluğu’nun başkenti İstanbul’a götürecek İtalyan bandıralı şilep, 7 Haziran 1929 Cuma günü demir alıp sefere çıkarken Karadeniz’de müthiş bir fırtına patlamıştı.
Aile, o topraklardan bir an önce uzaklaşmak istiyordu. Ama bu beklenmedik fırtına, seyahatlerini engellemişti. Fırtına, ertesi gün sabaha karşı dinecek, Devletler Ailesi de Türkiye’de özgürlüğe kavuşmak için önlerinde adeta okyanus gibi duran o uçsuz bucaksız Karadeniz’e açılacaktı.
Devletler Ailesi’nin torunu, bu gemi sefere çıkarken, henüz 9 yaşında olan Sabri’nin tek kız evladı Ahsen Özokur, 84 yıl önce yaşanan ve büyüklerinden dinlediği bu olayı değerlendirirken şunları söylüyordu:
Ailemiz, Rusya’daki Bolşevik zulmünden kaçarken, Odesa’dan bindikleri şilep, hareketinden bir süre sonra fırtına nedeniyle limana geri dönmüş. Acaba bu, “Ülker Fırtınası” mıydı dersiniz?40
Berksan kardeşler, Eminönü’ndeki bisküvi imalathanesinin tabelasına yazılacak isim arayışından kurtuldular. Çünkü “Ülker”i hemen benimsemiş ve yeni ürünlerinin markasını tescil dahi ettirmişlerdi. “Ülker” markasıyla, çok ilkel bir atölyede yoluna devam edecek olan Berksan kardeşler, savaş yıllarının şartlarında temin ettikleri sınırlı un, yağ ve şekerle bisküvi üretip pazarlayacaklardı.
Eminönü’ndeki imalathane ilkeldi, ama bisküvi hammaddesi tahsis kontenjanı vardı. Zaten bu kontenjan, Berksan kardeşlerin Üçyıldız firmasını satın almayı tercih etmelerinin de nedeniydi. Ülker’in logosuna gelince... Bu yeni markanın renkleri, kırmızı ve maviden oluşuyordu. Aynı anda hem kırmızı hem de mavi renkler ayrı ayrı da kullanılabiliyordu.
Kırmızı, Türkiye’nin sevdiği renkti. Bir süre sonra maviden vazgeçilip yola kırmızıyla devam edilecekti.
Şimdi, Eminönü’ndeki Nohutçu Han’da, Sabri Bey’le birlikte sadece üç işçinin gece gündüz çalışıp, 1944’ün son dört ayında tam 75 ton Ülker pötibör bisküvisinin üretildiği bu mütevazı imalathaneyi, Selçuk Berksan’la birlikte gezelim ve görelim:
Babamların devraldığı imalathanede, bir bisküvi makinesi vardı. Çocukluğumda, bu imalathaneye giderdim. Amcam Sabri Bey, gündüzleri yoğun bir şekilde çalışır, iki çuval un işler; gece, sabaha kadar da ustayla birlikte bisküvi imal ettikleri makinenin bakım ve tamiratıyla ilgilenirdi.
O civarda, “Pandeli” isminde bir usta vardı. Amcam, makine tamiratını, Pandeli Usta ile birlikte gerçekleştirirdi.
Amcam Sabri Bey’in o ilkel şartlardaki imalat sırasında sergilediği olağanüstü gayretleri unutamıyorum. Çünkü gecesi gündüzüne karışırdı. Gün boyu bisküvi imal eder, gece de makinenin tamiratıyla uğraşırdı. Bisküvi imalathanesinin fırını, duvarın içindeydi. Bisküviyi, makineden tavayla çıkarır, daha sonra o tavayı duvarın içindeki fırın bölgesine sürerlerdi. Bir süre sonra da tavayı ters çevirip, bisküvilerin altının ve üstünün aynı derecede pişmesini ve homojen olmasını sağlarlardı. Anlatmaya çalıştığım teknolojiden önce, bisküviler el zımbasıyla yapılırmış. O dönemi hatırlamıyorum, ama zımba işi şöyle olurmuş: Önce yufka açılır, sonra da bu yufkalara el zımbasıyla vurulurmuş, dolayısıyla, bisküvi şeklen ortaya çıkarmış.
Amcamın, şirket kuruluşu sırasında yaptığı yoğun çalışmaları da çocukluğumdan itibaren çok yakından izledim. Aslında, babamın da, amcamın da gece gündüz diye bir ayrımları yoktu. Durmaksızın çalışırlardı. Birçok konuda, zor kararları, kısa zamanda vermek mecburiyeti içindeydiler.
Sabri Bey, Eminönü’ndeki bisküvi imalathanesinde çalışmakla yetinmez, bir yandan da Sirkeci’deki şekerleme imalathanesine koştururdu. Bu arada babam Asım Bey ise, hem şekerleme hem de bisküvilerin pazarlanması için Anadolu yollarına düşerdi.
Aynı bölgede iki ayrı imalathanede hazırlanan ürünler, Sirkeci’de toplanır, babam ve amcam tarafından sandıklara yerleştirilerek, sevkıyat için hamalların sırtına verilirdi.
Hamallar, Ülker mamullerini, Türk insanına ulaşması için o zamanki nakliye ambarlarına götürürlerdi. Ambarlar da sandık sandık ürünleri, tüm vatan sathına taşırdı. Okul tatillerinde, bu imalathanelere gider, babamlara yardımcı olurdum.
Ürünlerin müşterilere sevki için tahtadan özel sandıklar imal edilirdi. Bunlara; “8’lik sandık”, “16’lık sandık” denilirdi. Yani, 8 bisküvi kutusu alan sandık ve 16 bisküvi kutusu alan sandık... Zaten hamallar da bundan daha fazla yükü kaldıramazdı. Her kutu 5 kiloydu. 16’lı sandık, 80 kilo ederdi.
Sırt hamalı ne kadar yük taşır, onu bilemiyorum ama bisküvilerin yerleştirildiği teneke kutuların ağırlığı 1 kiloydu. İçinde de yaklaşık 4 kilo bisküvi bulunurdu. Ancak, kremalı bisküviler daha ağır çekerdi. O bisküvilere “kaymaklı” denilirdi.
Müşteriler, genellikle bir sandığın içinde hem bisküvi, hem şeker, hem de çikolata paketi isterdi. Sandıklar, sipariş durumuna göre tanzim edilir, üzerlerine adresleri yazılırdı.
1940’lı yıllarda hem bisküvi hem de şekerleme imalatı, özel bir ustalık istiyordu. Ancak, İstanbul piyasasında bu işleri ehliyetle yapabilecek Türk asıllı ustalar hemen hemen yok gibiydi. Bu nedenle işin gayrimüslim ustalarla götürülmesi gerekiyordu. Bu arada özellikle şunu belirtmek istiyorum; hem babam hem de amcam asla Müslim-gayrimüslim ayrımı yapmazlardı.
1950’nin başında, imalat ve satışların arttığını, şirketin de büyüdüğünü görüyoruz. İşte bu tarihten itibaren “Asım Berksan, Sabri Berksan ve Ortakları” şirketi kuruluyor. Şirkete daha 203 sonra Parasko Rakiros ile Hayim Nahum isimli gayrimüslim iki ortak alınıyor
Asım ve Sabri Berksan kardeşlerin ortaklarından Hayim Nahum Musevi asıllıydı. Her nedense bu ortakları “Mösyö Vitali” diye anılırdı. Kendisi, şirketin para işlerine bakardı.
Babamların şirketteki dördüncü ortakları Parasko Rakiros da gayrimüslimlerdendi. Aynı zamanda şekerleme ustası olan Rakiros’un ortaklığı 10 Nisan 1953’e kadar sürecekti.
Mösyö Vitali ise, Parasko Rakiros’un şirketten ayrılmasından sonra dokuz yıl daha ortaklığını devam ettirdi. Ülker’de yaklaşık 16 yıl süren ortaklığı 26 Aralık 1962’de sona erdi.
Berksan kardeşler, şekerleme ürünleri ve bisküvinin yanı sıra çikolata da imal ediyorlardı, ama iş bununla bitmiyordu. O ürünlerin herhangi bir zarar görmeden tüketiciye ulaştırılması gerekiyordu. Ürünler için, hem hijyen şartlarına dikkat etme, hem de iklim şartlarının etkilerinden koruma zorunluluğu vardı. Ayrıca, bu gıdaların, dış darbelerden koruyan dayanıklı kutulara yerleştirilerek tüketiciye ulaştırılması da icap ediyordu.
1940’lı yıllarda, henüz Türkiye’de karayolları örgütü kurulmamıştı. Yollar, standart dışıydı. İkinci Dünya Savaşı nedeniyle ülke büyük bir ekonomik krizin içindeydi. Otobüs veya trenle seyahat eden insanlar şanslıydı. Çünkü çoğu insan, uzun yollara kamyon kasalarında gidiyordu.
Otobüsler, tıklım tıklım dolardı. Hatta bazı yolcular otobüslerin üst kısmındaki bagaj ve eşya yüklü bölümde seyahat ederdi.
Selçuk Berksan, babası Asım Bey’den, Ülker’in ilk yıllarında Anadolu’ya açılma öyküsünü uzun uzun dinlemiş. Asım Bey, o dönemde yaşadıkları büyük sıkıntıları anlatmış. Asım Berksan, Ülker ürünlerinin tanıtımı ve sipariş alma işleri için tüm yurdu adeta karış karış dolaşmış.
Selçuk Berksan, babasından dinlemiş olduğu pazarlama öykülerini şöyle aktarıyor:
Tahtakale’de bisküvi, Sirkeci’de ise lokum, akide şekeri ve drajeden oluşan şekerleme imalatı, amcam Sabri Bey’in yönetiminde o günün şartlarının izin verdiği ölçüde devam ederken, babam Asım Bey de, ürünlerin Anadolu’da pazarlanması için sık sık seyahatlere çıkıyormuş.
Babam, Anadolu esnafına güven vermek için, çalıştıkları bankanın müdüründen aldığı referans mektubunu da yanında taşır, ihtiyaç halinde müşterilerine gösterirmiş. Babamın yanı sıra, 1946 yılında yanlarında çalışmaya başlayan Hüseyin Altıntak adındaki satış elemanı da pazarlama amacıyla Anadolu’yu dolaşırmış.
Bu seyahatler, genellikle trenlerin 3. mevkii kompartımanlarında ve otobüslerde gerçekleşiyormuş. 1940’larda karayolu ulaşımı yaygın olmadığı için otobüs sayısı sınırlıymış. Bu vasıtalar tıklım tıklım dolar, oturacak koltuk bulamayanlar, otobüsün üstünde seyahat ederlermiş. Babamdan dinlemiştim; çoğu yolculuğunu otobüs üstünde gerçekleştirir, köprüye veya telgraf tellerinin bulunduğu bölgelere geldikleri zaman, otobüsün üzerine yüzüstü yatarak, kendilerini muhtemel bir kazadan korurlarmış
Üretici firmaların sınırlı sayıda olduğu dönemde, henüz pazarlama teknikleri de gelişmemiş. Ancak, babam o kısırdöngüyü kırmak için 67 vilayeti dolaşmaya başlamış. Anadolu insanını “Ülker” ürünleriyle tanıştırmış ve buluşturmuş. Çok iyi hatırlıyorum, babam sık sık seyahatlere çıkar, en erken bir hafta sonra dönerdi.
