Kırımlı Devletler Ailesi’nin üçüncü kuşak temsilcilerinden Murat Ülker, ailenin 1929 yılında Türkiye’ye muhacir olarak gelmesinden yaklaşık 80 yıl sonra “tarihe yolculuk” yaptı. Dedesinin ve babasının yaşadığı köyü ve evleri aradı. Bu arada akrabalarıyla da buluştu.
Ünlü Fransız sosyolog Gustave Le Bon, milletlerin tarihini, çiçek bahçesine benzetir; sanatçıları da bu bahçedeki çiçekler olarak tanımlar. Aslında, sadece sanatçılar değil, tüm aileler o bahçedeki çiçekler gibidir. Önemli olan, onları koruyabilmek...
Şair Lamartine de aileyi anlatırken “Her aile bir tarihtir; hatta okumasını bilene göre, bir destandır” diyor.
Kırımlı Devletler Ailesi’nin Türkiye’deki üçüncü nesil temsilcilerinden Murat Ülker, ailelerinin dününü araştırmak, onların bu yarımadadaki yaşantılarını öğrenip, yeni bilgiler edinebilmek amacıyla zaman zaman ata yurduna gidiyor. Orada; dedesinden, ninesinden ve babasından kalan izleri tespit ediyor; bu sayede, anılar dağarcığını zenginleştiriyor.
Ülker’in derlediği hatıralar içinde, hüznün yanı sıra, müthiş bir irade gücü vardır. O güç, aileyi yüzyıllar boyu ayakta tutar. Çünkü başarının şifreleri, o gücün içinde saklıdır.
Murat Ülker, ailenin 1929 yılında Türkiye’ye muhacir olarak gelmesinden yaklaşık 80 yıl sonra Kırım’dan derlediği bilgileri anlatırken, dinleyenleri de tarihi bir yolculuğa çıkarıyor. Şimdi, Murat Ülker’le birlikte önce Kırım yolculuğuna çıkalım, ardından da aile büyüklerinin terk ettikleri yurtları konusundaki değerlendirmelerini öğrenelim...
Babam Sabri Bey, doğduğu ata yurdu Kırım’dan, anayurdu Türkiye’ye 9 yaşındayken gelmiş. Ancak, yaşamı boyunca Kırım’ı görmeyi hiç ama hiç istemedi. Çünkü o topraklarda iyi bir hatırası olmadığını söylerdi. Bizim aileden, Kırım’a, önce Selçuk Bey [Berksan] gitti. Ama dönüşünde, “Akrabalardan kimseyi göremedim” dedi.
Doğrusu, “baba yurdu”nu çok merak ediyordum. Gitmeye karar verdim. Gitmeden önce de, babamların eski arkadaşı, İstanbul’da oturan Kurt Seyit Bey’i [Çalı] ziyaret ettim. Seyit Bey, bu ziyaret sırasında, “Dedenizin yaşadığı Korbek köyünün adı değişmiş, ‘İzobilnoe’ olmuş” dedi.
Seyit Bey’den Kırım’la ilgili kabataslak bilgiler ve tarifler aldıktan sonra, bankamızda yönetim kurulu üyesi olarak görev yapmış olan Sayın Kemal Unakıtan ve holdingimizin genel müdürü Atilla Bey’le [Kurama] yola çıktık. Hem Kemal Bey hem de Atilla Bey, Kırım asıllı Tatar. Yol arkadaşlarım arasında, Murat Işık ile Dr. Fikri Gökbörü Kançal da bulunuyordu. Fikri Bey’in annesi de Kırım Tatarlarından. İsviçre asıllı eşi ise, Tatarların “han mezarları” üzerine doktora yapmış.
İşte böyle bir arkadaş grubuyla Kırım’a ulaştık. TİKA [Türk İşbirliği ve Koordinasyon Ajansı] tarafından tahsis edilen aracın Tatar asıllı şoförü, bizi önce bir hastaneye götürdü. Hastaneyi, ENKA yapmış; kapı, pencere, cam ve çerçevesini de biz göndermişiz.
Daha sonra, dedemlerin köyünü aramaya başladık. Babam bana yıllar boyu, köylerinin coğrafi konumunu anlatmıştı. İşte o arayış sırasında, bir noktaya geldikten sonra, “Herhalde, buradan sapmamız lazım” dedim.
Sapaktan saptık, yolda bir Rus’la karşılaştık. Köyümüzün yeni adını Kurt Seyit Bey’den öğrendiğim için, “İzobilnoe” diye sorduk; Rus köylü, hemen gösterdi. Köyün coğrafyası, babamın bana anlattıklarına uyuyordu. Yukarıda, “Çadır Dağı” dedikleri bir dağ var. Bir de dere akıyor. Bulunduğumuz yerden aşağı doğru bakınca, tarihi Aluşta kenti gözüküyor. Ufkumuz, Karadeniz’le birleşiyor.
Yöre halkıyla konuşmaya başladık; kim ve nereli olduğumuzu öğrendiler, “Burada bir cami vardı, yıkıldı” dediler. Sonra yeniden yapılmış, ama yine yıkılmış. Dedem Hacı İslam Efendi’nin evi, o yıkılan caminin yanındaymış. Şimdi cami de yok, ev de... Hatta bizim köyün mezarlığı da...
Ruslar, bunların hepsini haritadan silmiş.
Etrafımıza bakındık, karşılaştığımız köylülere, “Bir Tatar bulalım” dedik. “Tatarlar, köylerin en üst noktasına ev yaparlar” dediler. Çıktık köyün tepesine. Tatar’ın evini bulduk. Ama aynen Türklerin evi gibi, tamamlanmamış bir inşaat... Çünkü Türk de, Tatar da hep yapmaya devam edecek...
Murat Ülker, ailesinin hikâyesini Hulûsi Turgut’a ayrıntılı bir şekilde anlattı.
Tatar’ın evine girdim. Önce çevreyi yokladım, sonra evin içinde insan aramaya başladım. Baktım, olacak gibi değil; boşluğa, “Selamünaleyküm” dedim. Kimseleri görmüyordum, ama evin içinden, “Aleykümselam” cevabını aldım.
Rahatlamıştım. Doğru yere gelmiştik. Biraz ilerledim. Baktım, bir kadıncağız, fırının başına geçmiş, dilimlediği bayat ekmekleri kızartmaya çalışıyor. Evin erkeği, “Bizim eve misafir gelmiş” dedi. Bizi üst kata çıkardı. Yani Türk usulü; hane halkı alt katta oturuyor, üst katta da misafir ağırlıyorlar.
Genetik bir şey herhalde, bizim ev de yapılırken, misafir salonunun üst katta olmasını istedim. Mimarlar, buna karşı çıktı. “Böyle ev olmaz, yanlış yapıyorsunuz” dediler. Ben de kendilerine, “Öyle istiyorum” cevabını verdim. Şimdi, Kırım’dan bizi ziyarete gelenler, ev düzenimizi görünce, hayret ediyor ve aynen bizimki gibi...” diyorlar.
Ülker, ziyaret ettiği bir köyde, sadece iki Türk ailenin oturduğunu, ama onların da birbirleriyle kavgalı olduğunu görmüş. Ülker, bu manzarayı naklederken “Tipik Türk tavrı” değerlendirmesi yapıyor:
Evet, Tatar’ın evinde, üst kata oturduk. Bize, bisküvi ikram ettiler. Yol arkadaşlarım, “Yiyelim mi, yemeyelim mi?” diye bakıyorlar. Bir de ne göreyim, ikram ettikleri bisküvi, bizim Kiev’deki fabrikanın malları... “Problem yok, ses çıkarmayın, yiyin” dedim. Bisküvileri yedik, sonra ev sahibine, “Devletlerden kim var?” diye sordum. Köyün alt kısmının üst tarafında Devletlerden bir ailenin oturduğunu söylediler.
Korbek’te Tatar evini ziyaretten sonra, bu defa akraba evi aramak için köyün alt tarafına gittik. Orada da tek başına kalmış bir ev bulduk. Güzel, aşı boyalı bir binaydı. Evin sahibi bir Türk’müş. Ona, Devletlerin evini sorduk; gösterdi. Gösterirken de, “Biz, onlarla kavgalıyız” dedi. Tipik Türk tavrı... Köyde iki Türk var, ancak birbiriyle kavgalı...
Birinci evden ayrılıp, ikinci eve gittik. Evin erkeği kapıdaymış. Kendimi, “Benim adım Murat. İslam’ın torunuyum” diye tanıttım. Karşımdaki kişi, önce bir “Ooo...” çekti, sonra “Ben sana anlatayım...” dedi. Konuşmaya başladı. Biraz Slavca, biraz Tatarca, biraz da Türkçeyi karıştırıp hikâye ediyordu. Sonra, evine buyur etti. Önümüze, tabak içinde bir iki meyve getirdi. Anladığım kadarıyla, ikram edecek başka bir şeyleri yoktu. İzin istedik ve evden ayrıldık.
Bu ilk ziyaretimden sonra Kırım’a üç dört defa daha gittim. Ardından da Kırım’daki akrabalarımız İstanbul’a geldiler. Kendilerini, çiftlik evimizde misafir ettik. Bu buluşma sırasında, Sabri Bey de hazır bulundu. Evimiz, bir kütük evdi. İki odası vardı. Ocak yanıyordu. Misafirlere, yemek ikram ettik. Kırım’dan gelen akrabalar, “Murat, burası senin mi?” diye sordular, “Evet” dedim. “Çok yahşiymiş, iyi durumdasın” değerlendirmesi yaptılar. Ama o zaman ne iş yaptığımı bilmiyorlardı.
Kırım seyahatim sırasında gördüm ki, Bolşevik İhtilali döneminde, o topraklarda aile birliğini darmadağın etmişler. Ortada akrabalık filan kalmamış. Şimdi bölge normale döndükten sonra, “Benim dayım, senin köyden geçmiş, senin çeşmeden su içmiş” diyerek, akrabalık tesis etmeye çalışıyorlar.
