Sabri Ülker, görevi şu sözlerle devrediyordu: “Murat; yerinden kalk, buraya otur!..”

1944’ten 2000’e kadar tam 56 yıl Ülker şirketini fiilen yöneten Sabri Ülker, hem yaşı hem de sağlık sorunları nedeniyle görevini devretmeye hazırlanıyordu. Devir, Ülker’in ünlü icra kurulu toplantılarından birinde gerçekleşecekti. Yeni Başkan Murat Ülker’di...

1988-1996 yılları arasında Sabri Ülker’in danışmanlığını yapan Dr. Mustafa Özel, görev döneminde, hem Ülker’in hem de iştiraki olan şirketlerin yönetim toplantılarını izleyerek, gözlemlerini “Ülker Modeli Toplantı” başlığıyla kaleme almış.

Yazar ve akademisyen Dr. Özel, “Ülker Modeli Toplantı”ları anlatırken, şirketlerin de bir yönüyle çocuk olduğunu ifade ediyor ve “Onun da kazanç dilini öğrenmesi gerekir” diyor.

Dr. Özel, şirketleri de konuşma alışkanlıklarına göre üç gruba ayırıyor: Ketum, geveze ve arif şirketler...

Özel’in şirketleri büyüteç altına alan yazısı şöyle devam ediyor:

Her şirket bir yönüyle çocuktur. Onun da “kazanç” dilini öğrenmesi gerekir. Kazancın anahtarı, şirketiçi iletişimdir. Kendisiyle konuşamayan, başkasıyla konuşamaz.

Şirketleri konuşma alışkanlıklarına göre üç gruba ayırmamızın doğru olacağını düşünüyorum: Ketum, geveze ve arif şirketler.

Ketum, yani ağzı sıkı şirketlerde sadece patron konuşur, başka herkes susar ve onaylar. Geveze şirketler Salı Pazarı gibidir; her kafadan bir ses çıkar. Organizasyon yön bilincini ve kumanda birliğini kaybeder.

Arif şirketler ise, arif insanlar gibidir: Nerede, ne zaman, nasıl konuşacaklarını bilirler.

Şirketler birer koalisyondur. Koalisyonun ortakları (daha doğrusu, yarardaşları) kimlerdir? Hissedarlar, yönetici ve çalışanlar, müşteriler, tedarikçiler ve toplum.  İlk üçüne odaklanırsak, bir şirkette hissedarların, yöneticiler ve çalışanlar ile müşterilerin nasıl, nerede, ne zaman konuşacaklarının çok ciddi bir mesele olarak karşımıza çıktığını görürüz.

Her zaman ve her yerde konuşma hakkı olan ve zaten fiilen konuşmakta olan tek koalisyon ortağı, müşteridir. Çalışanların gerçek patronu odur. Maaşımızı muhasebeciden değil, müşteriden alırız!55

Orhan Özokur: “Çarşamba toplantıları, akademi gibiydi”

Ülker Modeli Toplantılar’ın en tipik örneği, Ülker’deki “Çarşamba toplantıları” adı verilen imalat toplantısıydı.

Kurum içi bir toplantı olan Çarşamba Toplantıları, çok sıkı bir disiplin içinde yürütülür, bu arada fotoğraf çekilmesine dahi izin verilmezdi. Söz konusu toplantıları, uzun yıllar Sabri Ülker, başkan masasına oturarak yönetecekti.

Ülker’de kardeşlerin ortaklığı sona erince, hem Murat Ülker’e, hem de Orhan Özokur’a “genel müdür”lük sıfatları verilmişti.

Çarşamba toplantılarında, sadece Ülker şirketi ve “Ülker” markalı ürünlerin imalat ve satışıyla ilgili iştiraklerinin faaliyetleri görüşülürdü.

Ülker Şirketler Topluluğu, 13 Kasım 1989 tarihinde kurulan “Yıldız Holding”in çatısı altında toplandı. Sabri Ülker, görevden ayrılıncaya kadar bu holdingin başkanlığını üstlenecekti.