Bu arada, Anadolu esnafıyla ticari bağlantı sağladıkça, aldığı siparişleri telgrafla Sabri Bey’e bildirirdi. Sabri Bey de iş planlaması yapar, bir süre sonra Asım Bey’e “Ağabey, sipariş almayı kesebilirsin, çünkü şu anda elimizde üç aylık sipariş oldu. İstanbul’a dön” mesajı gönderirdi.
İki kardeşin ortak olduğu “Asım Berksan Toptan Perakende Şekercilik Ticareti” müessesesi, 29 Ocak 1946’da resmen tescil edilmiş. Aynı yıl imalat hızla büyüyüp, ürün çeşitleri de arttığı için bitişik dükkânlar da kiralanarak ambalaj işine girilmiş.
Aynı yılın 31 Mayıs tarihinde de “Asım Berksan Şekerleme ve Karamela Ambalajcılığı” firmasının tescili yapılmış. Bu firmada, yaklaşık on beş kişi çalışıyormuş. İmalathanenin ustabaşısı olan Parasko çeşitli ürünler yaparken, Aleko Usta da şekerleme üretimine bakıyormuş. Şeker kazanları, havagazı ocaklarında kaynatılır, imalathanede fondan ve karamel şekeri ile lokum ve badem şekeri imal edilirmiş.
Bu arada, Heybeliada’dan yaşlı bir ustabaşı da gelip, şekerleme işinde ekibe yardımcı olurmuş. Tüm bu şekerlemelerin ambalajları da aynı imalathanenin çatısı altında hazırlanırmış.
İkinci Dünya Savaşı’yla birlikte baş gösteren kıtlık ve yokluğun getirdiği ağır şartlar nedeniyle yıllarca piyasada mali bir terör de hüküm sürdü. Normalleşme, kolay olmadı. Ticari hayattaki sıkıntılarla mali baskılar, ister istemez 1950’de iktidara gelen Demokrat Parti döneminde de sürdü.
Savaş sırasında Hazine’ye kaynak oluşturmak için çıkarılmış bulunan Varlık Vergisi, beraberinde pek çok haksızlık ve yolsuzluk da getirmiş, ticaretle uğraşan Müslim ve gayrimüslim pek çok kişi Aşkale’ye sürgün ve hapsedilme tehditleri altında inim inim inlemişti.
Piyasadaki o dumanlı hava döneminde akıl almaz şantajlar da kol geziyordu. Selçuk Berksan, şimdi de babası ve amcasının yaşadığı böyle bir şantaj olayını naklediyor:
Ülker’in tarihçesini anlatırken, verilen mücadelelerin yanı sıra, karşılaşılan güçlükler ve olumsuzluklardan da söz etmemiz gerektiğini düşünüyorum.
Şirkette hem ortak statüsünde hem de ustabaşı olarak çalışan Parasko Rakiros, bir süre sonra imalathanenin yüksek iş temposuna ayak uyduramayarak ortaklıktan ayrıldı. Geçen süre içinde elde etmiş olduğu kazancını da yeterli buldu. İşyerinden ayrılırken, “Artık yoruldum, Ada’ya gidip, rahat bir hayat yaşayacağım” diyordu.
Amcam, Parasko Usta’nın işten ayrılışından sonra, şirket muhasebe defterinin kaybolduğunu fark etmiş. Bunu, bir müddet Asım Bey’e söylememiş. Rahmetli babaannem Şakire Hanım, amcamın sıkıntısını her nasılsa hissetmiş ve “Asım, Sabri’nin çok büyük üzüntüsü var. Ben anlayamıyorum, devamlı düşünüyor” demiş. Babaannemin bu uyarısı üzerine, babam da amcama sıkıntısının sebebini sormuş. Sabri Bey, nihayet olayı ağabeyiyle paylaşmış.
Ülker şirketinin muhasebe defterinin kaybolduğu yıllarda, İkinci Dünya Savaşı nedeniyle ekonomik hayat büyük sıkıntılar içindeydi. İşbaşında bulunan Başbakan Şükrü Saracoğlu Hü- kümeti, çeşitli ekonomik önlemler alıyor, bu arada Hazine’ye kaynak oluşturmak için 1942’de Varlık Vergisi Kanunu’nu TBMM’den çıkarttırıyordu. İşte böylesine sıkıntılı bir dönemde, Ülker imalathanesinin hammaddesini teşkil eden un ve şeker, devletin kontrolü altında karneyle dağıtılıyor; zaman zaman pasta, çörek ve benzeri yiyecek maddelerinin yapımı ve satışı da yasaklanıyordu.
Harp yıllarında işyerleri sıkı denetim altındaydı. Muhasebe defteri tutmayan şahıs firmaları ve şirketlerin sorumluları derhal hapse atılıyor, yargılandıktan sonra ağır hapis ve para cezasına mahkûm ediliyordu. Böylesine kritik bir dönemde, Ülker firmasına ait defterin bir anda kaybolması, babam ve amcamı hem çok üzmüş, hem de ister istemez endişeye sevk etmiş.
Böylesine kâbus dolu bir dönemde, nasıl oldu bilemiyorum, Parasko Usta ile devreye giren bir arkadaşı, babamlara, kaybolan defterleri nedeniyle şantaj yapmaya kalkışmışlar, “Şu kadar para verirseniz, o defteri bulup getirebiliriz” demişler. Babamlar, olayı sükûnetle halletmek istiyorlarmış; talep edilen şantaj miktarını ödeyebileceklerini söyleyerek Parasko Usta ve arkadaşını işyerine davet etmişler
Kaybolan defter nihayet işyerine gelmiş, taraflar buluşmuş, defter ve para alışverişi için hazırlıklara girişilmiş. Defter ve para, masanın üstündeymiş. Rahmetli babamın anlattığına göre, babam el çabukluğuyla defteri ve parayı masadan alıp kasaya kilitlemiş, Parasko Usta ile suç ortağı da işyerini terk etmek zorunda kalmış
Varlık Vergisi’nin yanı sıra 1940’ta yürürlüğe giren Milli Korunma Kanunu da, Türkiye üretiminin can damarı olan İstanbul’daki iş âleminde çok büyük tedirginlik yaratmış. O yıllarda özellikle dış ticaret gayrimüslimlerin elindeymiş. Hükümet, vergi kaçakçılığıyla amansız bir mücadeleye girişmiş. Onun için vergi memurları, başta gayrimüslimler olmak üzere, tüm işyerlerinin muhasebe kayıtlarını didik didik arıyormuş. İşte böyle bir havada şantajcılar da kol geziyormuş.
Polis ve maliyecilerin esnafa göz açtırmadığı dönemde, babamı da başka bir nedenle ihbar etmişler. Bunun üzerine polisler, kendisini apar topar nezarete atmış. Sorgu sual yok; bekliyormuş. Nezarethanedeki bir kişi, babama, “Şu kadar para verirsen, seni buradan çıkarttırım” demiş. Denize düşenin yılana sarılması misali, babam da o teklifi kabul etmiş, parayı vermiş ve nezaretten çıkmış
Hale bakın; nezaretteki adam, sözde, kendisiyle aynı konumda olan bir başka kişiyi nezaretten çıkarttırabiliyor. İnsan, ister istemez nezaretteki bu kişinin görevli olabileceğine hükmediyor.
Sabri ve Asım Berksan kardeşlerin kuzenleri Nihat Öner de, Ülker’in kuruluş yıllarında görev almış kişilerden biri.
Öner, o dönemde yaşadıklarını günümüze taşırken şunları anlatıyor:
Asım ve Sabri ağabeylerin, Sirkeci ve Tahtakale’deki şekerleme ve bisküvi imalathanelerinde işler yoğunlaşınca, ben de yanlarında çalışmaya başladım. Hem muhasebe defterlerinin tutulmasına yardımcı oluyor, hem de İstanbul’u adeta adım adım dolaşarak bakkallardan boş bisküvi tenekeleri topluyordum
Harp yıllarında şekerleme ve bisküvi üretimi çok zor şartlarda yürütülmüştü. Çünkü un ve şeker tedariki, devletçe karneye bağlanmıştı.
Çoğu insan, çayını, kuru üzümle içiyordu. Buna rağmen Asım ve Sabri ağabeyler, hem şekerleme hem de bisküvi imalatı işini geliştirmekte hiç tereddüt etmiyorlardı. Aslında, özellikle bisküvinin hammaddesini oluşturan un ve şekeri bulmak, hemen hemen mümkün değildi.
Asım ve Sabri Berksan, işyeri sahibi olunca, Hacı İslam Efendi, Büyükmanika köyünde yaşayan bacanağı Ahmet Dinçsoy’a, evini İstanbul’a taşımasını önerdi.
Ahmet ve İsmet Dinçsoy çifti, bu davet üzerine çocuklarını alıp İstanbul’a geldiler. Asım Bey, aileye, Vefa Stadı’nın karşısında bir ev kiraladı.
Köyden şehre gelen Dinçsoy ailesi için işyeri de hazırdı. Baba Ahmet Dinçsoy ile üç çocuğu, Berksanların Sirkeci ve Eminönü’ndeki şekerleme-bisküvi imalathanelerinde çalışmaya başladılar.
Dinçsoyların üç ferdi tam zamanlı çalışırken, ailenin en küçüğü Hayri, Kuleli Askeri Lisesi’nde okuduğu için kuzenlerinin işyerlerine tatil zamanlarında gelebiliyordu.
Nohutçu Han’daki imalathanede, Sabri Ağabey günde sadece iki çuval undan bisküvi imal edebiliyordu. Sabırlıydı, azimliydi ve kararlıydı. Un ve şeker sıkıntısı çekmesine rağmen, hiç yılgınlık içinde görülmüyordu.
Savaş bitince, un ve şeker sıkıntısı da kademeli olarak sona erdi. İnsanlar, kıtlıktan çıkmış gibiydi. Gıda ürünleri, yine insanların hayatındaki başköşesinde yerini alacaktı. Bütün bu gelişmeleri, sanıyorum Sabri Ağabey, daha önceden hesap etmişti. Öngörülüydü. Kısacası Sabri Ağabey, 360 derece düşünen bir kişiydi.
Asım ve Sabri Berksan, işyeri sahibi olunca, Hacı İslam Efendi, Büyükmanika köyünde yaşayan bacanağı Ahmet Dinçsoy’a, evini İstanbul’a taşımasını önerdi.