Kırım ziyaretimizden sonra yaşlı bir hanım Türkiye’ye gelerek, Topkapı’daki fabrikaya kadar ulaşmış. O sırada bizler yoktuk. Bırakmış olduğu not üzerine, kendisini buldurduk. Aç ve perişandı. Aldık, eve götürdük. Baktık. Eski bir hemşireymiş. İkinci Dünya Savaşı döneminde, madalya kazanmış. Misafirimize hemen yemek ikram ettik. Çok duygulandı. Önündeki yemeği dahi yiyemedi.
Bu anlattığım olay, bir ramazan ayında meydana geldi. Misafirimiz, zengin iftar sofrasını görünce çok fena oldu.
Zaman zaman Kırım’da ihtiyaç sahibi olanlara destek sağlamak amacıyla para gönderiyorum. Gönderirken de, “Bizden geldiğini söylemeyin” diye tembihatta bulunuyorum. Bu yardımları “Helacı Lütfi” adındaki bir gönüllü dağıtıyor. Kendisi, Kırım’daki Milli Eğitim’de görevli üst düzey bürokratmış. Komünist yönetim gittikten sonra, ilk defa kapısı olan, içinde bol suyu akan tuvalet yapmış ve bunu iş edinmiş. Adı da bu becerisinden dolayı, “Helacı Lütfi” olarak kalmış. Lütfi, pedagoji kursları veriyor. Bu kurslara katılanlar arasında, Rus öğretmenlerin olduğunu da söyledi.
Kırım’a gönderdiğimiz yardımı bu vesileyle açıklarken, hatırıma, babam Sabri Bey’in şu sözleri geldi:
“Birisine yardım yaparken, o yardımı bir başka kişiye açıklamayın. Ancak, yardımı alan kişi açıklarsa, ona karışmam.”
Babamın hayır işleri konusundaki düşüncesi öyleydi. Buna saygı duyuyorum. Ancak, yardımın bir ölçüde duyurulması gerektiği kanaatini de taşıyorum. Çünkü duyulsun ki, teşvik olsun.
Murat Ülker, Kırım ziyaretini anlatırken, dedesi Hacı İslam Efendi’nin Kırım anılarından da bir sahne naklediyor. Bu sahnede, İsmet Paşa’nın Kırım ziyareti var:
Cumhuriyet’in ilk yıllarında, Atatürk döneminde, İsmet Paşa [İnönü], Türkiye Başbakanı olarak Kırım’ı ziyaret etmiş.
O tarihte, Kırım’da, Sovyetler Birliği’ne bağlı özerk bir yönetim varmış. Bu yönetimin başında da “Sapojnik Mehmet” isimli Türk asıllı bir başkan bulunuyormuş.
Paşa’nın ziyareti sırasında, bizim ailenin de konusu geçmiş. Bilindiği gibi ailemiz, İsmet Paşa’nın bu ziyaretinden önce Kırım’ı terk etmişti.
Türkiye Başbakanı, Sapojnik Mehmet tarafından ağırlanmış. Dedem, İsmet Paşa’nın Kırım’ı ziyaretini işitince, Türkiye’deki çevresine şu öğütte bulunmuş:
“Biz, Kırım’da çok eziyet çektik. Göç ederek kurtulduk. Ama soydaşlarımız ve akrabalarımız orada kaldı. Şimdi, İsmet Paşa’nın ziyareti vesilesiyle mazide çektiklerimizi dile getirirsek, ‘Geldikleri yeri kötülüyorlar’ derler. Evet, çektiğimiz eziyet orada kalsın, bunu tekrar dillendirmeyelim.”
Dedem Hacı İslam Efendi’nin tavrı öyleydi, ama babaannem Şakire Hanım, yaşlılığının son dönemlerinde Türkiye’de anarşi ve terör baş gösterince, “Kırım’da da böyle olmuştu. Komünistler geliyor...” derdi. Biz de nineme, “Şu haberleri artık dinleme nine...” dediğimiz zaman, inadına radyo açtırır, endişeyle terör haberlerini dinlerdi.
1930’lu yıllarda dönemin Başbakanı İsmet İnönü’nün Kırım’a yapmış olduğu ziyaretle ilgili, Kurt Seyit Çalı’da da ilginç bilgiler var. O bilgilere göre, Paşa’nın bu seyahatine Sabiha Gökçen de katılmış.
Kurt Seyit Çalı, o dönemin canlı tanığı olarak şunları söylüyor:
Yılını tam hatırlamıyorum ama, Tiyatro Mektebi’nde öğrenciyken, bir yaz tatilinde bizi acele okula çağırdılar. Türkiye Başbakanı İsmet Paşa, Kırım’ı ziyaret ediyormuş. Simperofol Sinema Tiyatro Salonu’nda [Kinoteatr Simperofol] Paşa onuruna sahne gösterisi yapılacakmış.
Çağrıyı alınca hemen okula gittik. Türkiye’den gelen büyük misafirimiz için sahne gösterisi yaptık. Bu temsil sırasında İsmet Paşa’yı göremedim, çünkü izleyicilerin bulunduğu kısım, sahneye nazaran daha karanlıktı. Dolayısıyla izleyicileri seçemiyorduk.
İsmet Paşa’nın, bu seyahate, Atatürk’ün manevi kızlarından Sabiha Gökçen’le birlikte geldiğini daha sonra öğrenecektim.
Türkiye’nin ilk Başbakanı İsmet İnönü ise, anılarında, 24 Nisan 1932 yılında gerçekleştirdiği Sovyetler Birliği seyahatinden ayrıntılı bir şekilde söz ediyor. İsmet Paşa, bu seyahate, eşi Mevhibe Hanım’la birlikte gitmiş. Türkiye Başbakanı, İstanbul’dan deniz yoluyla başladığı seyahat sırasında, önce liman kenti Odesa’ya uğramış, ardından da Moskova’da Sovyetler Birliği Devlet Başkanı Stalin’le bir araya gelmiş. İnönü, anılarında, Leningrad seyahatinden de söz ediyor, ama Kırım konusu geçmiyor.25
Murat Ülker, Kırım’a yapmış olduğu “tarihe yolculuk”lardan sonra, mensubu olduğu Devletler Ailesi’nin soy kütüğü konusunda da açıklamalarda bulundu. Ülker, bu açıklamalarda yer alan bilgileri, babası Sabri Bey’den dinlemiş.
Şimdi, Murat Ülker’in bu konudaki tespitlerine yer verelim:“
Soyumuz nereden geliyor? Ailemizin Kırımlılığı ne zamandan başlıyor?” sorularının cevabını aradığımda, babam “Evlad-ı fatihanız.26 Biz Tatar değil, ‘Tat’ız” derdi.
“Tat”ın ne demek olduğunu da açıklarken şunları söylerdi: “Tat, Kırım’a dışardan gelip yerleşen melez soydur. Tatarların şeceresi, betinde [sima] olur. Uzaktan görünce bilirsiniz ve ‘Tatar’ dersiniz.”
Babamda Tatarlık çok azdı. Bu konuları araştırırken, ilim irfan sahibi birisi bana, “O halde, siz Karamanlısınız. Çünkü Karaman’dan, denizaşırı diyarlara sürgünler olmuştu. Sürülenler arasında Kırım’a gönderilenler de vardı” demişti. Fakat, işin gerçeğini şüphesiz Allah bilir.
Kırım’ın özelliği şudur: Kırım, Türk toprağıdır. Biliyorsunuz; Anadolu için, Türk toprağı denmez. Anadolu, zaten Rumcada“doğu illeri”, “doğu eyaleti” anlamına geliyor. Anadolu, fethedilmiş bir topraktır. Kırım ise, öyle değil. Kırım’a Türkler geldiğinde, o yarımada boşmuş. Onun için bugün hâlâ Slavlar, Kırım’ın bağımsızlığını kabul ederler. Onlar, Kırım’ı ayrı bir cumhuriyet olarak görürler. Bu toprakların sahibi olan Altınordu [Altın Orda] Devleti parçalanınca, Kırım Hanlığı ortaya çıkmış.
Bir de aile şeceremize bakalım. Babamızın babası, Hasan oğlu Hacı İslam Efendi. Bu ismi, noter evraklarında dahi gördüm. Babamın ilk ismi ise “Mustafa”, yani “Mustafa Sabri”, amcamınki de “Ahmet Asım”...
Benim göbek adım da “İslam Murat”. Ama, nüfus kaydında sadece “Murat” olarak görülüyor. Bu durumu babam şöyle açıklamıştı:
“Senin adını ‘İslam Murat’ koydum. Ama, göbek adını nüfusa kaydettirmedim. Birden fazla isim, insanı çok uğraştırır.”
Sabri Ülker’in doğup, ailesiyle birlikte 9 yaşına kadar yaşadığı Korbek köyünde halen Devletler Ailesi’ne mensup beş aile bulunuyor. Bunlar, yaklaşık 50 kişiden oluşuyor.
Ülker Ailesi’nin Kırım’da yaşayan akrabalarından Dilaver Süleymanoğlu Devletof, Türkiye’den konukları gelince, onlarla yakından ilgileniyor; Türkiye’yi ziyareti sırasında da mutlaka Ülker Ailesi’yle buluşuyor.
Devletof’un altı çocuğu ve on üç torunu var. Çocuklarından dördü kız, ikisi erkek. Hepsini evlendirmiş. Kendisi de emekli. Babasının ismi Devlet Süleyman, annesi ise Sabiha. Annesini, 12 yaşındayken, “Devlet İslam” diye andığı Hacı İslam Efendi okutmaya başlamış. Sabri Ülker’in ablası Sıdıka Hanım’dan da söz ederken, “O, benim halamdır” diyor. Dilaver Süleymanoğlu Devletof’la Korbek köyünde görüştük. Şunları anlattı:
2005’te Murat Bey [Ülker] Kırım’a geldi. Önce bizi Akmescit’te çok aramış. Sonra benim haberim oldu. Türkiye’den gelen misafirlerin bulunduğu yere davet ettiler. Orada bulunanlardan biri bana, “Dilaver Bey, bak bakalım, bu grubun içinde Devlet var mı?” diye sordu. Ben de, hiç tereddütsüz Murat’ı gösterdim. Murat, bu tavrım karşısında hemen yanıma gelip, boynuma sarıldı.