İcra Kurulu ise, Yıldız Holding ve iştiraklerinin tepe organıydı. 2000 Nisan ayında kurulan İcra Kurulunun başında Murat Ülker bulunuyor, Orhan Özokur da Başkan Yardımcılığı görevini yürütüyordu.

Orhan Özokur, çarşamba toplantılarını “akademi”ye benzetiyor, Ali Ülker de, “çok disiplinliydi” tanımlaması yapıyor.

Şimdi, nostaljik bir seyahate çıkıp, Ülker’in Topkapı’daki tesislerine gidelim ve Sabri Ülker’in başkanlığında yürütülen bu müzakereleri, Orhan Özokur’dan başlayarak, sırasıyla dönemin tanıkları Necdet Buzbaş, Ali Ülker ve Murat Ülker’den dinleyelim:

Topkapı’da, her hafta çarşamba günleri müdürler toplantısı yapılırdı. Toplantı günü mümkün mertebe mazeret ileri sürülmez, toplantıya katılacak tüm görevliler Sabri Bey’in huzurunda hazır bulunurlardı.

Çarşamba toplantılarının havası, ev hayatımıza da yansırdı. Aile fertlerimiz, o gün için bizden özel talepte bulunmadıkları gibi, toplantının verimli ve başarılı geçmesi için bizlere moral destek de verirlerdi.

Ülker Şirketler Topluluğu, 13 Kasım 1989 tarihinde kurulan Yıldız Holding’in çatısı altında yeniden yapılandı. Holding başkanlığını önce Sabri Ülker yürüttü, daha sonra görevi oğlu Murat Ülker’e devretti. Fotoğrafta, Yıldız Holding’in Çamlıca’daki merkez binası görülüyor

Çarşamba Toplantıları, Sabri Bey’in başkanlığında açılır, toplantıya katılan tüm görevliler, faaliyetlerini anlatır, bir sonraki dönemde yapacakları hizmetler için hazırladıkları projelerini sunarlardı. Toplantının amacı, akılcı yöntemlerle huzur ve mutluluk içerisinde üretimi ve pazarlamayı artırma amacını taşırdı.

Sabri Bey, demokrat bir yöneticiydi. Toplantıya katılan tüm görevlilere fazlasıyla söz hakkı verir, kararların ortaklaşa karşılıklı rıza ve akıl düzeninde alınmasını sağlardı.

Şüphesiz, bu toplantıların son konuşmacısı ve yol göstericisi, yine Sabri Bey olurdu. Karar alınmadan önce, herkes Sabri Bey’i can kulağıyla dinler, onun gösterdiği istikamette alınacak kararların, şirketi başarıya götüreceğine inanırdı. Sabri Bey, konuşmasında, hem toplantıdan edindiği izlenimleri, hem de kişisel birikimlerini kaynaştırır ve bir senteze ulaşırdı. Bu sentez, Ülker Grubu’nun bir bakıma kısa ve uzun vadede yol haritası olurdu.

Ülker Grubu’nda Sabri Bey’in kurumsallaştırdığı kurallar, kendisinden sonra gelen yöneticiler tarafından da benimsendi ve aynen uygulandı. Sabri Bey’den sonra, Çarşamba Toplantıları bir süre benim başkanlığımda yürütüldü, ardından da Ali Ülker nöbeti devralarak, aynı yol haritasını izledi. Dolayısıyla, bugün ulaştığımız sonuç elde edildi.

Ülker Grubu’nun Müdürler Toplantısı, iş idaresi bakımından çok büyük önem arz eder. Çünkü, Sabri Bey’in yerleştirdiği yöntemle gerçekleşen bu toplantılarda modern iş idaresinin bütün gerekleri yerine getirilir. Sadece üretim ve pazarlama konuşulmaz, insan unsuruna da çok büyük önem verilir. Bu nedenle Sabri Bey, işyerinde “Önce insan” politikasını izlemiş, insandan verim elde edebilmek için onun mutlu ve umutlu olacağı ortamı oluşturmuştur.

Necdet Buzbaş: “Toplantı, mazeret tanımazdı”

Ülker fabrikalarının yönetiminde, “Çarşamba Toplantıları” çok önemliydi. O gün, imalat toplantısı yapılırdı. Toplantıya, Sabri Bey başkanlık eder, fabrika müdürlerinin yanı sıra, satış müdürü, teknik müdür, imalat müdürü ve satın alma müdürü de katılırdı.