Ahmet ve İsmet Dinçsoy çifti, bu davet üzerine çocuklarını alıp İstanbul’a geldiler. Asım Bey, aileye, Vefa Stadı’nın karşısında bir ev kiraladı.
Köyden şehre gelen Dinçsoy ailesi için işyeri de hazırdı. Baba Ahmet Dinçsoy ile üç çocuğu, Berksanların Sirkeci ve Eminönü’ndeki şekerleme-bisküvi imalathanelerinde çalışmaya başladılar.
Dinçsoyların üç ferdi tam zamanlı çalışırken, ailenin en küçüğü Hayri, Kuleli Askeri Lisesi’nde okuduğu için kuzenlerinin işyerlerine tatil zamanlarında gelebiliyordu.
Askeri okullarda öğrenimini tamamladıktan sonra, Türk Silahlı Kuvvetleri’nin çeşitli kademelerinde önemli görevler alan Hayri Dinçsoy, ordudan “Kıdemli Albay” rütbesiyle emekli oldu. Dinçsoy, Ülker’de çalıştığı yılları şöyle anlatıyor:
Büyükmanika köyünde doğdum. İlköğrenimimi köy okulunda tamamladım. Babam Ahmet Dinçsoy çiftçiydi. 1946 yılında, eniştemiz Hacı İslam Efendi’nin teşvikiyle köyden İstanbul’a taşındık. Dolayısıyla, çalışmak için ilk müracaatımızı da onların işyerine yaptık.
Babam, kuzenlerimin Nohutçu Han’daki bisküvi imalathanesinde işe başladı. Hamdi Ağabeyim ise zaten çocukluğundan beri Asım ve Sabri ağabeylerin işyerinde tezgâhtar olarak çalışıyordu
Kuleli Askeri Lisesi’ne giderken, tatil dönemlerinde, üzerimdeki resmi elbiseyi çıkarır, doğruca Sabri Ağabey’in yanına giderek, boş bulunan herhangi bir birimde göreve başlardım. Sabri Ağabey’in kuzeni olmama rağmen, çalışanlar arasında herhangi bir ayrıcalık gözetilmediğinden, ister istemez her işi kabullenir, bu durumu olağan karşılardım.
Çalışma dönemlerim sırasında, bir ara bisküviler için hazırlanan teneke kutuların imalat bölümünde görev aldım. O işlerin başında Onnik Usta vardı. Tenekeden kutu imal etmek çok zor bir işti. Zaten o yıl çok zorlanmıştım.
Fabrikanın yanındaki imalathaneye levhalar halinde saclar gelir, makinelerde kesilir, bükülür ve çeşitli işlemlerden geçer, ardından da teneke kutuya dönüşürdü. Teneke imalathanesinde çalışırken ellerim kesik içinde kalırdı.
Şeker atölyesinde, mesleğini çok iyi bilen Parasko isminde bir usta vardı. İşi öğrenmeniz için çaba harcar, yeni gelen elemanlara da çok iyi davranırdı.
O zamanlar şeker, önce kazanlarda kaynatılır, daha sonra mermer tezgâhın üzerine dökülür, soğuyunca hamur haline getirilir ve rulo yapılırdı.
Şeker rulosunu 90 derecelik açıyla çapraz olarak kesince, akide şekerleri ortaya çıkardı. Çocuk yaşta yaptığım bu iş, bana mutluluk verir, ailemizin sınırlı bütçesine de katkı sağlardı.
Besler ve Ülker’in Sirkeci ve Eminönü imalathanelerinde, 1943- 1948 yılları arasında çalışan, işe başlarken henüz 14 yaşında olan, Tekirdağ’ın Çorlu ilçesi Velimeşe kasabası halkından İbrahim Avcu, o dönemi, aradan yarım asır geçtikten sonra, Sabri Ülker’e hitaben yazdığı bir mektupla anlattı:
Sevgili Sabri Ağabey;
Ben, Tekirdağ Çorlu’nun Velimeşe kasabasından İbrahim Avcu. 1943-1948 yılları arasında sizinle çalışma şerefine nail olmuştum. Eminönü’ndeki fabrikada, on kişi birlikte bisküvi üretimi yapıyorduk. O yıllarda ben, 14 yaşlarında bir çocuktum. O yılları, sizi ve diğer arkadaşları hiç unutmadım.
Hayatımda tanıdığım en onurlu, en anlayışlı, karıncayı bile incitmeyen bir insan olarak sizi hep andım. “Bir patron değil de, hep bir ağabey, hep bir baba gibi bizlere güzellikle yakla- şan bir Sabri Bey vardı” dedim. Ben, her andığımda, torunlarıma anlattığımda, gülerek anlatırız sizleri. Bu gülümsemelerimizi, size de yansıtmak istedik.
Hatırlarsınız; bisküvi fırınında İzzet ile Cevdet, büyük silindirde Mehmet, yaprak silindirde de ben çalışırdım. Bir de paketleme yapan kızlar... Hatta kızlardan biri Ermeni idi. Bir gün, hiç unutmuyorum, o Ermeni kızı ile dans ederken, bizi yakalamıştınız. Eğilip kulağıma, “Sakın bu kıza kapılma haa!..” diye uyarmıştınız da, çok utanmıştım. Ama sonra çok gülmüştük.
Bir başka olayı daha hiç unutamıyorum. Hamura kattığımız çavdar unu fazla kaçmış, siz de bana uyarıda bulunmuştunuz. Bu uyarı sırasında ben, “Fazla değil” diye kendimi savunuyor, siz de fazla olduğunu, emin bir şekilde söylüyordunuz. İşte, bu tartışma ortamında, her zaman üzerinizde bulunan beyaz önlüğünüz, hamur silindirine yapışmış, sizi zor kurtarmıştık. Bu olayda dahi, bize gülümseyerek tepki vermiştiniz.
Cumartesi günleri, yarım gün çalışılır, paydos edilince ben öğleden sonra da işyerinde kalarak makinelerin temizliğini yapardım. Siz de bana, Eminönü’ndeki çarşıdan armut, mandalina ibi meyve alır, getirirdiniz. O yıllarda, meyve bulmak çok zordu. Sizin getirdiğiniz meyveler beni çok sevindirirdi
1948 yılında, izinli olarak köyüme gittim. Orada attan düşüp kalça kemiğimi kırdım. Bir daha yanınıza geri dönemedim. O dönemde sizden birkaç mektup aldım. İşyerine dönmeyi istiyordum, ama olmadı. Bugün olsa koşa koşa gelirdim.
İyiliklerinizi, anlayışınızı, güzelliklerinizi hiçbir zaman unutmadım. Ölene kadar sizi, güzel kişiliğinizi hep hatırlayıp bir ağabey, bir baba olarak anmaya devam edeceğim. Keşke sizinle birkaç kez daha görüşme imkânımız olsaydı. Kim bilir, ömrümüz vefa ederse, belki güzel anıları bir kez daha birlikte anıp, gülümseme şansımız olur
Sizi tanıdığım için çok mutluyum. Rabbim, size her şeyin güzelini nasip etsin.
Türkiye, 1944 yılının ikinci yarısından itibaren nispeten rahatlamaya başladı. Kapımıza kadar dayanan savaş hızını kesmiş, her an saldırısına maruz kalabileceğimiz Hitler Almanyası’nın ordusu ise geriye çekilmişti. Piyasa hareketlendi. Hem kamu sektörü hem de özel sektör, yeni yatırımlara girişti; Berksan kardeşler de “Ülker” markalı bisküvilerini üretmeye başladı.
Şimdi, 1944-1946 yılları arasında Türkiye ve dünyada ses getiren olayları izleyelim:
7 Ocak 1944 - Mareşal Fevzi Çakmak 20 yıl Genelkurmay Başkanlığı yaptıktan sonra Silahlı Kuvvetler’den emekliye ayrıldı.
14 Ocak 1944 - Ünlü şair, düşünür ve Türk Ocağı’nın ilk kurucu genel başkanı Mehmet Emin Yurdakul vefat etti.
15 Mart 1944 - Çıkarılan bir kanunla Varlık Vergisi kaldırıldı.
3 Mayıs 1944 - Türk siyasi tarihine “Turancılık Davası” adıyla geçen olaylar nedeniyle tutuklamalar başladı. Türkçülük Hareketi Davası’nın İstanbul’a getirilip, tutuklanan sanıkları arasında Üsteğmen Alparslan Türkeş de vardı.
2 Ağustos 1944 - Türkiye, savaş halindeki Almanya ile diplomatik ilişkilerini kesti.
1 Kasım 1944 - İkinci Dünya Savaşı nedeniyle konulan unlu gıda maddeleri imal yasağı kaldırıldı.
3 Kasım 1944 - İkinci Dünya Savaşı nedeniyle Türkiye genelinde uygulanan ışıkları karartma tedbirleri kaldırıldı.
7 Mayıs 1945 - Almanya teslim oldu, İkinci Dünya Savaşı Avrupa’da sona erdi.
26 Haziran 1945 - Türkiye, BM Anayasası’nı kabul etti.
9 Temmuz 1945 - Türkiye’nin tüm ormanları kamulaştırıldı.
1 Kasım 1945 - Cumhurbaşkanı İsmet İnönü, TBMM’de yaptığı açış konuşmasında, “Bizim tek eksiğimiz, hükümet partisinin karşısında, bir parti bulunmamasıdır” diyerek, bir anlamda çok partili siyasi hayatın başlayabileceğini ilan etti.
7 Ocak 1946 - Eski Başbakanlardan Celal Bayar ile Adnan Menderes, Prof. Dr. Fuat Köprülü ve Refik Koraltan, Demokrat Parti’yi kurdu. Parti’nin ilk genel başkanlığına Celal Bayar getirildi. 21 Temmuz 1946'da yapılacak olan milletvekili genel seçimlerinde, DP 61 milletvekilliği kazanacaktı.
5 Nisan 1946 - ABD’de, görevi başında vefat eden Türkiye’nin Washington Büyükelçisi Münir Ertegün’ün cenazesi, Amerikan Deniz Kuvvetleri’ne ait Missouri savaş gemisi ile İstanbul’a getirildi. Dünyanın en büyük savaş gemisi, Haydarpaşa Limanı’na demirledi. ABD, Türkiye Büyükelçisi’nin cenazesine bir savaş gemisini tahsis ederken, Sovyetler Birliği’ne “Boğazlar’dan ve Doğu Karadeniz’den hak talep etmeye kalkışma. Biz, Türkiye’nin yanındayız” mesajını da vermek istiyordu.
8 Ağustos 1946 - Sovyet Rusya, Türkiye ve ilgili devletlere başvurarak, “Boğazlar Rejimi”nin değiştirilmesini, İstanbul ve Çanakkale Boğazlarının müşterek olarak korunmasını teklif etti. Türkiye, teklifi reddetti.