Murat’ın beraberinde Türkiye’den gelmiş on beşe yakın yol arkadaşı vardı. Devlet İslam’ı annemden dinlemiştim. Torununu karşımda görünce, hem çok heyecanlandım hem de mutlu oldum.
Murat’ın ziyaretinden sonra, İstanbul’a gittim. Devlet Asım’ın [Asım Ülker] çocukları Selçuk ve Faruk’la da buluştum. Onlara, “Murat, Kırım’a gelip, akrabalarını buldu. O, daha balabandır [büyük]” dedim.
İstanbul’da Murat’la da bir araya geldik. Kendisine, amcası Devlet Asım ile halası Sıdıka’yı sordum, vefat ettiklerini söyledi. Devlet Asım, hayattayken beni telefonla aramıştı. Kendisiyle uzun uzun konuşmuştuk.
Özbekistan’dayken, annemden dinlemiştim; Devlet İslam, ailesini Türkiye’ye götürürken, bizimkiler de gitmek istemiş, ama şartlar müsait değilmiş. Çünkü bizim ailede, kalabalık bir çocuk nüfusu bulunuyordu.
Devlet İslam, Kırım’ı terk etmeden önce malını mülkünü satıp altına çevirmiş. “Peki, o altınlar ne oldu?” derseniz, onu da aile büyüklerimden öğrenmiştim; akrabalarımızın Türkiye’ye girişinde gümrükçüler altınlara el koymuş. Kendilerine, sadece ekmek parası vermişler. Onlar, Türkiye’ye göç etmek zorunda kaldılar, ama ilk yıllarda orada da çok sıkıntı çektiler.
Dilaver Devlet, 1929’da Kırım’dan Türkiye’ye göç eden akrabalarının, beraberinde götürdükleri altınlarına, İstanbul gümrüğünde el konulduğu bilgisini ailesinden öğrenmiş. Oysa o altınlar Rusya’da, Odesa sokaklarında kalmıştı. Aile, köyden yola çıkarken yükte hafif pahada ağır olan bu serveti bir yorgan ile Dilaver Devlet’in “hala” dediği Sıdıka Hanım’ın bir eteğinin kıvrımları arasına gizlemiş, ama Türkiye’ye götürememişti.
Kim bilir, o yorganı sokaktan hangi gariban bulup, üstüne örttü?.. Yorganın altında yatanlar, acaba o çil çil Rus altınlarının ağırlığından rahatsızlık duymuş muydu?
Bu arada, eteği giyen talihli bayan kimdi?
Tüm bu soruların cevabını alabilmek için, ya falcı olmak, ya da Sabri Ülker’in anılarında anlattığı Rus Gizli Polisi GPU’nun 1930’larda Odesa’da görev yapmış bir ajanını bulmak gerek...
Hacı İslam Efendi, Kırım’ı terk etmeden önce altınlardan bir kısmını da kapalı bir kabın içine yerleştirip, “Belki bir gün bu topraklara geri dönebiliriz” düşüncesiyle Küçük Lambat’taki bugün yıkık olan evlerinin kümesine gömmüştü. Acaba define avcıları, geçen 85 yıl içinde o hazineye ulaşabildi mi?
Devletler Ailesi’nin birinci ve ikinci kuşak fertleri, 1929 yılında Kırım’dan Türkiye’ye göç ettikten sonra, maziyi belleklerinden silmeye çalıştılar. Hiçbiri, merak edip de Kırım’a gitmeyi düşünmedi. Bu konuda özellikle Asım ve Sabri Ülker’e yapılan ziyaret teklifleri de cevapsız kaldı.
Murat Ülker ise, Kırım’a ikinci ziyaretini ablası Ahsen Özokur’la birlikte yaptı. O ziyaret sırasında da, akrabalarına uğrayıp, aile büyüklerinin yaşadıkları toprakları gezdiler. Ahsen Özokur’un Kırım ziyaretiyle ilgili izlenimleri şöyle:
Babam, Kırım konusunda hemen hemen hiç konuşmazdı. Kırım konusu, çocukluğumuzda konuşulmuş olabilir. Belki, bu anlatılanları, ilgimizi çekmediği için dinlememişizdir. Ancak, kardeşim Murat’la benden Rusya’ya gitmememiz konusunda söz almıştı. Biz de, uzun süre gitmedik. Ama daha sonraki yıllarda gidip, ata topraklarını gördük.
Kırım’a ilk gidişimde, akrabalarımızdan Dilaver Bey’i evinde ziyaret ettik. Kendisi, Selçuk Ağabeyime [Berksan] çok benziyor. Bizi, güzel bir şekilde karşılayıp, ağırladılar. Evi de güzel; her şey yerli yerinde ve düzgündü.
Bize, ikram için meyve getirdiler. Tabii, oranın şartlarında meyve bulmak biraz zor. Ama ceviz, fındık gibi kuru meyve ikram ettiler. Aslında bu ziyareti gerçekleştirdiğimiz sırada, meyve mevsimi de değildi, ona rağmen ikramlarını eksiksiz yaptılar.
Selçuk Berksan ise, babasının Kırım’ı ziyaret etmeme nedenini, bu arada kendisinin ziyaretine de karşı çıkışını şöyle anlatıyor:
Hacı İslam Efendi Ailesi’nin Sovyetler Birliği’nden Türkiye’ye gelişinden altı ay sonra Kırım’daki Tatarları sürgün etme olayı başlamış. Eğer bizimkiler acele etmeselerdi, herhalde onlar da Sibirya’ya sürgüne gönderilecekti.
Kırım’dan Sibirya’ya sürgün edilenler, tren vagonlarına adeta tıkılarak, günlerce aç ve susuz yolculuk yapmış. Sağ kalanların bir kısmı yol üzerindeki Özbekistan’a indirilmiş, bir kısmı da Sibirya’ya kadar götürülmüş. İşte böylesine dehşet dolu yolculuk sırasında, insanların çoğu hayatını kaybetmiş.
Babam, Kırımlılardan hep uzak durdu. “Kırım’a komünizmi bunlar soktu” diyerek, çok kızardı. Onların fazla dahli yokmuş, ama içlerinden, komünistlerle işbirliği yapanlar olmuş.
Bütün bunlara rağmen, ailemiz çeşitli vesilelerle Kırım’dan Türkiye’ye gelenlere ferdi yardımda bulundu. Bir ara, Kırım’dan Almanlarla birlikte Avrupa’ya kaçıp, daha sonra Türkiye’ye gelen bir hayli insan vardı. Onlar, başta İstanbul olmak üzere, çeşitli şehirlerde kurulmuş olan mülteci kamplarına yerleştirilmişlerdi. Bizim ailenin büyükleri, Tuzla’daki kampa gidip, onların birçoğunu kaldıkları yerden çıkararak, evde misafir ettiler. Hatta bazılarına da iş buldular. Bunlardan biri de Kurt Seyit Çalı’dır.
Sovyetler Birliği’nin dağılma döneminde [1990’lı yıllar], bir firmadan, Kırım’a davet aldım. Bunu öğrenen babam, çok rahatsız oldu; “Sakın gitme oğlum, çok yanlış yaparsın!” dedi.
Ayrıca, babama; hatıralarını yazması için çok teklifte bulunanlar oldu. Babam, mazide yaşadıklarından o kadar korkmuş ki, “Benim, oradaki akrabalarım zarar görür” dedi. Kimseye, hiçbir şey anlatmadı.
Sovyetler Birliği’nin dağılma döneminde [1990’lı yıllar], bir firmadan, Kırım’a davet aldım. Bunu öğrenen babam, çok rahatsız oldu; “Sakın gitme oğlum, çok yanlış yaparsın!” dedi. Ayrıca, babama; hatıralarını yazması için çok teklifte bulunanlar oldu. Babam, mazide yaşadıklarından o kadar korkmuş ki, “Benim, oradaki akrabalarım zarar görür” dedi. Kimseye, hiçbir şey anlatmadı.
Sabri Ülker, tüm yaşamı boyunca az konuştu, öz konuştu. Özellikle, Kırım konusundaki anılarını, kimselerle paylaşmak istemiyordu. Çünkü o anıların içinde, insanlığı rahatsız edecek sahneler vardı. Bu sahneleri tekrar yaşamayı ve dostlarını üzmeyi arzu etmiyordu. Ancak, kadim dostlarından Prof. Dr. Nevzat Yalçıntaş ve dünürleri, işadamı Mustafa Topbaş’a, ailenin Kırım’daki kasvetli yıllarından, kısacık da olsa söz etmişti.
Topbaş, Sabri Ülker’in Kırım konusundaki duygularını ve Türkiye’deki başarısını, şu kısacık veciz cümlesiyle özetliyordu:
“Sabri Bey, bisküviyi anlatırken sevinç, Kırım’ı anlatırken hüzün duyardı.”
Nevzat Yalçıntaş da, Sabri Ülker’den dinlediği Kırım’dan Türkiye’ye göç olayını şöyle naklediyordu:
Sabri Bey’in ailesi, bilindiği gibi Kırım’dan gelmiş. Onlar, komünist idareden kaçmışlar. Kırım’dan kaçanların çoğu, savaş gemileri içinde Romanya’ya, Romanya’dan Bulgaristan’a, oradan da Türkiye’ye ulaşırlardı. Dolayısıyla, epeyce bir sıkıntı, epeyce bir yolculuk, ama bir irade ve bir zekâyla bu işin içinden sıyrılmışlar.
Rusya’da, 1917’de baş gösteren Bolşevik İhtilali, iki kıtaya yayılmış olan ülkenin altını üstüne getirdi. “Kızıllar” adı verilen ihtilalciler, Çarlık yönetimi taraftarı “Beyaz Ruslar”la kıyasıya çatışmaya başladılar. Kan gövdeyi götürüyordu.