Çarşamba Toplantıları’nda Sabri Bey, müşteri şikâyetlerine öncelik verirdi. Müşterilerden mektup, telefon ve faksla gelen şikâyetler, masaya konulur, tek tek incelenir ve şikâyet sahiplerine cevap mektupları hazırlanırdı.

Sabri Bey’in müşteri hassasiyetine hayrandım. Hiç unutmuyorum, bana Mersin’den bir şikâyet mektubu geldi. Şikâyeti, Sabri Bey’e intikal ettirdim. Sabri Bey, ertesi gün otobüse binerek, Mersin’e gitti, müşteriyle konuştu ve İstanbul’a döndü. Sabri Bey’in bu tavrı, olağanüstü bir hassasiyetti. Üstelik, o günün şartlarında İstanbul’dan Mersin’e otobüsle gitmek çok yorucu bir işti. Ama Sabri Bey, müşteri memnuniyeti uğruna, bunca yolu ve yorgunluğu göze almıştı. Çünkü Ülker şirketlerinin temeli, bu felsefe üzerine dayanıyordu.

Çarşamba toplantıları katılımcıları için, mazeret geçerli değildi. Toplantıya katılacak olan görevliler, öğleden önce saat 11’de toplantı salonunda hazır bulunurdu. Salona, telefon da bağlanmazdı.

Yine böyle bir toplantı günü, sekreter içeri girip, Sabri Bey’in kulağına bir şeyler söyledi. Aynı anda Sabri Bey bana baktı, başıyla işaret etti ve “Telefona bak” dedi. Gittim, telefondan, kızımın doğum haberini aldım. Tekrar salona döndüm, yerime oturdum. Sabri Bey, yanına çağırdı. “Hayırdır, telefondaki konu nedir?” diye sordu. Ben de kendisine, “Efendim, eşimi sabah doğum için hastaneye bırakmıştım. Bir kızım olmuş, onun haberini veriyorlar” dedim. Bunun üzerine Sabri Bey, babacan tavrıyla, “Yahu Necdet, sen niçin bu toplantıda duruyorsun? Haydi evladım, hanımının yanına git” dedi.

Ali Ülker: “Çarşamba Toplantıları çok disiplinliydi”

Sabri Bey için zamanın kıymeti çok büyüktü. Onun için, güne erken başlamak isterdi. Zamanı çok iyi kullanırdı. “Akşam erken yatmayı bilmeyen, sabah erken kalkmayı bilmez” derdi. Akşamın ilerleyen saatlerine kadar devam eden toplantılar olursa, bu toplantıların bitiminde konuklarını yolcu ederken, aynı sözü tekrarlardı.

Çocuk yaşımdan hatırlıyorum, hem fabrikada, hem de evlerimizde çarşamba günleri büyük önem arz ederdi. Sabri Bey, haftalık toplantısını çarşamba günleri yapar, bu toplantıların eve yansıması ailece hissedilirdi. 

Hiç unutmuyorum, dedem, babam Orhan Bey’e Çarşamba Toplantıları’nı hatırlatırken, şöyle latife yapardı: “Çarşamba günleri hasta olmayın, sizlerle uğraşamam, çünkü toplantımız var.”

Çarşamba Toplantıları’nın önemini ve işlevini, ilerleyen yaşımda, fabrikada aktif olarak çalışmaya başlayınca görecektim.

Fabrikadaki “Çarşamba Toplantıları”nın ajandası, bir gün önceden yayımlanır, açılış ve kapanış saatleri belirlenirdi. Toplantıya geç kalan görevliler, mazeretlerini sağlam bir bahaneyle arz ederlerdi. Toplantıya katılacak olanlar, genelde koştura koştura salona girer, gecikirlerse özür dilerlerdi. Doğrusu, Çarşamba Toplantıları rahat bir ortam değildi, çünkü çok disiplinliydi.