7 Eylül 1946 - Cumhuriyet tarihinin ilk büyük devalüasyonu yapıldı. 1 Amerikan Doları’nın değeri, 131,5 kuruştan 280 kuruşa yükseltildi. Karar, tarihe “7 Eylül Kararı” olarak geçti.
9 Eylül 1946 - Ocak 1942’de Ankara, İstanbul ve İzmir’de başlayan “ekmek karnesi” uygulamasına son verildi.
Asım ve Sabri Berksan kardeşlerin, Eminönü’ndeki Nohutçu Han’da bulunan bisküvi imalathanesinin kapısına 'Ülker Bisküvileri' tabelası takıldı, Potibör türü ilk bisküvilerin imalatına da 16 Eylül 1944’te geçildi.
40. Ülker Doğumu Fırtınası, her yıl 10 Haziran’da esmeye başlar, üç gün devam eder, 12 Haziran’da da diner.
Sabri Ülker’in Hayat Hikâyesi
Kırımlı Devletler Ailesi, 60 yılda dört savaş ve bir ihtilal yaşadı.
“Ülker Fırtınası” romanından dev bir marka ve soyadı doğuyor.
1944’ün “Türkiye markası” Ülker, 1994’te “dünya markası” oluyor.
Altı torundan ortak söylem: “Sabri Ülker’in torunu olmak, çok büyük sorumluluk istiyor.”
Ülker Fırtınası ile özgürlüğe kavuştu Ülker Fırtınası ile ebedi yolculuğa çıktı.
Sabri Ülker, 92 yıllık yaşamının ardında “Hoş bir sadâ” bıraktı...
16 Eylül 1920 Sabri Ülker, Kırım’ın Aluşta şehri Küçük Lambat köyünde dünyaya geldi.
15 Haziran 1929 Annesi Şakire Hanım, babası Hacı İslam Efendi, ablası Sıdıka, ağabeyleri Asım ve Hakkı’yla birlikte Kırım’dan İstanbul’a göç ettiler. Sabri, annesi ve babasıyla beraber Tekirdağ’ın Saray ilçesi Büyükmanika (Büyükyoncalı) köyüne gitti. Aile, bu köye yerleşti. Diğer çocuklar ise, yaşamlarını İstanbul’da sürdüreceklerdi.
Eylül 1929 Sabri, Kırım’da üç yıl eğitim görmüştü. Ancak, Türkiye’ye gelince, ilkokula 1. sınıftan başlamak zorunda kaldı.
1932 Sabri’nin ağabeyi Hakkı hastalanıp, İstanbul’da hastaneye kaldırıldı. Bunun üzerine aile, Bü- yükmanika köyünden İstanbul’a taşındı. Sabri’nin okul kaydı, aynı yıl Büyükmanika İlkokUlu’ndan Kadırga 3. İlkokulu’na alındı.
1934 Kırımlı Devletler Ailesi, Türkiye’de, Soyadı Kanunu ile birlikte “Berksan” soyadını aldı.
Eylül 1934 İlkokuldan mezun olan Sabri, aynı yılın sonbaharında İstanbul Erkek Lisesi’nde ortaöğreni- me başladı.
15 Aralık 1934 Ağabeyi Hakkı, Büyükmanika’da vefat etti.
Eylül 1935 Parasız Yatılı Sınavını kazanması üzerine, İstanbul Erkek Lisesi’ndeki kaydı, Bilecik Ortaokulu’na nakledildi.
20 Temmuz 1937 Bilecik Ortaokulu’ndan “pekiyi” dereceyle mezun oldu. Aynı yılın sonbaharında, lise öğrenimi için Kütahya’ya gönderilecekti.
22 Temmuz 1940 Kütahya Lisesi’nden “pekiyi” dereceyle mezun oldu. İkinci Dünya Savaşı nedeniyle, ailesi İstanbul’dan Ankara’ya taşındığı için yükseköğrenime gidemedi, ağabeyi Asım Berksan’ın Ankara’nın Anafartalar Caddesi’nde açtığı şekerci dükkânında çalışmaya başladı.
25 Eylül 1941 İstanbul’daki Sultanahmet Yüksek Ticaret Okulu’nda yükseköğrenime başladı.
16 Eylül 1944 Asım ve Sabri Berksan kardeşler, “Ülker” markalı bisküvi imalatına başladılar.
1 Ekim 1944 Sultanahmet Yüksek Ticaret Okulu’nu “pekiyi” dereceyle bitirdi. Ardından da ağabeyi Asım Berksan’ın İstanbul-Sirkeci’deki şekerci dükkânına ortak oldu.
1 Kasım 1947 Yedek subay adayı olarak, Ankara’da silah altına alındı. Kıta hizmetini ise Diyarbakır’da sürdürecekti.
20 Mayıs 1949 Güzide İman’la İstanbul’da evlendi.
14 Ağustos 1950 İlk evlatları Ahsen dünyaya geldi.
1953 Babası Hacı İslam Efendi İstanbul’da vefat etti.
26 Ağustos 1954 Aile, “Berksan” olan soyadını, mahkeme kararıyla “Ülker” olarak değiştirdi.
28 Ekim 1954 İlk erkek evlatları Ali dünyaya geldi.
1957 Ülker’in, Topkapı semtinde kurulan ilk bisküvi fabrikasının temeli atıldı. Şirket merkezi, bir süre sonra Eminönü’nden Topkapı’ya taşınacaktı.
21 Mart 1959 İkinci erkek evlatları Murat dünyaya geldi.
20 Ocak 1963 Evlatları Ali, bir doktor hatası sonucu İstanbul’da vefat etti.
10 Ocak 1969 Annesi Şakire Hanım, İstanbul’da vefat etti.
1 Mart 1987 Asım ve Sabri Ülker kardeşlerin 1944’te başlayan iş ortaklığı sona erdi.
13 Kasım 1989 Ülker Grubu Şirketleri, Yıldız Holding çatısı altında toplandı.
31 Ocak 1994 Ablası Sıdıka Hanım vefat etti.
5 Nisan 2000 Ülker Şirketi’nin İcra Kurulu Başkanlığı görevini oğlu Murat Ülker’e devretti.
6 Temmuz 2001 Ağabeyi Asım Ülker vefat etti. Cenazesi, Edirnekapı Mehmet Akif Şehitliği’ne defnedildi.
13 Eylül 2010 Hayat arkadaşı Güzide Ülker İstanbul’da vefat etti. Merhumenin cenazesi, 14 Eylül 2010 Salı günü Fatih Camii’nde öğle namazını müteakip kılınan cenaze namazından sonra Eski Kozlu Mezarlığı’nda ebedi istirahatgâhına tevdi edildi.
12 Haziran 2012 92 yıllık hayatının ardından, İstanbul Çamlıca’daki ikametgâhında vefat etti. Merhumun cenazesi, 13 Haziran 2012 Çarşamba günü Fatih Camii’nde, öğle namazını müteakip kılınan cenaze namazının ardından, Eski Kozlu Mezarlığı’nda, eşi Güzide Ülker’in yanı başındaki kabrine defnedildi.
Söyleşi ve Yazışmalar
Söyleşi ve yazışmalar; 3 Ağustos 2006 - 18 Ocak 2014 tarihleri arasında yazar Hulûsi Turgut ile araştırmacı Ali Osman Mola tarafından Adana, Ankara, Antalya, Bilecik, Bolu, Edirne (Keşan), Eskişehir, Hatay, İstanbul, İzmir, Kayseri, Kütahya, Manisa, Samsun, Sivas, Şanlıurfa, Tekirdağ (Büyükyoncalı ve Karamehmet köyleri) ile Kırım ve Brüksel’de yapıldı. Yaklaşık 400 saatte 166 kişi ile gerçekleştirilen 195 söyleşi ve yazışma için, yurtiçi ve yurtdışında 55 bin km yol kat edildi.