İhtilalden, Kırım’daki Türkler de nasibini almıştı. O dönemi Sabri Ülker’in çocukluk arkadaşı Kurt Seyit Çalı’dan dinledik:
Bolşevikler, Kırım’a 1920’de gelmiş. Ben, henüz 14 aylıktım. Gelişleri, çok sert olmuş. Türkler, kendilerini Karadeniz’e atmışlar. Bilek gücüne güvenerek, sandallarla Samsun’a doğru kaçmaya başlamışlar. Tabii, o döneme ait bilgileri, daha sonraki yıllarda öğrendim. Anlatmıştım; kaçanlar arasında babam da varmış. Ama o şanslıymış. Bir zamanlar Kırım’a hükmeden Beyaz Ordu komutanlarından General Wrangel’in gemisiyle İstanbul’a kaçmış.27 Biz, ana-oğul kaderimizle baş başa kalmıştık...
Bolşevik İhtilali sırasında Rusya’dan Türkiye’ye kaçan insanların sayısı adeta bir şehrin nüfusu kadar... Bazı kaynaklara göre, 150bin civarında. Kaçanlara, “Beyaz Rus” deniliyor. Onların büyük çoğunluğu İstanbul’a sığındı. Karadeniz sahil şeridine yerleşenler de oldu. Bunlar, beraberlerinde hiçbir şey getiremedi.
Rusya’da, 1917 Bolşevik İhtilali’nden sonra, dünyanın dört bir köşesine dağılan Beyaz Ruslar, önce ilk durak, ardından da “özgürlüğe uzanan köprü” olarak Türkiye’yi gördüler.
Bu seçimin iki nedeni vardı:
Birincisi; çoğunluk için en yakın ve en güvenli ülke Türkiye’ydi. İkincisi; Osmanlı’nın engin hoşgörüsü ve konukseverliği dünyaca meşhurdu. Hatta bir göçmen, aynen şunları söyleyecekti: “Rusya’dan kaçarken, hep şunları düşündük: 1492’de İspanyol Engizisyonu’ndan kaçan Yahudilere kapılarını açan tek ülke Türkiye’dir. 1920’lerde bizi geri çevirmeyeceklerdir.”
İstanbul’a gelenler, şehrin sosyal havasını bir anda değiştirdi. O hava, uzun yıllar etkisini gösterecekti. Özellikle Beyoğlu semti, Beyaz Rusların mekânı oldu. Bolşevik İhtilali’nin mağdurları, eski Osmanlı başkentine çok değişik bir hayat tarzı da taşıyorlardı.
“Beyaz Ordu” diye anılan Rus ordusunun adı, Bolşevik İhtilali’yle birlikte “Kızıl Ordu”ya dönüştü. 1917’den sonra ülkelerinden kaçan Rusların neredeyse tümü Beyaz Ordu subayıydı. Çarlık ordusunda subaylık yapabilmek için mutlaka bir asalet unvanına sahip olmak gerekirdi. Bu yüzden 1920’lerde İstanbul’da, “baron-albay”, “kont-general” ve “grand-dük” ten geçilmiyordu.
Rusya’dan kaçabilen ak sakallı yarbaylar, albaylar, generaller; memleketinde malikâneler bırakmış zenginler, o yıllarda adı “Cadde-i Kebir” olan Beyoğlu’nun ünlü İstiklal Caddesi’nde, boyunlarında basit tahta işportalar içinde kibrit, sigara, çikolata ve karamela sattılar.
İstanbul’a ilk otomobil, 1910’lu yılların sonunda geldi. O tarihte, yaklaşık 700 otomobil vardı. 1920’lerin ortalarında birçok Beyaz Rus, şoförlük yapmaya başladı. Bu şoförlerin neredeyse tümü Beyaz Ordu’nun mekanize birliklerinin subayları ile zırhlı araç sürücüleriydi. Bunlardan bir bölümü de zamanla oto tamirhanesi açmayı tercih edecekti.
İstanbul’da Beyaz Rus olgusu, 1918’den 1940’lara kadar sürdü. Özellikle Beyoğlu, adeta Beyaz Rus istilasına uğradı. Ana caddeler üzerinde kabareler, arka sokaklarda da pavyonlar açıldı. Rus lokantalarının masaları, kaldırımlara kadar taştı.28
Türk şiirinin büyük ustalarından Yahya Kemal Beyatlı’nın “Geçiş” isimli şiirindeki şu mısralar, “kader” olgusunu çok anlamlı bir şekilde anlatır:
Hiç şaşmayan saat gibi işler durur kader,
Bir gün saat çalar... Çok uzaktan gelir haber...
Ünlü şair ve ressam Bedri Rahmi Eyüboğlu da, “Sabır ve Koruk” isimli eserinde, halk dilinde “alınyazısı” olarak tanımlanan “kader”i sadece dört kelimeden oluşan bir cümleye sığdırır:
Alınyazısı zordur, okunmaz.
Şimdi yer vereceğimiz bu satırlarda, insanların alın yazısını çözme gayreti içinde olmayacağız; ancak, “kaderin cilvesi” olarak tanımlayabileceğimiz olaylar zincirini anlatacağız.
Tarih: 6 Kasım 1917
Salı 1721’den beri hüküm süren Rusya İmparatorluğu, Bolşeviklerin başlatmış olduğu kanlı bir ihtilal hareketiyle tarihin derinliklerine gömüldü. Bu ihtilale; Lenin, Stalin ve Troçki öncülük ediyordu.
Tarih: Kasım 1920
Kırım Özerk Yönetimi, Bolşevik ihtilalcilerin hâkimiyeti altına girdi. Küçük Lambat köyünde yaşayan Devletler Ailesi de, Kırım’daki pek çok Türk ve Müslüman aile gibi, yeni yönetimin şiddetine maruz kaldı. Henüz iki aylık olan Sabri’nin babası Hacı İslam Efendi, zamanlı zamansız komünist yönetimin polis teşkilatı tarafından gözaltına alınıp, sorgulandı ve tutuklandı.
Tarih: 21 Ocak 1924 Pazartesi
8 Kasım 1917’den beri Sovyetler Birliği Devlet Başkanlığı görevini sürdürmekte olan Lenin, 53 yaşında öldü. Bolşevik liderin ölümüyle birlikte, beş yaşındaki bu yeni devlette kıyasıya bir liderlik kavgası başladı. Komünist Parti’nin Genel Sekreterliğini yürütmekte olan Stalinile Kızıl Ordu’nun başında bulunan Troçki arasında baş gösteren siyasi mücadele, ordu komutanının yenilgisiyle noktalandı. Troçki,1927 yılında, Kazakistan’ın başkenti Alma Ata’ya sürgüne yollandı.
Komünist Parti’nin Genel Sekreterliğini yürütmekte olan Stalinile Kızıl Ordu’nun başında bulunan Troçki arasında baş gösteren siyasi mücadele, ordu komutanının yenilgisiyle noktalandı. Troçki,1927 yılında, Kazakistan’ın başkenti Alma Ata’ya sürgüne yollandı.
Tarih: 12 Şubat 1929 Salı
Sovyetler Birliği’nde dehşet saçan Kızıl Ordu’nun kurucu komutanı Troçki, Stalin tarafından İstanbul’a sürgün edildi. Odesa’dan gemiyle İstanbul’a getirilen Troçki, Büyükdere’de gümrük ve pasaport işlemleri yapılırken, yetkililere iki mektup bıraktı. Bunlardan ilki, Sovyetler Birliği yönetimineydi:
Türkiye’de hayatıma kastedilirse, bunun sorumlusu sizsiniz.
Troçki ikinci mektubunu ise, Türkiye Cumhuriyeti’nin Kurucu Cumhurbaşkanı Mustafa Kemal Atatürk’e hitaben yazdı:
Sayın Başkan, İstanbul’un kapısında size şunu bildirmekle onur duyuyorum: Türkiye sınırlarına, kendi dileğimle gelmedim. Bu sınırlardan içeri zorla sokuluyorum.
Rusya’dan çıkarıldıktan sonra, dilini bildiğim ve tanıdığım bir ülkeye gitmeyi yeğlerdim. Fakat sürenler, sürülenlerin bu isteklerine çok ender özen gösteriyorlar. Ülkemden çıkarılmam, sorunun sonu değildir. Olaylar, kısa ya da uzun sürede gelişecektir. Ben, Marx’ın okulunda, tarihe sabırla bakmayı öğrendim.
En iyi duygularımı kabul buyurunuz Bay Başkan.
Leon Troçki.29
Kaderin cilvesine bakınız ki; Kızıl Ordu Komutanı Troçki’nin kıyasıya çarpıştığı iç düşmanlarından biri olan Beyaz Ordu Komutanı General Wrangel de, bu sürgün olayından dokuz yıl önce Türkiye’ye sığınmak zorunda kalmıştı.
Sürgün yemiş bu Kızıl Ordu komutanı ve arkadaşlarının 1917’de bir ihtilalle kurmuş olduğu yeni yönetimden kaçan yaklaşık 150 bin Beyaz Rus da İstanbul’da yaşıyordu.
Bolşevik yönetiminin mağdurlarından Devletler Ailesi’nin fertleri ise 1919’dan beri Türkiye’ye göç edebilmek için uğraşıyorlardı. Onların büyük hayali de, bir dönem kendilerine zulmeden Troçki’nin İstanbul’a getirilişinden 123 gün sonra, 15 Haziran 1929’da mutlu bir sonla gerçekleşecekti.
Evet, ne demişler; hayat, bir tiyatro sahnesidir. O halde; Troçkide 1917’de mağrur, 1929’da ise mağdur rolündedir...
İster istemez akla şu soru geliyor: Acaba Devletler Ailesi, Troçki’nin İstanbul’a sürgün edildiğinden haberdar mıydı?