Zaman içinde şirket sayısının artışıyla birlikte toplantıların yoğunluğu da arttı. Daha önce de ifade ettiğim gibi Sabri Bey, bu toplantılara çok önem verirdi. Kısacası, toplantıya katılmamanın mazereti yok gibiydi. Ancak, Anadolu’dan İstanbul’a gelen bir bayi veya müşteri, istisna oluşturur, Sabri Bey o müşteriyle görüşmek için çok önem verdiği bu toplantıyı bir süre erteleyebilirdi.

90’lı yılların başında iki kardeş iş hayatında yolları ayırdıktan sonra, dedemde bir sağlık sorunu ortaya çıktı. Hareketleri ağırlaşmaya başladı. Yürüme sıkıntısı baş gösterdi. Sabri Bey’e “parkinsonizm” teşhisi konulmuştu. Bu, beyinden kaynaklanan bir rahatsızlık olduğu için, muhakemesinin gitgide zayıflayabileceğini hissediyor, iş hayatında yeni bir tercih kullanma yoluna yöneliyordu.

Sabri Bey, ağabeyi ile işini ayırdıktan sonra yeğenlerinin bazı konularda maddi sıkıntılara düşmeleri, bunun yanı sıra sahip oldukları şirketlerin hisselerini yurtdışına satmak zorunda kalışları, Sabri Bey’in sağlık durumunu etkileyen faktörlerdendi.

Sabri Bey, kararını vermişti. Şirketteki aktif görevini devredecekti. Burada bir tercih kullanmak durumundaydı. Damadı Orhan Özokur, uzun yıllar Sabri Bey’in sağ kolu olarak çalışmış, şirketlerin hem ticari sorumluluğunu, hem de satış sorumluluğunu üstlenmişti. Bunun yanı sıra, oğlu Murat Ülker de hem almış olduğu eğitim, hem yaşı, hem de çalışma temposu itibariyle her ortamda kendisini gösteriyordu. Ülker’in yıllardan beri Sabri Bey’in önderliğinde sürdürdüğü faaliyette, Murat Bey de üretim ağırlıklı sorumluluk üstlenmişti.

Sabri Bey’in bir adım geri çekilme kararı ortaya çıkınca, hem vâris, hem çalışma performansı, hem de yaşının genç olması nedeniyle Murat Bey biraz daha ön plana çıkıyordu.

2000 yılının 5 Nisan günü, mutat icra kurulu toplantılarından biri yapılmak üzereyken, Sabri Bey’in önemli bir duyurusu yayımlandı. Bu duyuruda, Murat Ülker’in, “Ülker Şirketler Grubu İcra Kurulu Başkanı” olduğu belirtiliyordu.

Murat Ülker: “Görevi devralırken şaşkınlık yaşadım”

Murat Ülker, Ülker Şirketler Topluluğu’nun şüphesiz tabii vârisiydi. Öğrencilik yıllarından itibaren bu aile şirketinde çeşitli kademelerde görev almış ve pişmişti.

İyi bir öğrenim gördü. Dünyayı tanıdı. Aslında göreve hazırdı, ama babasının gölgesinde çalışmaktan hiç de şikâyeti yoktu. Tabiat kanunları, nöbeti devralma zamanının geldiği işaretini veriyordu. Zaten, Sabri Bey o işareti çoktan almıştı. Ailesine hissettirmek istemiyordu, ama daima aklıyla hareket ettiği için bir icra kurulu toplantısında kararını açıklayacaktı.

Şimdi, Murat Ülker’den, “Şaşkınlık yaşadım” dediği o sahneyi dinleyelim:

2000 yılında, rutin icra kurulu toplantılarından birini daha yapıyorduk. Kurul üyeleri toplantı salonunda yerlerini almışlardı. Başkan Sabri Bey, önce her zamanki başkan koltuğuna oturdu. Beni de imalat, kalite ve teknik birimlerin sorumlusu olan ekibimle birlikte tam karşısına oturtmuştu. Çarşamba gününe denk gelen bu toplantı, tipik bir “tedarik zinciri” toplantısıydı.

Gündem maddelerine henüz geçilmemişti. Sabri Bey, bir anda yerinden kalktı ve bana hitaben şunları söyledi: “Murat, yerinden kalk, buraya otur.”