Abdul Wahab Al Bunnia (Yazışma)
Abdullah Ali Balsharaf (Söyleşi: 20 Ekim 2007, İstanbul)
Abdullah Gül (Yazışma: 23 Kasım 2013, Ankara)
Abdullah Şişmanoğlu (Söyleşi: 10 Kasım 2007, İstanbul)
Abdurrahman Çinbaşı (Söyleşi: 8 Eylül 2006 17 Kasım 2006, İstanbul)
Abdülkadir İman (Söyleşi: 2 Şubat 2007, İstanbul)
Adem Sezer (Söyleşi: 8 Eylül 2006 - 17 Kasım 2006, İstanbul)
Adnan Büyüksoy (Söyleşi: 23 Mayıs 2007, İstanbul)
Agâh Kafkas (Söyleşi: 30 Mart 2007, Ankara)
Ahmet Edip Uğur (Söyleşi: 7 Aralık 2006, Ankara)
Ahmet Mahir Dindar (Söyleşi: 16 Nisan 2007, İstanbul)
Ahmet Davutoğlu, Prof. Dr. (Söyleşi: 30 Mayıs 2007, Ankara)
Ahmet Özokur (Söyleşi: 2 Nisan 2007, İstanbul)
Ahmet Selvi (Yazışma)
Ahsen Özokur (Söyleşi: 19 Ocak 2008 - 8 Kasım 2012 14 Şubat 2013, İstanbul)
Ali Doğan (Söyleşi: 28 Şubat 2007, İstanbul)
Ali Ülker (Söyleşi: 19 Mart 2007, İstanbul)
Asım Kocabıyık (Söyleşi: 8 Şubat 2007, İstanbul)
Asım Taşer, Dr. (Söyleşi: 28 Şubat 2007, İstanbul)
Ataman Yıldız (Söyleşi: 4 Mayıs 2007 - 18 Eylül 2007 26 Ekim 2007, İstanbul)
Atıf Biliközen (Söyleşi: 8 Eylül 2006, İstanbul)
Avni İman (Söyleşi: 13 Aralık 2006 - 26 Ekim 2007, İstanbul)
Aziz Refiğ (Söyleşi : 7 Şubat 2007, İstanbul)
Bayram Babacan (Söyleşi: 11 Temmuz 2007, İstanbul)
Betül Ülker (Söyleşi: 19 Ocak 2008, İstanbul)
Bülent Çorapçı (Söyleşi: 19 Şubat 2007, İstanbul)
Celal Adan (Söyleşi: 22 Ocak 2007, Ankara)
Cemil Çiçek (Yazışma: 25 Ekim 2013, Ankara)
Claus Müller (Yazışma)
Deniz Baykal (Söyleşi: 4 Aralık 2013, Ankara)
Devlet Bahçeli (Yazışma: 11 Aralık 2013, Ankara)
Deyvi Florentin (Söyleşi: 26 Aralık 2006, İstanbul)
Dilaver Devlet (Söyleşi: 9 Ocak 2007, İstanbul 21-23 Haziran 2007 - 27 Eylül 2007, Kırım)
Dirk Koedijk (Yazışma)
Doğan Besler (Söyleşi: 10 Ağustos 2006, İstanbul)
Ekrem Şevket Yücesoy (Söyleşi: 31 Ocak 2007, Ankara)
Elmas Akkuş (Söyleşi: 18 Eylül 2007, İstanbul)
Erhan Kurtulmuş (Söyleşi: 8 Şubat 2007, İstanbul)
Erol Erbaş (Söyleşi: 18 Kasım 2006, İstanbul)
Fahri Öksüz (Söyleşi: 12 Ocak 2007, Hatay)
Faik Evirgen (Söyleşi : 18 Eylül 2007, İstanbul)
Faruk Berksan (Söyleşi: 3 Mayıs 2007, İstanbul)
Faruk Dağyar (Söyleşi: 30 Kasım 2007, Antalya)
Fatih Ülker (Söyleşi: 23 Nisan 2013, İstanbul)
Fikret Evyap (Söyleşi: 4 Mayıs 2007, İstanbul)
Firuz Kanatlı (Söyleşi: 1 Şubat 2007, Eskişehir)
Fuat Çanakçı (Söyleşi: 16 Eylül 2006, Samsun)
George Wiederkehr, Dr. (Söyleşi: 10 Kasım 2006, Manisa)
Gülizar Bayraktar (Söyleşi: 2 Nisan 2011, İstanbul)
Hakan Kırımlı, Doç. Dr. (Yazışma: 28 Şubat 2013, 10 Mayıs 2013)
Haluk Mesci (Söyleşi: 7 Şubat 2007, İstanbul)
Haluk Yavuzer, Prof. Dr. (Söyleşi: 30 Aralık 2010, İstanbul)
Hasan Uğur (Söyleşi: 13 Aralık 2006, İstanbul)
Hasan Yozgat Söyleşi: (17 Mayıs 2007, İstanbul)
Hayati Kuru (Söyleşi: 8 Eylül 2006 - 5 Aralık 2006, İstanbul)
Hayri Dinçsoy (Söyleşi: 14 Mart 2007, İstanbul)
Hilmi Durmaz (Söyleşi: 9 Ağustos 2006, Ankara)
Hüseyin Güneş (Söyleşi: 5 Ağustos 2011, İstanbul)
İbrahim Avcu (Yazışma)
İbrahim Bodur (Söyleşi: 16 Haziran 2009, İstanbul)
İdris Erbaş (Söyleşi: 8 Eylül 2006, İstanbul)
İsmail Bacacı (Söyleşi: 4 Mart 2013, İstanbul)
İsmet Eldener (Söyleşi: 6 Aralık 2007, Eskişehir)
İsmet Sezgin (Söyleşi: 27 Mayıs 2013, Ankara 24 Ekim 2013, İstanbul-Yazışma: 30 Ekim 2013, Ankara)
İsmet Yüksel (Söyleşi: 27 Eylül 2007 - 6 Ağustos 2012, Kırım)
İzmir Tolga (Söyleşi: 24 Ocak 2007, İstanbul)
Kadir Çeliktürk (Söyleşi: 30 Kasım 2007, Antalya)
Kadir Güler (Söyleşi: 31 Temmuz 2007, İstanbul)
Kâmil Yazıcı (Söyleşi: 14 Ağustos 2007, İstanbul)
Kemal Şentürk (Söyleşi: 3 Kasım 2006, İzmir)
Kemal Unakıtan (Söyleşi: 9 Şubat 2008, Ankara)
Kerami Mercan (Söyleşi: 2 Temmuz 2007, Edirne / Keşan)
Korhan Tegül (Söyleşi: 3 Mayıs 2007, İstanbul)
Kurt Seyit Çalı (Söyleşi: 2 Ağustos 2011 - 6 Temmuz 2012, İstanbul)
M. Kemal Cabıoğlu (Söyleşi: 6 Aralık 2006, İstanbul)
Macit Akın Özoflu (Söyleşi: 8 Kasım 2013, İstanbul)
Mahir Şenbabaoğlu (Söyleşi: 3 Temmuz 2007, İstanbul)
Mahmut Mahir Kuşçulu (Söyleşi: 24 Ağustos 2006, İstanbul)
Mehmet Ağar (Söyleşi: 22 Ocak 2007, Ankara)
Mehmet Ali Eroğlu (Söyleşi: 25 Aralık 2006, İstanbul)
Mehmet İman (Söyleşi: 12 Aralık 2006, İstanbul)
Mehmet Kösdağ (Söyleşi: 25 Ekim 2007, İstanbul)
Mehmet Kurtuluş (Söyleşi: 1 Mart 2007, İstanbul)
Mesut Erez (Söyleşi: 18 Haziran 2007, Kütahya)
Metin Emiroğlu (Söyleşi: 18 Eylül 2007, İstanbul)
Metin Yurdagül (Söyleşi: 7 Aralık 2006, Ankara)
Mevlüt Onat (Söyleşi: 5 Aralık 2006, İstanbul)
Mike Acemyan (Söyleşi: 23 Ağustos 2006, İstanbul)
Muallâ Öner (Söyleşi: 13 Mart 2011, İstanbul)
Murat Aluç (Söyleşi: 8 Eylül 2006, İstanbul)
Murat Ülker (Söyleşi: 19 Ocak 2008 - 23 Nisan 2013 28 Eylül 2013 - 23 Ekim 2013, İstanbul)
Mustafa Acar (Söyleşi: 19 Ekim 2007, Bolu)
Mustafa Albayrak (Söyleşi: 10 Temmuz 2007, İstanbul)
Mustafa Kalaycıoğlu (Söyleşi: 4 Temmuz 2007, İstanbul)
Mustafa (Cemiloğlu) Kırımoğlu (Söyleşi: 29 Eylül 2007 6 Ağustos 2012, Kırım)
Mustafa Özel, Dr. (Söyleşi: 6 Şubat 2007 - 2 Temmuz 2007, İstanbul)
Mustafa Ülker (Söyleşi: 23 Nisan 2013, İstanbul)
Mustafa Topbaş (Söyleşi: 2 Nisan 2007, İstanbul)
Muzaffer Kösdağ (Söyleşi: 25 Ekim 2007, İstanbul)
Mümin Erkunt (Söyleşi: 16 Temmuz 2007, Ankara)
Nahit Küçük (Söyleşi: 9 Ocak 2007, İstanbul)
Nâzım Düzenli (Söyleşi: 25 Aralık 2006, İstanbul)
Necati Can (Söyleşi: 16 Nisan 2007, İstanbul)
Necati Çelik (Söyleşi: 29 Mart 2007, Ankara)
Necdet Buzbaş (Söyleşi: 20 Şubat 2007, İstanbul)
Nevzat Yalçıntaş, Prof. Dr. (Söyleşi: 25 Ekim 2007, İstanbul)
Nihat Gökyiğit (Söyleşi: 25 Aralık 2006, İstanbul)
Nihat Öner (Söyleşi: 17 Nisan 2007, İstanbul)
Orâl Turanoğlu (Söyleşi: 3 Kasım 2006, İzmir)
Orhan Ateş (Söyleşi: 3 Şubat 2007, İstanbul)
Orhan Çakırlar (Söyleşi: 9 Temmuz 2007, İstanbul)
Orhan Göker (Söyleşi: 14 Mart 2007, İstanbul)
Orhan Kayım (Söyleşi: 25 Nisan 2007, İstanbul)
Orhan Karabulut (Söyleşi: 30 Ocak 2010, İstanbul)
Orhan Özokur (Söyleşi: 23 Ağustos 2006 - 3 Mayıs 2007, İstanbul)
Osman Kartal (Söyleşi: 26 Aralık 2006, İstanbul)
Ömer Çetiner (Söyleşi: 27 - 28 Kasım 2007, Şanlıurfa)
Ömer Özokur (Söyleşi: 2 Nisan 2007, İstanbul)
Patrick Baird (Söyleşi: 14 Kasım 2006, Ankara)
Raşit Köken (Söyleşi: 28 Kasım 2006, Tekirdağ-B.Yoncalı)
Recep Tayyip Erdoğan (Yazışma: Temmuz 2013, Ankara)
Recep Toktemir (Söyleşi: 28 Kasım 2006, Tekirdağ / B.Yoncalı)
Remzi Önal (Söyleşi: 14 Mart 2007, İstanbul)
Reşat Sözen (Söyleşi: 25 Haziran 2013, İstanbul)
Rıfat Hassan (Söyleşi: 26 Aralık 2006, İstanbul)
Rıza Sepet (Söyleşi: 10 Mayıs 2007, İstanbul)
Sabahattin Zaim, Prof. Dr. (Söyleşi: 7 Mart 2007, İstanbul)
Sadettin Korkut (Söyleşi: 4 Mayıs 2007, İstanbul)
Salih Özcan (Söyleşi: 2 Şubat 2007 - 20 Şubat 2007, İstanbul)
Salih Tuğ, Prof. Dr. (Söyleşi: 25 Ocak 2007, İstanbul)
Salim Uslu (Söyleşi: 18 Ağustos 2006, Ankara)
Sami Bakanoğlu (Söyleşi: 24 Nisan 2007, İstanbul)
Sebahattin Kahyaoğlu, Dr. (Söyleşi: 18 Kasım 2006, İstanbul)
Selçuk Berksan (Söyleşi: 27 Kasım 2006 - 15 Mart 2007 19 Mart 2007 - 3 Nisan 2007 - 2 Temmuz 2012, İstanbul)
Sezgin Elmas (Söyleşi: 10 Temmuz 2007, İstanbul)
Silvio Kluzer (Söyleşi: 31 Ağustos 2009, Brüksel)
Süleyman Çelebi (Söyleşi: 17 Mayıs 2013, Ankara)
Süleyman Demirel (Söyleşi: 3 Ağustos 2006 - 23 Ekim 2013 Yazışma: 18 Ocak 2014, Ankara)
Süleyman Yalçın, Prof. Dr. (Söyleşi: 3 Şubat 2007, İstanbul)
Şaban Gülbahar (Söyleşi: 23 Ağustos 2006 25 Nisan 2007, İstanbul)
Şemsi Kopuz (Söyleşi: 25 Ekim 2007, İstanbul)
Ş̧̧ener Astan (Söyleşi: 20 Ağustos 2013, İstanbul)
Talât Özgün (Söyleşi: 1 Mayıs 2008, İzmir)
Tanıl Küçük (Söyleşi: 5 Eylül 2006, İstanbul)
Tekin Kantarcı (Söyleşi: 16 Mayıs 2007, Kayseri)
Tekin Küçükali (Söyleşi: 26 Nisan 2007, Ankara)
Tevfik Arıkan (Söyleşi: 3 Mayıs 2007, İstanbul)
Turgay Demirel (Yazışma)
Tuncay Özilhan (Söyleşi: 19 Şubat 2007, İstanbul)
Turgut Ayla (Söyleşi: 17 Nisan 2007, İstanbul)
Ümit Çelebi (Söyleşi: 11 Temmuz 2007, İstanbul)
Vitali Hakko (Söyleşi: 1 Mart 2007, İstanbul)
Vural Baylan (Söyleşi: 9 Temmuz 2007, Ankara)
Vural Bulut (Söyleşi: 3 Mayıs 2007, İstanbul)
Yahya Ülker (Söyleşi: 23 Nisan 2013, İstanbul)
Yakup Tahincioğlu (Söyleşi: 2 Nisan 2007, İstanbul)
Yılmaz Akar (Söyleşi: 7 Mart 2007, İstanbul)
Yılmaz Karadeniz (Söyleşi: 16 Aralık 2006, İstanbul)
Yurdakul Gözde (Söyleşi: 18 Mayıs 2013, Bodrum)
Yusuf Oda (Söyleşi: 8 Eylül 2006, İstanbul)
Yüksel Ertan (Söyleşi: 21 Haziran 2007, İstanbul)
Yüksel Günay (Söyleşi: 24 Ocak 2007, İstanbul)
Zeki Sözen (Yazışma)
Zeki Yıldız (Söyleşi: 18 Haziran 2007, Kütahya)
Zihni Uğurses (Söyleşi: 7 Ağustos 2006, Adana)
Ziya Yıldız (Söyleşi: 18 Haziran 2007, Kütahya)
Yayınlar
A. M. Şamsutdinov Mondros’tan Lozan’a Türkiye Ulusal Kurtuluş Savaşı Tarihi 1918-1923, Çeviren: Ataol Behramoğlu, Doğan Kitap, İstanbul, 1999
Agâh Oktay Güner, Dr., Türkiye’nin Kalkınması ve İktisadî Devlet Teşekkülleri, Damla Yayınları, İstanbul, 1978
Ahmet Davutoğlu, Prof. Dr., Stratejik Derinlik - Türkiye’nin Uluslararası Konumu, 68. Baskı, Küre Yayınları, İstanbul, 2011
Alan Fisher, Kırım Tatarları, Çeviren: Eşref B. Özbilen, Selenge Yayınları, İstanbul, 2009
Alan Parmer, 1853-1856 Kırım Savaşı ve Modern Avrupa’nın Doğuşu, Türkçesi: Meral Gaspıralı, Sabah Kitapları İstanbul, 1999.