25. İsmet İnönü, Hatıralar, cilt 2, s. 243-254, Bilgi Yayınevi, Ankara, 1987
26. “Evlad-ı fatihan”, Osmanlı İmparatorluğu’nda, özellikle Balkanlar’ın fethine katılan “bey”lerin, “fatih”lerin soyundan gelenlere verilen sıfattır. Bu sıfat, günümüzde, Balkan Türkleri için de kullanılmaktadır.
27. Jak Deleon, Kurt Seyit Çalı’nın sözünü ettiği General-Baron Pyotr Nikolayevich Wrangel’in önce Kırım’da bir “gönüllüler ordusu” kurduğunu, Bolşeviklere yenilince, taraftarlarıyla birlikte savaş gemilerine binip, Karadeniz’den, İngilizlerin işgali altındaki İstanbul’a sığınmak zorunda kaldıklarını anlatıyor. Beyoğlu’nda Beyaz Ruslar, Jak Deleon, s. 12, Remzi Kitabevi, İstanbul, 2003.
28. Jak Deleon, a.g.e. s. 11-15.
29. Troçki İstanbul’da, Ömer Sami Coşar, Kipaş Yayınları, İstanbul, 1969.
Sabri Ülker’in Hayat Hikâyesi
Kırımlı Devletler Ailesi, 60 yılda dört savaş ve bir ihtilal yaşadı.
“Ülker Fırtınası” romanından dev bir marka ve soyadı doğuyor.
1944’ün “Türkiye markası” Ülker, 1994’te “dünya markası” oluyor.
Altı torundan ortak söylem: “Sabri Ülker’in torunu olmak, çok büyük sorumluluk istiyor.”
Ülker Fırtınası ile özgürlüğe kavuştu Ülker Fırtınası ile ebedi yolculuğa çıktı.
Sabri Ülker, 92 yıllık yaşamının ardında “Hoş bir sadâ” bıraktı...
16 Eylül 1920 Sabri Ülker, Kırım’ın Aluşta şehri Küçük Lambat köyünde dünyaya geldi.
15 Haziran 1929 Annesi Şakire Hanım, babası Hacı İslam Efendi, ablası Sıdıka, ağabeyleri Asım ve Hakkı’yla birlikte Kırım’dan İstanbul’a göç ettiler. Sabri, annesi ve babasıyla beraber Tekirdağ’ın Saray ilçesi Büyükmanika (Büyükyoncalı) köyüne gitti. Aile, bu köye yerleşti. Diğer çocuklar ise, yaşamlarını İstanbul’da sürdüreceklerdi.
Eylül 1929 Sabri, Kırım’da üç yıl eğitim görmüştü. Ancak, Türkiye’ye gelince, ilkokula 1. sınıftan başlamak zorunda kaldı.
1932 Sabri’nin ağabeyi Hakkı hastalanıp, İstanbul’da hastaneye kaldırıldı. Bunun üzerine aile, Bü- yükmanika köyünden İstanbul’a taşındı. Sabri’nin okul kaydı, aynı yıl Büyükmanika İlkokUlu’ndan Kadırga 3. İlkokulu’na alındı.
1934 Kırımlı Devletler Ailesi, Türkiye’de, Soyadı Kanunu ile birlikte “Berksan” soyadını aldı.
Eylül 1934 İlkokuldan mezun olan Sabri, aynı yılın sonbaharında İstanbul Erkek Lisesi’nde ortaöğreni- me başladı.
15 Aralık 1934 Ağabeyi Hakkı, Büyükmanika’da vefat etti.
Eylül 1935 Parasız Yatılı Sınavını kazanması üzerine, İstanbul Erkek Lisesi’ndeki kaydı, Bilecik Ortaokulu’na nakledildi.
20 Temmuz 1937 Bilecik Ortaokulu’ndan “pekiyi” dereceyle mezun oldu. Aynı yılın sonbaharında, lise öğrenimi için Kütahya’ya gönderilecekti.
22 Temmuz 1940 Kütahya Lisesi’nden “pekiyi” dereceyle mezun oldu. İkinci Dünya Savaşı nedeniyle, ailesi İstanbul’dan Ankara’ya taşındığı için yükseköğrenime gidemedi, ağabeyi Asım Berksan’ın Ankara’nın Anafartalar Caddesi’nde açtığı şekerci dükkânında çalışmaya başladı.
25 Eylül 1941 İstanbul’daki Sultanahmet Yüksek Ticaret Okulu’nda yükseköğrenime başladı.
16 Eylül 1944 Asım ve Sabri Berksan kardeşler, “Ülker” markalı bisküvi imalatına başladılar.
1 Ekim 1944 Sultanahmet Yüksek Ticaret Okulu’nu “pekiyi” dereceyle bitirdi. Ardından da ağabeyi Asım Berksan’ın İstanbul-Sirkeci’deki şekerci dükkânına ortak oldu.
1 Kasım 1947 Yedek subay adayı olarak, Ankara’da silah altına alındı. Kıta hizmetini ise Diyarbakır’da sürdürecekti.
20 Mayıs 1949 Güzide İman’la İstanbul’da evlendi.
14 Ağustos 1950 İlk evlatları Ahsen dünyaya geldi.
1953 Babası Hacı İslam Efendi İstanbul’da vefat etti.
26 Ağustos 1954 Aile, “Berksan” olan soyadını, mahkeme kararıyla “Ülker” olarak değiştirdi.
28 Ekim 1954 İlk erkek evlatları Ali dünyaya geldi.
1957 Ülker’in, Topkapı semtinde kurulan ilk bisküvi fabrikasının temeli atıldı. Şirket merkezi, bir süre sonra Eminönü’nden Topkapı’ya taşınacaktı.
21 Mart 1959 İkinci erkek evlatları Murat dünyaya geldi.
20 Ocak 1963 Evlatları Ali, bir doktor hatası sonucu İstanbul’da vefat etti.
10 Ocak 1969 Annesi Şakire Hanım, İstanbul’da vefat etti.
1 Mart 1987 Asım ve Sabri Ülker kardeşlerin 1944’te başlayan iş ortaklığı sona erdi.
13 Kasım 1989 Ülker Grubu Şirketleri, Yıldız Holding çatısı altında toplandı.
31 Ocak 1994 Ablası Sıdıka Hanım vefat etti.
5 Nisan 2000 Ülker Şirketi’nin İcra Kurulu Başkanlığı görevini oğlu Murat Ülker’e devretti.
6 Temmuz 2001 Ağabeyi Asım Ülker vefat etti. Cenazesi, Edirnekapı Mehmet Akif Şehitliği’ne defnedildi.
13 Eylül 2010 Hayat arkadaşı Güzide Ülker İstanbul’da vefat etti. Merhumenin cenazesi, 14 Eylül 2010 Salı günü Fatih Camii’nde öğle namazını müteakip kılınan cenaze namazından sonra Eski Kozlu Mezarlığı’nda ebedi istirahatgâhına tevdi edildi.
12 Haziran 2012 92 yıllık hayatının ardından, İstanbul Çamlıca’daki ikametgâhında vefat etti. Merhumun cenazesi, 13 Haziran 2012 Çarşamba günü Fatih Camii’nde, öğle namazını müteakip kılınan cenaze namazının ardından, Eski Kozlu Mezarlığı’nda, eşi Güzide Ülker’in yanı başındaki kabrine defnedildi.
Söyleşi ve Yazışmalar
Söyleşi ve yazışmalar; 3 Ağustos 2006 - 18 Ocak 2014 tarihleri arasında yazar Hulûsi Turgut ile araştırmacı Ali Osman Mola tarafından Adana, Ankara, Antalya, Bilecik, Bolu, Edirne (Keşan), Eskişehir, Hatay, İstanbul, İzmir, Kayseri, Kütahya, Manisa, Samsun, Sivas, Şanlıurfa, Tekirdağ (Büyükyoncalı ve Karamehmet köyleri) ile Kırım ve Brüksel’de yapıldı. Yaklaşık 400 saatte 166 kişi ile gerçekleştirilen 195 söyleşi ve yazışma için, yurtiçi ve yurtdışında 55 bin km yol kat edildi.