Bir an şaşırdım, ne yapacağımı bilemedim. Doğrusu, o gün ne söylediğimi de bugün hatırlayamıyorum. Sadece, babamın gözlerinin içine baktığımı söyleyebilirim. O şaşkınlığım sırasında, babam bana, bir defa daha “Buraya oturacaksın” talimatı vermiş, ardından da sözlerini şöyle sürdürmüştü:

“Artık ben, senin yerinde oturacağım. Bundan sonraki icra kurulu toplantılarından beni haberdar edersiniz. Toplantılara, arzu edersem gelebilirim. Sizleri dinlerim, bir isteğim olursa, onu da söylerim. Ama bundan sonra, burada sen oturacaksın...”

Ahsen Özokur: “Babam, panik halindeydi”

Sabri Ülker’in, görevi, oğlu Murat Ülker’e devri sırasında, ailede de sessiz bir heyecan yaşanıyordu. Yavaş yavaş fizik gücünü kaybettiğini hisseden Sabri Ülker, artık nöbet değişimi vaktinin geldiğine karar vermişti.

Kader, ağlarını örmüştü. Sabri Ülker’in görevini sürdürmesine yaşadığı sağlık sorunları izin vermiyordu.

Sabri Bey, evlatlarına olan düşkünlüğünü dile getirirken, onlara “Mümkün olsa da, ikinizi iki gözüme oturtsam” derdi. Bir iş toplantısında, reklamcı Ümit Çelebi’ye de, ömrünü hasretmiş olduğu Ülker için şunları söylemişti:

“Ülker, benim bir evladım. Dolayısıyla, benden sonra da devam etmesini, başarılı olmasını istiyorum.”

Sevgili babasının rahatsızlığından büyük üzüntü duyan Ahsen Özokur’un o günlerde sadece bir tesellisi vardı; o da, “üçüncü kardeş” konumundaki Ülker’in, çok sevdiği ve güvendiği biricik kardeşi Murat Ülker tarafından yönetilecek olmasıydı.

Ahsen Özokur, babası Sabri Ülker’in aktif iş hayatından çekilme kararı aldığı o günleri anlatıyor:

Murat, kardeşim olduğu için söylemiyorum, gerçekten babama layık bir evlat. O dönemde Murat, iş hayatında aktif çalışırken, babam bana da çalışma teklif etti. Babama, nezaket içinde, çalışamayacağımı söyledim. Öyle zannediyorum ki, o dönemde babam, yaşlılığın vermiş olduğu bir panik halindeydi. Yani, işlerin düzgün gidebilmesi için Murat’la benim el ele vermemizi arzu ediyordu.

Babam gibi annem de panik hali yaşıyordu. Bana, “Ahsen, keşke sen de erkek olsaydın. Bak, iki kardeş birlikte çalışırdınız. Ne iyi olurdu. Sen de Murat’a yardım ederdin” derdi.

Annem, bana çok düşkündü. Her an yanında olurdum. Annemin o düşüncesi üzerine, “Anneciğim, Allah böyle yaratmış. Böyle olmasında bir sıkıntı yok. Benim de şikâyetim söz konusu değil” derdim. Onun üzerine annem, “Senin çalışmanı isterdim, ama o zaman ben ne yapardım?” diyerek, yokluğumun kendisini etkileyeceği mesajını da verirdi.

Sabri Ülker’in başkanlığındaki Çarşamba Toplantıları, “çok özel” bir toplantı olduğu için, imalatın tüm sorunları en ince ayrıntısına kadar görüşülürdü. Toplantıya, önemli bir durum olmadıkça katılımcılar dışında hiçbir görevlinin girmesine izin verilmez, fotoğraf dahi çektirilmezdi. Yukarıdaki fotoğraf ise, 2000 yılı öncesinde bir bayi satış toplantısında çekilmiş. Bu toplantıda, Sabri Ülker’in solunda Murat Ülker ve Ali Ülker, sağında ise Hilmi Durmaz ve Necdet Buzbaş oturuyorlar.

55. Yeni Şafak gazetesi 10 Aralık 2006

Önceki
Hikaye
Sonraki
Hikaye