Aleksandr Keresnki, Kerenski ve Rus İhtilâli, Çeviren: Rasih Güran, Ağaoğlu Yayınevi, İstanbul, 1967.
Ali Polat, Üç Bin Yıllık Birikim, Enes Matbaacılık, İstanbul, 2006.
Aram Andonyan, Balkan Savaşı, Çeviren: Zaven Biberyan, Aras Yayıncılık, İstanbul, 1999. Atlas Tarih Dergisi Özel Sayısı, “100. Yılında Balkan Savaşları”, Sayı: 16, 2012.
Aziz Kaylan, “Tarihimizin Unutulan Olayı Kırım Savaşı (1853-1856)”, Milliyet Yayınları, İstanbul, 1975.
Boris Pasternak, Doktor Jivago, Cem Yayınevi, İstanbul, 2011.
Burhan Belge, İkinci Dünya Savaşı - Radyo Konferansları, Başnur Matbaası, Ankara, 1970.
E. H. Carr, Sovyet Rusya Tarihi, Bolşevik Devrimi 1917 - 1923, 3 Cilt, Ceviren: Orhan Suda, Metis Yayınları, İstanbul, 1979.
Emel Akal, Milli Mücadelenin Başlangıcında Mustafa Kemal, İttihat Terakki ve Bolşevizm, İletişim Yayınları, İstanbul, 2012.
Erdal Güven, “Stalin-Troçki Mücadelesi”, Atlas Tarih Dergisi, Sayı: 18, Şubat-Mart 2013.
Ernest Hemingway, İşgal İstanbul’u ve İki Dünya Savaşı’ndan Mektuplar, Türkçesi: M. Ali Kayabal, Milliyet Yayınları, İstanbul, 1970.
Fahir Armaoğlu, Prof. Dr., 20. Yüzyıl Siyasi Tarihi, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, Ankara, 1983.
Ferénc Feher - Helles Ágnes, Doğu Avrupa Devrimleri, Derleyip Çeviren: Tarık Demirkan, Yapı Kredi Yayınları, İstanbul, 1995.
Fevzi Çakmak, Batı Rumeli’yi Nasıl Kaybettik?, Yayına Hazırlayan: Ahmet Tetik, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, İstanbul, 2012.
Hayrettin Bey, Kırım Harbi, Yayına Hazırlayan: Şemsettin Kutlu, Tercüman 1001 Temel Eser, İstanbul.
Henrik Eberle-Matthias Uhl, Hitler Kitabı, Çeviren: Mustafa Tüzel, NTV Yayınları, İstanbul, 2009.
Hulûsi Turgut, Adriyatik’ten Çin Seddi’ne Avrasya ve Demirel, II. Cilt, ABC Yayınları, İstanbul, 2002. Demirel’in Dünyası, ABC Yayınları, İstanbul, 1992.
İlhan Ayverdi, Misalli Büyük Türkçe Sözlük, 3 Cilt, Kubbealtı Yayınları, İstanbul, 2006.
İlhan Bardakçı, Bir İmparatorluk Yağması - Balkan Bozgunu ve I. Dünya Harbi, 3. Baskı, Ajans-Türk Yayınları, Ankara.
İlhan Tekeli-Selim İlkin, 1929 Dünya Buhranında Türkiye’nin İktisadi Politika Arayışları, Orta Doğu Teknik Üniversitesi, Ankara, 1977.
İsmail Soysal, Soğuk Savaş Dönemi ve Türkiye - Olaylar Kronolojisi (1945-1975), İsis Yayımcılık, İstanbul, 1997.
İsmet İnönü, Hatıralar, 2. Kitap, Bilgi Yayınevi, Ankara, 1987.
Jak Deleon, Beyoğlu’nda Beyaz Ruslar, Remzi Kitabevi, İstanbul, 2003.
Kâmuran Gürün, Türk-Sovyet İlişkileri (1920-1953), Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara, 1991.
Kâzım Karabekir, Ankara’da Savaş Rüzgarları, II. Dünya Savaşı - CHP Grup Tartışmaları, Emre Yayınları, İstanbul, 1994.
Kemal Çapraz, Sürgünde Yeşeren Vatan Kırım, Turan Yayıncılık, İstanbul, 1995.
Kerem Çalışkan, 100 Yılın Rövanşı, Caretta Yayınları, İstanbul, 2012. Kütahya Lisesi 100. Yıl Albümü (1890-1990), Ekspres Matbaası, Kütahya, 1990.
Leon Troçki, Balkan Savaşları, Çeviren: Tansel Güney, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, İstanbul, 2012.
Lev Tolstoy, Sivastopol 1855, Türkçesi: E. Nermi, Gün Yayınları, İstanbul, 1966.
Liddell Hart, II. Dünya Savaşı Tarihi, 1. ve 2. Cilt, Çeviren: Kerim Bağrıaçık, Yapı Kredi Yayınları, İstanbul, 1999.
Mehmet Arif Demirer, Demokrat Parti ve Tarım, Demokrat Parti 60.Yıl Kitapları No:5, Ankara, 2006. Demokrat Parti’nin Yatırımları, Demokratlar Kulübü Yayınları, Ankara, 2006. 6 Eylül 1955 Olaylarına 50.Yılda Yeni Bakış, Demokratlar Kulübü Yayınları, Ankara, 2006.
Mehmet Maksudoğlu, Prof. Dr., Kırım Türkleri, Ensar Neşriyat, İstanbul, 2009.
Mert Toker-Ceyhun Arca, Alman’ın Mehmetçikleri, Cinius Yayınları, İstanbul, 2012.
Nadir Devlet, Prof. Dr., İsmail Gaspıralı, Başlık Yayın Grubu, İstanbul, 2011.
Necip Fazıl Kısakürek, Çile, Yapı Kredi Kültür Yayınları, İstanbul, 2005.
Olaf Caroe, Sir, Sovyet İmparatorluğu, 2 Cilt, Tercüme: Zerhan Yüksel, Tercüman 1001 Eser, İstanbul.
Onur Öymen, Silahsız Savaş, Remzi Kitabevi, İstanbul, 2002.
Orlando Figes, Kırım - Son Haçlı Seferi, Çeviren: Nurettin Elhüseyni, Yapı Kredi Yayınları, İstanbul, 2012.
Ömer Sami Coşar, Troçki İstanbul’da, Kitaş Yayınları, İstanbul, 1969.
Özcan Pehlivanoğlu, Yeniden Merhaba Rumeli, Ufuk Ötesi Yayınları, İstanbul, 2008.
Philip S. Jowett, Balkan Harpleri’nde Ordular 1912-13, Çeviren: Emir Yener, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, İstanbul, 2012.
Safiye Erol, Ülker Fırtınası, Kubbealtı Neşriyatı, İstanbul, 2010.
Şevket Rado, Hayat Böyledir, Doğan Kardeş Yayınları, İstanbul, 1966.
Sâmiha Ayverdi, Türk-Rus Münasebetleri ve Muharebeleri, Turan Neşriyat Yurdu, İstanbul, 1970.
Serge A. Zenkovsky, Prof. Dr., Rusya’da Pan-Türkizm ve Müslümanlık, Çeviren: Prof. Dr. İzzet Kantemir, Üçdal Neşriyatı, İstanbul, 1983.
Süheyl Gürbaşkan, Bir Reklâmcı Aranıyor, İstanbul Reklâm Yayınları, İstanbul, 1980
Süleyman Demirel, Bir Ömür Suyun Peşinde, 2 Cilt, (2. Baskı) ABC Medya Ajansı Yayınları, İstanbul, 2006.
Stefan Zweig, Yıldızın Parladığı Anlar, Çeviren: Burhan Arpad, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, İstanbul, 1997.
Stefanos Yerasimos, Türk-Sovyet İlişkileri, Ekim Devrimi’nden Milli Mücadeleye, Gözlem Yayınları, İstanbul, 1979.
Stephane Lauzanne, Balkan Acıları, Kastaş Yayınları, İstanbul, 1990.
Taha Akyol, Rumeli’ye Elveda, Doğan Kitap, İstanbul, 2013.
Yahya Sezai Tezel, Cumhuriyet Döneminin İktisadi Tarihi 1923-1950, Tarih Vakfı Yurt Yayınları, İstanbul, 1994.
Yaşar Kalafat, Dr., Kırım-Kuzey Kafkasya Sosyal Antropoloji Araştırmaları, ASAM Avrasya Stratejik Araştırmalar Merkezi Yayınları, Ankara, 1999.
Yılmaz Öztuna, Rumeli Kaybımız - 93 ve Balkan Savaşları, Ötüken Neşriyat, İstanbul, 1990. Osmanlı Devleti Tarihi, Faisal Finans Kurumu Yayını, İstanbul, 1986.