Abdul Wahab Al Bunnia (Yazışma)
Abdullah Ali Balsharaf (Söyleşi: 20 Ekim 2007, İstanbul)
Abdullah Gül (Yazışma: 23 Kasım 2013, Ankara)
Abdullah Şişmanoğlu (Söyleşi: 10 Kasım 2007, İstanbul)
Abdurrahman Çinbaşı (Söyleşi: 8 Eylül 2006 17 Kasım 2006, İstanbul)
Abdülkadir İman (Söyleşi: 2 Şubat 2007, İstanbul)
Adem Sezer (Söyleşi: 8 Eylül 2006 - 17 Kasım 2006, İstanbul)
Adnan Büyüksoy (Söyleşi: 23 Mayıs 2007, İstanbul)
Agâh Kafkas (Söyleşi: 30 Mart 2007, Ankara)
Ahmet Edip Uğur (Söyleşi: 7 Aralık 2006, Ankara)
Ahmet Mahir Dindar (Söyleşi: 16 Nisan 2007, İstanbul)
Ahmet Davutoğlu, Prof. Dr. (Söyleşi: 30 Mayıs 2007, Ankara)
Ahmet Özokur (Söyleşi: 2 Nisan 2007, İstanbul)
Ahmet Selvi (Yazışma)
Ahsen Özokur (Söyleşi: 19 Ocak 2008 - 8 Kasım 2012 14 Şubat 2013, İstanbul)
Ali Doğan (Söyleşi: 28 Şubat 2007, İstanbul)
Ali Ülker (Söyleşi: 19 Mart 2007, İstanbul)
Asım Kocabıyık (Söyleşi: 8 Şubat 2007, İstanbul)
Asım Taşer, Dr. (Söyleşi: 28 Şubat 2007, İstanbul)
Ataman Yıldız (Söyleşi: 4 Mayıs 2007 - 18 Eylül 2007 26 Ekim 2007, İstanbul)
Atıf Biliközen (Söyleşi: 8 Eylül 2006, İstanbul)
Avni İman (Söyleşi: 13 Aralık 2006 - 26 Ekim 2007, İstanbul)
Aziz Refiğ (Söyleşi : 7 Şubat 2007, İstanbul)
Bayram Babacan (Söyleşi: 11 Temmuz 2007, İstanbul)
Betül Ülker (Söyleşi: 19 Ocak 2008, İstanbul)
Bülent Çorapçı (Söyleşi: 19 Şubat 2007, İstanbul)
Celal Adan (Söyleşi: 22 Ocak 2007, Ankara)
Cemil Çiçek (Yazışma: 25 Ekim 2013, Ankara)
Claus Müller (Yazışma)
Deniz Baykal (Söyleşi: 4 Aralık 2013, Ankara)
Devlet Bahçeli (Yazışma: 11 Aralık 2013, Ankara)
Deyvi Florentin (Söyleşi: 26 Aralık 2006, İstanbul)
Dilaver Devlet (Söyleşi: 9 Ocak 2007, İstanbul 21-23 Haziran 2007 - 27 Eylül 2007, Kırım)
Dirk Koedijk (Yazışma)
Doğan Besler (Söyleşi: 10 Ağustos 2006, İstanbul)
Ekrem Şevket Yücesoy (Söyleşi: 31 Ocak 2007, Ankara)
Elmas Akkuş (Söyleşi: 18 Eylül 2007, İstanbul)
Erhan Kurtulmuş (Söyleşi: 8 Şubat 2007, İstanbul)
Erol Erbaş (Söyleşi: 18 Kasım 2006, İstanbul)
Fahri Öksüz (Söyleşi: 12 Ocak 2007, Hatay)
Faik Evirgen (Söyleşi : 18 Eylül 2007, İstanbul)
Faruk Berksan (Söyleşi: 3 Mayıs 2007, İstanbul)
Faruk Dağyar (Söyleşi: 30 Kasım 2007, Antalya)
Fatih Ülker (Söyleşi: 23 Nisan 2013, İstanbul)
Fikret Evyap (Söyleşi: 4 Mayıs 2007, İstanbul)
Firuz Kanatlı (Söyleşi: 1 Şubat 2007, Eskişehir)
Fuat Çanakçı (Söyleşi: 16 Eylül 2006, Samsun)
George Wiederkehr, Dr. (Söyleşi: 10 Kasım 2006, Manisa)
Gülizar Bayraktar (Söyleşi: 2 Nisan 2011, İstanbul)
Hakan Kırımlı, Doç. Dr. (Yazışma: 28 Şubat 2013, 10 Mayıs 2013)
Haluk Mesci (Söyleşi: 7 Şubat 2007, İstanbul)
Haluk Yavuzer, Prof. Dr. (Söyleşi: 30 Aralık 2010, İstanbul)
Hasan Uğur (Söyleşi: 13 Aralık 2006, İstanbul)
Hasan Yozgat Söyleşi: (17 Mayıs 2007, İstanbul)
Hayati Kuru (Söyleşi: 8 Eylül 2006 - 5 Aralık 2006, İstanbul)
Hayri Dinçsoy (Söyleşi: 14 Mart 2007, İstanbul)
Hilmi Durmaz (Söyleşi: 9 Ağustos 2006, Ankara)
Hüseyin Güneş (Söyleşi: 5 Ağustos 2011, İstanbul)
İbrahim Avcu (Yazışma)
İbrahim Bodur (Söyleşi: 16 Haziran 2009, İstanbul)
İdris Erbaş (Söyleşi: 8 Eylül 2006, İstanbul)
İsmail Bacacı (Söyleşi: 4 Mart 2013, İstanbul)
İsmet Eldener (Söyleşi: 6 Aralık 2007, Eskişehir)
İsmet Sezgin (Söyleşi: 27 Mayıs 2013, Ankara 24 Ekim 2013, İstanbul-Yazışma: 30 Ekim 2013, Ankara)
İsmet Yüksel (Söyleşi: 27 Eylül 2007 - 6 Ağustos 2012, Kırım)
İzmir Tolga (Söyleşi: 24 Ocak 2007, İstanbul)
Kadir Çeliktürk (Söyleşi: 30 Kasım 2007, Antalya)
Kadir Güler (Söyleşi: 31 Temmuz 2007, İstanbul)
Kâmil Yazıcı (Söyleşi: 14 Ağustos 2007, İstanbul)
Kemal Şentürk (Söyleşi: 3 Kasım 2006, İzmir)
Kemal Unakıtan (Söyleşi: 9 Şubat 2008, Ankara)
Kerami Mercan (Söyleşi: 2 Temmuz 2007, Edirne / Keşan)
Korhan Tegül (Söyleşi: 3 Mayıs 2007, İstanbul)
Kurt Seyit Çalı (Söyleşi: 2 Ağustos 2011 - 6 Temmuz 2012, İstanbul)
M. Kemal Cabıoğlu (Söyleşi: 6 Aralık 2006, İstanbul)
Macit Akın Özoflu (Söyleşi: 8 Kasım 2013, İstanbul)
Mahir Şenbabaoğlu (Söyleşi: 3 Temmuz 2007, İstanbul)
Mahmut Mahir Kuşçulu (Söyleşi: 24 Ağustos 2006, İstanbul)
Mehmet Ağar (Söyleşi: 22 Ocak 2007, Ankara)
Mehmet Ali Eroğlu (Söyleşi: 25 Aralık 2006, İstanbul)
Mehmet İman (Söyleşi: 12 Aralık 2006, İstanbul)
Mehmet Kösdağ (Söyleşi: 25 Ekim 2007, İstanbul)
Mehmet Kurtuluş (Söyleşi: 1 Mart 2007, İstanbul)
Mesut Erez (Söyleşi: 18 Haziran 2007, Kütahya)
Metin Emiroğlu (Söyleşi: 18 Eylül 2007, İstanbul)
Metin Yurdagül (Söyleşi: 7 Aralık 2006, Ankara)
Mevlüt Onat (Söyleşi: 5 Aralık 2006, İstanbul)
Mike Acemyan (Söyleşi: 23 Ağustos 2006, İstanbul)
Muallâ Öner (Söyleşi: 13 Mart 2011, İstanbul)
Murat Aluç (Söyleşi: 8 Eylül 2006, İstanbul)
Murat Ülker (Söyleşi: 19 Ocak 2008 - 23 Nisan 2013 28 Eylül 2013 - 23 Ekim 2013, İstanbul)
Mustafa Acar (Söyleşi: 19 Ekim 2007, Bolu)
Mustafa Albayrak (Söyleşi: 10 Temmuz 2007, İstanbul)
Mustafa Kalaycıoğlu (Söyleşi: 4 Temmuz 2007, İstanbul)
Mustafa (Cemiloğlu) Kırımoğlu (Söyleşi: 29 Eylül 2007 6 Ağustos 2012, Kırım)
Mustafa Özel, Dr. (Söyleşi: 6 Şubat 2007 - 2 Temmuz 2007, İstanbul)
Mustafa Ülker (Söyleşi: 23 Nisan 2013, İstanbul)
Mustafa Topbaş (Söyleşi: 2 Nisan 2007, İstanbul)
Muzaffer Kösdağ (Söyleşi: 25 Ekim 2007, İstanbul)
Mümin Erkunt (Söyleşi: 16 Temmuz 2007, Ankara)
Nahit Küçük (Söyleşi: 9 Ocak 2007, İstanbul)
Nâzım Düzenli (Söyleşi: 25 Aralık 2006, İstanbul)
Necati Can (Söyleşi: 16 Nisan 2007, İstanbul)
Necati Çelik (Söyleşi: 29 Mart 2007, Ankara)
Necdet Buzbaş (Söyleşi: 20 Şubat 2007, İstanbul)
Nevzat Yalçıntaş, Prof. Dr. (Söyleşi: 25 Ekim 2007, İstanbul)
Nihat Gökyiğit (Söyleşi: 25 Aralık 2006, İstanbul)
Nihat Öner (Söyleşi: 17 Nisan 2007, İstanbul)
Orâl Turanoğlu (Söyleşi: 3 Kasım 2006, İzmir)
Orhan Ateş (Söyleşi: 3 Şubat 2007, İstanbul)
Orhan Çakırlar (Söyleşi: 9 Temmuz 2007, İstanbul)
Orhan Göker (Söyleşi: 14 Mart 2007, İstanbul)
Orhan Kayım (Söyleşi: 25 Nisan 2007, İstanbul)
Orhan Karabulut (Söyleşi: 30 Ocak 2010, İstanbul)
Orhan Özokur (Söyleşi: 23 Ağustos 2006 - 3 Mayıs 2007, İstanbul)
Osman Kartal (Söyleşi: 26 Aralık 2006, İstanbul)
Ömer Çetiner (Söyleşi: 27 - 28 Kasım 2007, Şanlıurfa)
Ömer Özokur (Söyleşi: 2 Nisan 2007, İstanbul)
Patrick Baird (Söyleşi: 14 Kasım 2006, Ankara)
Raşit Köken (Söyleşi: 28 Kasım 2006, Tekirdağ-B.Yoncalı)
Recep Tayyip Erdoğan (Yazışma: Temmuz 2013, Ankara)
Recep Toktemir (Söyleşi: 28 Kasım 2006, Tekirdağ / B.Yoncalı)
Remzi Önal (Söyleşi: 14 Mart 2007, İstanbul)
Reşat Sözen (Söyleşi: 25 Haziran 2013, İstanbul)