A
Abdurrahman (Sabri Ülker’in ağabeyi) 68, 317
Abdülhamid II., Padişah 51, 56, 58-60, 107, 565, 566
Abdülmecid, Padişah 51
Ablum, Mahir 163, 641, 642
Acar, Mustafa 613, 614, 633, 717
Acıman, Eli 525
Ağca, Mehmet Ali 426
Ahmet Ziya Bey (Sabri Ülker’in dayısı) 59, 102, 125-128, 131
Akbulut, Ziyaeddin 616-617
Akın, Kenan 514, 515
Aksoy, Temel 253
Aktin, Edip 679
Akyol, Taha 683, 691, 693, 722
Akzambak, Mehmet 376
Al-Bunnia, Haj Abdul ahab 480, 715
Aleko Usta 204
Allen, Melvin C. 310, 311
Ali Haydar Efendi 222-223
Altıntak, Hüseyin 204, 595
Arın, Suat 628
Arıkan, Tevfik 633, 634, 719
Arısan, Mehmet 162
Aslan, Yusuf 377
Astan, Şener 585, 628, 629
Ataseven, Asaf 465, 466, 530, 661
Ataseven, Gülsen 465, 466
Ateş, Orhan 559, 560
Atatür, Pervin 172
Atatürk, Mustafa Kemal 107, 108, 113, 114, 123, 146, 147, 154, 158, 168, 172, 267, 314, 365, 378, 554
Avcu, İbrahim 209
Aydemir, Talat 332
Aydıner, Atilla 620
Ayvazovski, İvan 51
B
Bacacı, İsmail 418
Balcı, Şükrü 370, 394, 395, 548
Balzac, Honor± de 55
Bahçeli, Devlet 32
Barnes, Harry 301
Başar, Şükûfe Nihal 154, 223
Başaran, Mustafa 360, 361
Bayar, Celal 167, 211, 268, 332, 347
Baykal, Deniz 30
Bayraktar, Gülizar 249-251
Bayram, Mahmut 667
Benekay, Yahya 226, 228
Berker, Şinasi Nahit 349
Berkman, Münir Müeyyed 154, 158
Berksan, Betül (Asım Ülker’in kızı) 240, 290, 465-467, 669
Berksan, Faruk 116, 240, 259, 349, 351, 352, 354, 355, 357- 360, 362, 368, 369, 371, 387, 400, 405, 415, 460, 486, 487, 533, 534, 592, 602, 636, 707
Berksan, Selçuk 58, 79-81, 91, 101, 109, 116, 118, 119, 127, 139, 142, 173, 181, 200, 201, 203, 205, 240, 257-260, 262, 263, 285, 311, 314, 315, 336, 337, 350-352, 354, 359, 369, 370, 373, 376, 382, 383, 385, 387, 399, 401, 405, 415, 434, 448, 449, 484, 494, 702
Besler, Doğan 143
Besler, Fehmi 143
Besler, Sami 141, 170
Beyatlı, Yahya Kemal 122, 172, 555
Beykont, Zeki 159, 160, 162
Biliközen, tıf 362
Bodur, İbrahim 321, 323, 325
Bolak, Aydın 325
Bonaparte, Napolyon 156, 213, 301
Boran, Behice 426
Bölükbaşı, Rıza Tevfik 157
Budak, Rıdvan 418, 419, 424
Buzbaş, Necdet 403, 404, 430, 536, 538, 539
Büyük, Gürol 445
Büyükanıt, Yaşar 550
C
Cansen, Ege 463
Cengiz Han 40, 41
Ceyhun, Ekrem 689
Churchill, Winston 43, 44, 193, 301
Cibran, Halil 89, 137, 701
Cilasun, Zafer 346
Clay, Muhammed Ali 646
Commer, Robert 346
Coşkun, Ali 564
Ç
Çağlayangil, İhsan Sabri 519
Çalı, Kurt Seyit 84-86, 90, 91, 94, 110, 114, 119, 120, 185, 226-228, 231, 232
Çalı, Nuriye 231
Çakır, Erden 636
Çamlıbel, Faruk Nafiz 153
Çanakçı, Fuat 340, 341, 585, 592, 594, 679
Çanakçı, Suat 594
Çar Nikolay 107, 120
Çehov, Anton 51
Çelebi, Bünyamin 531
Çelebi, Süleyman 418-421
Çelebi, Ümit 513, 514, 521, 522, 530, 542
Çeliktürk, Kadir 601
Çetiner, Ömer 614, 615, 617
Çiçek, Cemil 19
Çiller, Tansu 554
Çizmecioğlu, Abdullah 172
Çizmecioğlu, Mustafa 172
Çorapçı, Bülent 320-322, 325, 548
D
Dağcı, Cengiz 51
Dağyar, Faruk 590, 591, 634
Damat Ferit Paşa 108
Davis, William Hersey 319
Davutoğlu, Ahmet 104, 105, 350, 412, 413, 443, 451, 661
Davutoğlu, Sare 104
Demirel, Süleyman 24, 45, 46, 175, 304, 333-335, 345, 364, 378, 417, 424-426, 428, 519, 520, 548, 554, 580, 626
Demirel, Turgay 580, 581
Denizci, Süheyl 265, 695, 697
Denktaş, Rauf 425
Devletof Süleymanoğlu, Dilaver 116, 117
Dinçsoy, Ahmet 207, 208
Dinçsoy, Hamdi 141, 353
Dinçsoy, Hayri 208
Dinçsoy, İsmet 207
Dinçerler, Vehbi 165
Doğan, Ali 571, 572, 576
Durmaz, Hilmi 539, 585, 596, 597
Duruel, Hasan 617
Düzenli, Samime 179
E
Ecevit, Bülent 346, 376-378, 384, 392, 425, 428, 519, 520, 551
Ecevit, Rahşan 520
Eczacıbaşı, Nejat 609
Ecirzade, Mustafa Avni 171
Edison, Thomas 301
Eflatun (Platon) 146, 151
El Mutavva, Abdullah 305
Elrom, Efraim 365
Emiroğlu, Metin 409, 410
Engin, Kemal 153
Erbakan, Necmettin 175, 347, 364, 365, 376, 378, 424, 519, 549, 551, 554, 618
Erbuğ, Orhan 384, 385
Erdem, Ercan 384, 385
Erdoğan, Recep Tayyip 22, 618, 619, 622, 623, 690
Erez, Mesut 163, 641
Erkunt, Mümin 338, 339
Eroğlu, Mehmet Ali 609, 611
Erim, Nihat 364, 365, 377, 519
Erol, Safiye 199, 200
Erozan, Celal Sahir 154
Ersoy, Mehmet Akif 66
Ertan, Yüksel 521-524
Esen, Fikret 214, 215
Esener, Ali Fethi 520
Eşref Sabit 154
Evren, Kenan 425, 426, 519, 520
Eyüboğlu, Bedri Rahmi 122
F
Fahreddin (Türkkan) Paşa 106
Fatih Sultan Mehmed, Padişah 41, 197
Feyzioğlu, Turhan 424, 426
G
Gamsız, Nuri 265, 695, 697
Gaspıralı, İsmail Bey 42, 43, 45
Gates, Bill 691
Gazioğlu, Şaban 321
General Wrangel 120, 124
Genç, Faruk 265
Gezmiş, Deniz 377
Goethe, Johann Wolfgang von 71, 169
Goldenberg, Emil 679
Gomez, Heinz 264
Gök, Adem 178
Gök, Süleyman 178
Gökçen, Sabiha 114
Gökbörü Kançal, Fikri 110
Gökyiğit, Nihat 313, 567
Gövsa, İbrahim Alâaddin 154, 158
Gözde, Yurdakul 422
Gül, Abdullah 15
Gülen, Fethullah 550
Gümüşpala, Ragıp 332
Günay, Yüksel 583, 584
Güneş, Hüseyin 566, 600
Güney, Eflatun Cem 151
Gürbaşkan, Süheyl 521
Gürcan, Tarık 265
Gürel, Halit 139, 144, 450
Gürsel, Cemal 332, 345
Güzelses, Celal 217
H
Hacı Bekirzade Ali Muhiddin 171
Hacı Geray Han 41
Hacı İslam Efendi (Sabri Ülker’in babası) 17, 39, 52, 53, 57-62, 64-69, 71, 73, 76, 79-81, 83, 86, 87, 89, 91-94, 96, 97, 106, 110, 113, 114- 116, 118, 119, 122, 125- 128, 131, 134, 135, 138-140, 141, 171, 185, 207, 208, 223, 230, 235-237, 239-241, 248, 255, 316, 317, 681, 711, 712
Hacı Sayid 171
Hafız Numan Efendi (Sabri Ülker’in dedesi) 61, 64, 67, 68
Hafız Rıza Bey (Sabri Ülker’in dayısı) 102
Hanife Hanım 223
Hasan Efendi (Sabri Ülker’in dedesi) 52, 55, 58, 59, 62, 681
Hassan, Rıfat 308, 309
Hatemi, Nadir 273
Hatice Gülsüm Hanım (Sabri Ülker’in babaannesi) 52, 55, 62
Haşim, Ahmet 153, 156
Hitler, Adolf 159, 184, 185, 189, 210, 214, 225, 229
Hugo, Victor 555
Humeyni, Ayetullah 426
Hz. Ali 393, 394
Hz. Muhammed 106, 137
I
Ilıcak, Kemal 514
Işık, Murat 110
İ
İbrahim, Veli 90, 91
İman, Ahmet 417
İman, Avni 220, 277, 401, 402
İman, Mehmet 238
İman, Muharrem 222, 275, 639
İman, Sabiha 116, 190, 236, 273, 275
İnam, Orhan 359
İnan, Hüseyin 377
İnönü, Erdal 554
İnönü, İsmet 114, 167, 168, 193, 194, 211, 332, 333, 347, 364, 377, 378
İnönü, Mevhibe 114
İpekçi, Abdi 426
İsmail Hakkı (Sabri Ülker’in ağabeyi) 68, 91, 317, 557
İzzet Melih 159
J
Jankoviç, Jean Paul 679
Jobs, Steve 691
Johnson, Lyndon B. 310, 345
K
Kâmil Paşa 565
Kamu, Kemalettin 154
Kanatlı, Firuz 349, 350, 683, 685, 688
Kantarcı, Hayrullah 630
Kantarcı, Tekin 630, 631
Kantarcızade Hacı Ömer 172
Karaağaçlı, Hacı Mustafaoğlu Süleyman 172
Karabulut, Orhan 179, 180, 181
Karaca, Kadri 263
Karaca, Yunis 568
Karadayı, İsmail Hakkı 557
Karadeniz, Yılmaz 224
Karataş, Ayfer 299
Karpat, Kemal 692
Kasım, Ahmet 167
Katerina (Çariçe) 45
Kaufman, Aleander 302
Keçeci, Karpiç (Juri Georges Karpovitch) 172
Kent, Muhtar 697
Kerenski, Aleksandr 107