Rıfat Hassan (Söyleşi: 26 Aralık 2006, İstanbul)
Rıza Sepet (Söyleşi: 10 Mayıs 2007, İstanbul)
Sabahattin Zaim, Prof. Dr. (Söyleşi: 7 Mart 2007, İstanbul)
Sadettin Korkut (Söyleşi: 4 Mayıs 2007, İstanbul)
Salih Özcan (Söyleşi: 2 Şubat 2007 - 20 Şubat 2007, İstanbul)
Salih Tuğ, Prof. Dr. (Söyleşi: 25 Ocak 2007, İstanbul)
Salim Uslu (Söyleşi: 18 Ağustos 2006, Ankara)
Sami Bakanoğlu (Söyleşi: 24 Nisan 2007, İstanbul)
Sebahattin Kahyaoğlu, Dr. (Söyleşi: 18 Kasım 2006, İstanbul)
Selçuk Berksan (Söyleşi: 27 Kasım 2006 - 15 Mart 2007 19 Mart 2007 - 3 Nisan 2007 - 2 Temmuz 2012, İstanbul)
Sezgin Elmas (Söyleşi: 10 Temmuz 2007, İstanbul)
Silvio Kluzer (Söyleşi: 31 Ağustos 2009, Brüksel)
Süleyman Çelebi (Söyleşi: 17 Mayıs 2013, Ankara)
Süleyman Demirel (Söyleşi: 3 Ağustos 2006 - 23 Ekim 2013 Yazışma: 18 Ocak 2014, Ankara)
Süleyman Yalçın, Prof. Dr. (Söyleşi: 3 Şubat 2007, İstanbul)
Şaban Gülbahar (Söyleşi: 23 Ağustos 2006 25 Nisan 2007, İstanbul)
Şemsi Kopuz (Söyleşi: 25 Ekim 2007, İstanbul)
Ş̧̧ener Astan (Söyleşi: 20 Ağustos 2013, İstanbul)
Talât Özgün (Söyleşi: 1 Mayıs 2008, İzmir)
Tanıl Küçük (Söyleşi: 5 Eylül 2006, İstanbul)
Tekin Kantarcı (Söyleşi: 16 Mayıs 2007, Kayseri)
Tekin Küçükali (Söyleşi: 26 Nisan 2007, Ankara)
Tevfik Arıkan (Söyleşi: 3 Mayıs 2007, İstanbul)
Turgay Demirel (Yazışma)
Tuncay Özilhan (Söyleşi: 19 Şubat 2007, İstanbul)
Turgut Ayla (Söyleşi: 17 Nisan 2007, İstanbul)
Ümit Çelebi (Söyleşi: 11 Temmuz 2007, İstanbul)
Vitali Hakko (Söyleşi: 1 Mart 2007, İstanbul)
Vural Baylan (Söyleşi: 9 Temmuz 2007, Ankara)
Vural Bulut (Söyleşi: 3 Mayıs 2007, İstanbul)
Yahya Ülker (Söyleşi: 23 Nisan 2013, İstanbul)
Yakup Tahincioğlu (Söyleşi: 2 Nisan 2007, İstanbul)
Yılmaz Akar (Söyleşi: 7 Mart 2007, İstanbul)
Yılmaz Karadeniz (Söyleşi: 16 Aralık 2006, İstanbul)
Yurdakul Gözde (Söyleşi: 18 Mayıs 2013, Bodrum)
Yusuf Oda (Söyleşi: 8 Eylül 2006, İstanbul)
Yüksel Ertan (Söyleşi: 21 Haziran 2007, İstanbul)
Yüksel Günay (Söyleşi: 24 Ocak 2007, İstanbul)
Zeki Sözen (Yazışma)
Zeki Yıldız (Söyleşi: 18 Haziran 2007, Kütahya)
Zihni Uğurses (Söyleşi: 7 Ağustos 2006, Adana)
Ziya Yıldız (Söyleşi: 18 Haziran 2007, Kütahya)
Yayınlar
A. M. Şamsutdinov Mondros’tan Lozan’a Türkiye Ulusal Kurtuluş Savaşı Tarihi 1918-1923, Çeviren: Ataol Behramoğlu, Doğan Kitap, İstanbul, 1999
Agâh Oktay Güner, Dr., Türkiye’nin Kalkınması ve İktisadî Devlet Teşekkülleri, Damla Yayınları, İstanbul, 1978
Ahmet Davutoğlu, Prof. Dr., Stratejik Derinlik - Türkiye’nin Uluslararası Konumu, 68. Baskı, Küre Yayınları, İstanbul, 2011
Alan Fisher, Kırım Tatarları, Çeviren: Eşref B. Özbilen, Selenge Yayınları, İstanbul, 2009
Alan Parmer, 1853-1856 Kırım Savaşı ve Modern Avrupa’nın Doğuşu, Türkçesi: Meral Gaspıralı, Sabah Kitapları İstanbul, 1999.
Aleksandr Keresnki, Kerenski ve Rus İhtilâli, Çeviren: Rasih Güran, Ağaoğlu Yayınevi, İstanbul, 1967.
Ali Polat, Üç Bin Yıllık Birikim, Enes Matbaacılık, İstanbul, 2006.
Aram Andonyan, Balkan Savaşı, Çeviren: Zaven Biberyan, Aras Yayıncılık, İstanbul, 1999. Atlas Tarih Dergisi Özel Sayısı, “100. Yılında Balkan Savaşları”, Sayı: 16, 2012.
Aziz Kaylan, “Tarihimizin Unutulan Olayı Kırım Savaşı (1853-1856)”, Milliyet Yayınları, İstanbul, 1975.
Boris Pasternak, Doktor Jivago, Cem Yayınevi, İstanbul, 2011.
Burhan Belge, İkinci Dünya Savaşı - Radyo Konferansları, Başnur Matbaası, Ankara, 1970.
E. H. Carr, Sovyet Rusya Tarihi, Bolşevik Devrimi 1917 - 1923, 3 Cilt, Ceviren: Orhan Suda, Metis Yayınları, İstanbul, 1979.
Emel Akal, Milli Mücadelenin Başlangıcında Mustafa Kemal, İttihat Terakki ve Bolşevizm, İletişim Yayınları, İstanbul, 2012.
Erdal Güven, “Stalin-Troçki Mücadelesi”, Atlas Tarih Dergisi, Sayı: 18, Şubat-Mart 2013.
Ernest Hemingway, İşgal İstanbul’u ve İki Dünya Savaşı’ndan Mektuplar, Türkçesi: M. Ali Kayabal, Milliyet Yayınları, İstanbul, 1970.
Fahir Armaoğlu, Prof. Dr., 20. Yüzyıl Siyasi Tarihi, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, Ankara, 1983.
Ferénc Feher - Helles Ágnes, Doğu Avrupa Devrimleri, Derleyip Çeviren: Tarık Demirkan, Yapı Kredi Yayınları, İstanbul, 1995.
Fevzi Çakmak, Batı Rumeli’yi Nasıl Kaybettik?, Yayına Hazırlayan: Ahmet Tetik, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, İstanbul, 2012.
Hayrettin Bey, Kırım Harbi, Yayına Hazırlayan: Şemsettin Kutlu, Tercüman 1001 Temel Eser, İstanbul.
Henrik Eberle-Matthias Uhl, Hitler Kitabı, Çeviren: Mustafa Tüzel, NTV Yayınları, İstanbul, 2009.
Hulûsi Turgut, Adriyatik’ten Çin Seddi’ne Avrasya ve Demirel, II. Cilt, ABC Yayınları, İstanbul, 2002. Demirel’in Dünyası, ABC Yayınları, İstanbul, 1992.
İlhan Ayverdi, Misalli Büyük Türkçe Sözlük, 3 Cilt, Kubbealtı Yayınları, İstanbul, 2006.
İlhan Bardakçı, Bir İmparatorluk Yağması - Balkan Bozgunu ve I. Dünya Harbi, 3. Baskı, Ajans-Türk Yayınları, Ankara.
İlhan Tekeli-Selim İlkin, 1929 Dünya Buhranında Türkiye’nin İktisadi Politika Arayışları, Orta Doğu Teknik Üniversitesi, Ankara, 1977.
İsmail Soysal, Soğuk Savaş Dönemi ve Türkiye - Olaylar Kronolojisi (1945-1975), İsis Yayımcılık, İstanbul, 1997.
İsmet İnönü, Hatıralar, 2. Kitap, Bilgi Yayınevi, Ankara, 1987.
Jak Deleon, Beyoğlu’nda Beyaz Ruslar, Remzi Kitabevi, İstanbul, 2003.
Kâmuran Gürün, Türk-Sovyet İlişkileri (1920-1953), Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara, 1991.
Kâzım Karabekir, Ankara’da Savaş Rüzgarları, II. Dünya Savaşı - CHP Grup Tartışmaları, Emre Yayınları, İstanbul, 1994.
Kemal Çapraz, Sürgünde Yeşeren Vatan Kırım, Turan Yayıncılık, İstanbul, 1995.
Kerem Çalışkan, 100 Yılın Rövanşı, Caretta Yayınları, İstanbul, 2012. Kütahya Lisesi 100. Yıl Albümü (1890-1990), Ekspres Matbaası, Kütahya, 1990.
Leon Troçki, Balkan Savaşları, Çeviren: Tansel Güney, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, İstanbul, 2012.
Lev Tolstoy, Sivastopol 1855, Türkçesi: E. Nermi, Gün Yayınları, İstanbul, 1966.
Liddell Hart, II. Dünya Savaşı Tarihi, 1. ve 2. Cilt, Çeviren: Kerim Bağrıaçık, Yapı Kredi Yayınları, İstanbul, 1999.
Mehmet Arif Demirer, Demokrat Parti ve Tarım, Demokrat Parti 60.Yıl Kitapları No:5, Ankara, 2006. Demokrat Parti’nin Yatırımları, Demokratlar Kulübü Yayınları, Ankara, 2006. 6 Eylül 1955 Olaylarına 50.Yılda Yeni Bakış, Demokratlar Kulübü Yayınları, Ankara, 2006.
Mehmet Maksudoğlu, Prof. Dr., Kırım Türkleri, Ensar Neşriyat, İstanbul, 2009.
Mert Toker-Ceyhun Arca, Alman’ın Mehmetçikleri, Cinius Yayınları, İstanbul, 2012.