Kırımlı, Ahmet İhsan 324
Kırımoğlu (CemiloğluԜ) Mustafa 46-48
Kısakürek, Necip Fazıl 154, 155, 677
Kibritçioğlu, Ahmet 597
Kocabıyık, Asım 533
Koç, Vehbi 172, 254, 305, 321, 603, 605, 687
Koçu, Reşat Ekrem 179
Kohen, Hayim 219, 220, 222, 224, 225, 255
Konfüçyüs 169
Koraltan, Refik 211
Koru, Naci 566
Korutürk, Fahri 376, 378, 425, 426, 519
Koryürek, Enis Behiç 154
Köprülü, Fuat 211
Kösdağ, Mehmet 130, 319
Kubayev, Memet 86, 91
Kumak, Mehmet Gafur 172
Kurt Mehmet (Sabri Ülker’in amcası) 55
Kuşçulu, Mahmut Mahir 330, 476, 477
Kuşçulu, Nuh 320, 321, 324, 327, 330, 331, 475, 476, 478
Küçükali, Tekin 406, 407, 569
L
La Bruy°re, Jean de 555
Lamartine, Alphonse de 109
Le Bon, Gustave 109
Lenin (Ulyanov), Vladimir İlyiç 79, 90, 96, 107, 122
M
Mahire (Sabri Ülker’in ablası) 61, 139, 317
Mardin, Yusuf 154
Mareşal Fevzi Çakmak 210
Marko Usta 170
Mar, Karl 90, 123
Mavituna, Abdurrahman 151, 167
Mehmet Turhan Bey 171
Melen, Ferit 378
Menderes, Adnan 211, 257, 265-268, 296, 332, 377, 522, 554
Menderes, Yüksel 377
Mercan, Kerami 607, 608
Mercan, Nedim 607
Mercan, Sami 607
Meriç, Cemil 240
Mesci, Haluk 521, 522, 525, 526
Morçay, Şükrü 496
N
Nahum, Hayim 203, 303
Nebioğlu, Kemal 380-382, 396, 417, 424
Neriman Teyze (apartman komşuları) 244
Nurettin Hoca 667
O
Oluç, Mehmet 585, 596, 598
Onnik Usta 208, 258
Orhon, Orhan Seyfi 154, 158
Ortaylı, İlber 45, 213
Osman Nuri Bey 171
Osmanoğlu, Abid 565
Ö
Öksüz, Fahri 588, 589, 679
Öner, Mualla 59, 72, 131, 199
Öner, Nihat 82, 102, 130, 132, 207
Ömer, Öner 679
Önsel, Vedat 425
Öz, Sebahattin 153
Özal, Turgut 165, 175, 327, 343, 346, 409-411, 520, 554, 689, 692
Özbek, Necip 615
Özcan, Gazanfer 447, 448
Özcan, Gönül Ülkü 447, 448
Özcan, Salih 304-307, 565, 566
Özdemir, Sadi 516, 517, 692
Özdemir, Nâzım 363
Özden, Yekta Güngör 561
Özdil, Yılmaz 683, 695, 697
Özdöner, Fazıl 615
Özel, Mustafa 144, 145, 176, 475, 522, 535
Özgü, Cemal 181
Özgü, Cemile 181
Özgün, Talât 215, 216, 218
Özhun, Kayhan 475
Özilhan, Tuncay 471-473, 475, 477, 577
Özokur, Ahmet 104, 617, 643, 660, 661, 669
Özokur (Ülker) Ahsen 36, 38, 76, 95, 97, 100-104, 118, 133, 145, 162, 166, 200, 222, 235, 237, 240-243, 246, 249- 251, 270, 275, 280, 281, 283- 285-292, 316, 354, 372, 387, 388, 462, 468, 484, 542, 645, 649, 678, 679, 681, 712
Özokur, Alanur 660
Özokur, Ayşe Senem 660
Özokur, Beyhan 660
Özokur, Kerem 660
Özokur, Nur Vera 669
Özokur, Orhan 104, 354-356, 363, 380, 381, 441, 475, 489, 491, 492, 536, 540, 575, 578, 661
Özokur, Ömer 643, 652, 653, 660
Özokur, (Davutoğlu) Sefure 104, 661, 669
Özokur, Yusuf İhsan 669
P
Page, Larry 691
Pandeli Usta 201
Pasternak, Boris 52, 77
Peker, Alptekin 680
Polatkan, Hasan 332, 554
Puşkin, Aleksandr Sergeyeviç 51
R
Rado, Şevket 269, 270, 281, 555
Rakiros, Parasko 183, 203, 205
Rasputin, Grigori 107
Recaizâde Ekrem 153
Richepin, Jean 154
Roosevelt, Franklin 43, 44
S
Sabancı, Hacı Ömer 685, 688
Sabancı, Sakıp 562, 685, 688
Sadık Rifat Paşa 692
Saharov, Andrey 47
Said Şamil 565
Sancar, Semih 426
Saracoğlu, Şükrü 177, 193, 194, 205
Sazak, Gün 519
Selışık, Selahattin 214, 215
Sepet, Rıza 594, 625, 626, 679
Seyit Ömer, (Sabri Ülker’in amcası) 55, 101
Sezer, Adem 167, 504
Sezgin, İsmet 26, 557, 558
Sıdıka Hanım (Sabri Ülker’in ablası)
Simavi, Sedat 233
Socrates 69, 316
Songar, Ayhan 564
Sökmen, Tayfur 519
Sözen, Reşat 618, 619
Sözer, Vural 521
Sultan Aziz, Padişah 692
Sultan Reşad, Padişah 87
Sunay, Cevdet 345, 364, 365, 377
Sükan, Faruk 426
Stalin, Jozef 43-45, 47, 50-52, 80, 90, 114, 122, 123, 185, 240, 288
Ş
Şahabettin, Cenap 156
Şakire Hanım, (Sabri Ülker’in annesi) 55, 61, 65, 67, 68, 76, 78, 81, 82, 91, 93, 102, 114, 125, 126, 136, 138, 171, 205, 237, 239, 240, 241, 291, 316, 317, 711, 713
Şapolyo, Enver Behnan 172
Şendal, Yusuf 172
Şentürk, Aziz 167
Şentürk, Kemal 585, 603, 605, 628
Şentürk, Namık Kemal 376
Şerif Hüseyin Paşa 106
Şeyh Şamil 565
Şişmanoğlu, Abdullah 278
T
Tağmaç, Memduh 346, 364
Tamer, Zekirriya 162
Taviloğlu, Mustafa 244
Tecer, Ahmet Kutsi 154
Tolga, İzmir 521, 522, 526-528
Topbaş, Mustafa 120
Topbaş, Sabahattin 321, 327, 328
Tosunzade, Abdurrahman 172
Troçki, Leon 66, 122-124
Tunagür, Yaşar 304
Tuncer, Kenan 170, 178
Turanoğlu, M. Uluğ 154
Turhan, Mediha 172
Tuğ, Salih 533, 534, 568
Tural, Cemal 346
Türkeş, Alparslan 210, 406, 407, 424, 519, 520, 551, 554, 592, 594
Türel, Yusuf 321
U
Uğur, Hasan 327, 328
Uğurses, Zihni 594, 596, 636, 637, 679
Ulaş, Fahrettin 321
Unakıtan, Kemal 110
Uras, Güngör 683, 689, 690, 692
Uşaklı, Ömer Bedrettin 154
Ü
Ülken, Aydın 526
Ülker, Ahmet Asım 58, 64, 68, 76, 79-82, 85, 91, 92, 99, 101, 115, 116, 118, 126-128, 131- 133, 135, 139, 141-143, 169- 179, 181-185, 197-199, 201- 205, 207, 208, 214, 221, 230, 231, 239-241, 247-249, 252- 255, 256, 258, 259, 261, 272, 303, 307, 316, 319, 320, 326, 335, 351, 352, 354, 357, 387, 397, 405, 414, 415, 417, 437, 444, 483-485, 487-489, 491, 500, 505, 522, 587, 590, 591, 593, 594, 601, 607-609, 631, 640, 662, 681, 685, 686, 699, 701, 710-713
Ülker, Ali (Ahsen Özokur’un oğlu) 83, 103, 274, 277, 293, 396, 397, 484, 533, 534, 536, 538, 539, 568, 576, 643, 646, 647, 652
Ülker, Ali (Sabri Ülker’in oğlu) 35, 36, 235, 237-239, 241, 242, 246, 269, 270-279, 292
Ülker (Ataseven), Betül 240, 290, 465-467, 669
Ülker, Fatih 643, 669, 674
Ülker, Fatma 117, 190, 652
Ülker, Güzide (İman) 76, 130, 220, 222, 235-237, 248-251, 258, 259, 269, 270, 280, 292, 316, 319, 387, 388, 401, 465- 467, 469, 551, 591, 617, 645, 670, 675, 677, 678, 682, 712, 713
Ülker, İbrahim 652
Ülker, Meryem 652
Ülker, Murat 36, 38, 59, 60, 62, 69, 109, 111, 113, 115, 118, 165, 213, 219, 240, 245-248, 253, 255, 271, 276, 280, 292, 300, 344, 373, 375, 387, 395, 398, 418-420, 424, 437, 440, 442-444, 456, 462, 466, 469, 489, 491, 492, 503, 532, 535, 536, 539-544, 547, 556, 557, 559, 570, 575, 605, 645, 669, 673, 692, 699, 701, 704, 707, 710, 713
Ülker, Mustafa 643, 669, 670, 673
Ülker, Rahmi 217
Ülker, Yahya 618, 643, 669, 670, 677
Ülker, Zehra 174, 230
Ülker, Zeynep 652
Ülkücü, Aydın 437
Ürgüplü, Suat Hayri 333, 377
V
Vahideddin, Padişah 107
W
Wiederkehr, George 475, 479
Y
Yalçın, Süleyman 564
Yalçıntaş, Nevzat 120, 129, 130, 142, 555, 562, 563
Yaramanoğlu, Hüdai 447, 661
Yavuzer, Haluk 270, 433-435, 441, 443
Yazıcı, Kâmil 327-329, 472
Yazıcı, Osman 475
Yelmen, Hasan 326
Yener, Faruk 265
Yıldız, Ziya 164, 166, 341, 342, 639
Yılmaz, Mesut 554
Yozgat, Hasan 343, 595, 679
Yöntem, Ali Canip 154
Yusuf Ziya 153, 171
Yusuf Ziya Bey (şekerci) 171
Yurdagül, Metin 38, 499, 500, 501, 509, 510, 512, 514, 567
Yurdakul, Mehmet Emin 210
Yurdoğlu, Lebit Fehmi 154
Yüceses, Fethi 192
Yüceses, Hamiyet 178, 192
Yücesoy, Ekrem Şevket 560, 561
Yüksel, İsmet 51
Z
Zaim, Sabahattin 321
Zorlu, Fatin Rüştü 332, 554
Zweig, Stefan 197