Nadir Devlet, Prof. Dr., İsmail Gaspıralı, Başlık Yayın Grubu, İstanbul, 2011.
Necip Fazıl Kısakürek, Çile, Yapı Kredi Kültür Yayınları, İstanbul, 2005.
Olaf Caroe, Sir, Sovyet İmparatorluğu, 2 Cilt, Tercüme: Zerhan Yüksel, Tercüman 1001 Eser, İstanbul.
Onur Öymen, Silahsız Savaş, Remzi Kitabevi, İstanbul, 2002.
Orlando Figes, Kırım - Son Haçlı Seferi, Çeviren: Nurettin Elhüseyni, Yapı Kredi Yayınları, İstanbul, 2012.
Ömer Sami Coşar, Troçki İstanbul’da, Kitaş Yayınları, İstanbul, 1969.
Özcan Pehlivanoğlu, Yeniden Merhaba Rumeli, Ufuk Ötesi Yayınları, İstanbul, 2008.
Philip S. Jowett, Balkan Harpleri’nde Ordular 1912-13, Çeviren: Emir Yener, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, İstanbul, 2012.
Safiye Erol, Ülker Fırtınası, Kubbealtı Neşriyatı, İstanbul, 2010.
Şevket Rado, Hayat Böyledir, Doğan Kardeş Yayınları, İstanbul, 1966.
Sâmiha Ayverdi, Türk-Rus Münasebetleri ve Muharebeleri, Turan Neşriyat Yurdu, İstanbul, 1970.
Serge A. Zenkovsky, Prof. Dr., Rusya’da Pan-Türkizm ve Müslümanlık, Çeviren: Prof. Dr. İzzet Kantemir, Üçdal Neşriyatı, İstanbul, 1983.
Süheyl Gürbaşkan, Bir Reklâmcı Aranıyor, İstanbul Reklâm Yayınları, İstanbul, 1980
Süleyman Demirel, Bir Ömür Suyun Peşinde, 2 Cilt, (2. Baskı) ABC Medya Ajansı Yayınları, İstanbul, 2006.
Stefan Zweig, Yıldızın Parladığı Anlar, Çeviren: Burhan Arpad, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, İstanbul, 1997.
Stefanos Yerasimos, Türk-Sovyet İlişkileri, Ekim Devrimi’nden Milli Mücadeleye, Gözlem Yayınları, İstanbul, 1979.
Stephane Lauzanne, Balkan Acıları, Kastaş Yayınları, İstanbul, 1990.
Taha Akyol, Rumeli’ye Elveda, Doğan Kitap, İstanbul, 2013.
Yahya Sezai Tezel, Cumhuriyet Döneminin İktisadi Tarihi 1923-1950, Tarih Vakfı Yurt Yayınları, İstanbul, 1994.
Yaşar Kalafat, Dr., Kırım-Kuzey Kafkasya Sosyal Antropoloji Araştırmaları, ASAM Avrasya Stratejik Araştırmalar Merkezi Yayınları, Ankara, 1999.
Yılmaz Öztuna, Rumeli Kaybımız - 93 ve Balkan Savaşları, Ötüken Neşriyat, İstanbul, 1990. Osmanlı Devleti Tarihi, Faisal Finans Kurumu Yayını, İstanbul, 1986.
A
Abdurrahman (Sabri Ülker’in ağabeyi) 68, 317
Abdülhamid II., Padişah 51, 56, 58-60, 107, 565, 566
Abdülmecid, Padişah 51
Ablum, Mahir 163, 641, 642
Acar, Mustafa 613, 614, 633, 717
Acıman, Eli 525
Ağca, Mehmet Ali 426
Ahmet Ziya Bey (Sabri Ülker’in dayısı) 59, 102, 125-128, 131
Akbulut, Ziyaeddin 616-617
Akın, Kenan 514, 515
Aksoy, Temel 253
Aktin, Edip 679
Akyol, Taha 683, 691, 693, 722
Akzambak, Mehmet 376
Al-Bunnia, Haj Abdul ahab 480, 715
Aleko Usta 204
Allen, Melvin C. 310, 311
Ali Haydar Efendi 222-223
Altıntak, Hüseyin 204, 595
Arın, Suat 628
Arıkan, Tevfik 633, 634, 719
Arısan, Mehmet 162
Aslan, Yusuf 377
Astan, Şener 585, 628, 629
Ataseven, Asaf 465, 466, 530, 661
Ataseven, Gülsen 465, 466
Ateş, Orhan 559, 560
Atatür, Pervin 172
Atatürk, Mustafa Kemal 107, 108, 113, 114, 123, 146, 147, 154, 158, 168, 172, 267, 314, 365, 378, 554
Avcu, İbrahim 209
Aydemir, Talat 332
Aydıner, Atilla 620
Ayvazovski, İvan 51
B
Bacacı, İsmail 418
Balcı, Şükrü 370, 394, 395, 548
Balzac, Honor± de 55
Bahçeli, Devlet 32
Barnes, Harry 301
Başar, Şükûfe Nihal 154, 223
Başaran, Mustafa 360, 361
Bayar, Celal 167, 211, 268, 332, 347
Baykal, Deniz 30
Bayraktar, Gülizar 249-251
Bayram, Mahmut 667
Benekay, Yahya 226, 228
Berker, Şinasi Nahit 349
Berkman, Münir Müeyyed 154, 158
Berksan, Betül (Asım Ülker’in kızı) 240, 290, 465-467, 669
Berksan, Faruk 116, 240, 259, 349, 351, 352, 354, 355, 357- 360, 362, 368, 369, 371, 387, 400, 405, 415, 460, 486, 487, 533, 534, 592, 602, 636, 707
Berksan, Selçuk 58, 79-81, 91, 101, 109, 116, 118, 119, 127, 139, 142, 173, 181, 200, 201, 203, 205, 240, 257-260, 262, 263, 285, 311, 314, 315, 336, 337, 350-352, 354, 359, 369, 370, 373, 376, 382, 383, 385, 387, 399, 401, 405, 415, 434, 448, 449, 484, 494, 702
Besler, Doğan 143
Besler, Fehmi 143
Besler, Sami 141, 170
Beyatlı, Yahya Kemal 122, 172, 555
Beykont, Zeki 159, 160, 162
Biliközen, tıf 362
Bodur, İbrahim 321, 323, 325
Bolak, Aydın 325
Bonaparte, Napolyon 156, 213, 301
Boran, Behice 426
Bölükbaşı, Rıza Tevfik 157
Budak, Rıdvan 418, 419, 424
Buzbaş, Necdet 403, 404, 430, 536, 538, 539
Büyük, Gürol 445
Büyükanıt, Yaşar 550
C
Cansen, Ege 463
Cengiz Han 40, 41
Ceyhun, Ekrem 689
Churchill, Winston 43, 44, 193, 301
Cibran, Halil 89, 137, 701
Cilasun, Zafer 346
Clay, Muhammed Ali 646
Commer, Robert 346
Coşkun, Ali 564
Ç
Çağlayangil, İhsan Sabri 519
Çalı, Kurt Seyit 84-86, 90, 91, 94, 110, 114, 119, 120, 185, 226-228, 231, 232
Çalı, Nuriye 231
Çakır, Erden 636
Çamlıbel, Faruk Nafiz 153
Çanakçı, Fuat 340, 341, 585, 592, 594, 679
Çanakçı, Suat 594
Çar Nikolay 107, 120
Çehov, Anton 51
Çelebi, Bünyamin 531
Çelebi, Süleyman 418-421
Çelebi, Ümit 513, 514, 521, 522, 530, 542
Çeliktürk, Kadir 601
Çetiner, Ömer 614, 615, 617
Çiçek, Cemil 19
Çiller, Tansu 554
Çizmecioğlu, Abdullah 172
Çizmecioğlu, Mustafa 172
Çorapçı, Bülent 320-322, 325, 548
D
Dağcı, Cengiz 51
Dağyar, Faruk 590, 591, 634
Damat Ferit Paşa 108
Davis, William Hersey 319
Davutoğlu, Ahmet 104, 105, 350, 412, 413, 443, 451, 661
Davutoğlu, Sare 104
Demirel, Süleyman 24, 45, 46, 175, 304, 333-335, 345, 364, 378, 417, 424-426, 428, 519, 520, 548, 554, 580, 626
Demirel, Turgay 580, 581
Denizci, Süheyl 265, 695, 697
Denktaş, Rauf 425
Devletof Süleymanoğlu, Dilaver 116, 117
Dinçsoy, Ahmet 207, 208
Dinçsoy, Hamdi 141, 353
Dinçsoy, Hayri 208
Dinçsoy, İsmet 207
Dinçerler, Vehbi 165
Doğan, Ali 571, 572, 576
Durmaz, Hilmi 539, 585, 596, 597
Duruel, Hasan 617
Düzenli, Samime 179
E
Ecevit, Bülent 346, 376-378, 384, 392, 425, 428, 519, 520, 551
Ecevit, Rahşan 520
Eczacıbaşı, Nejat 609
Ecirzade, Mustafa Avni 171
Edison, Thomas 301
Eflatun (Platon) 146, 151
El Mutavva, Abdullah 305
Elrom, Efraim 365
Emiroğlu, Metin 409, 410
Engin, Kemal 153
Erbakan, Necmettin 175, 347, 364, 365, 376, 378, 424, 519, 549, 551, 554, 618
Erbuğ, Orhan 384, 385
Erdem, Ercan 384, 385
Erdoğan, Recep Tayyip 22, 618, 619, 622, 623, 690
Erez, Mesut 163, 641
Erkunt, Mümin 338, 339
Eroğlu, Mehmet Ali 609, 611
Erim, Nihat 364, 365, 377, 519
Erol, Safiye 199, 200
Erozan, Celal Sahir 154
Ersoy, Mehmet Akif 66
Ertan, Yüksel 521-524
Esen, Fikret 214, 215
Esener, Ali Fethi 520
Eşref Sabit 154
Evren, Kenan 425, 426, 519, 520
Eyüboğlu, Bedri Rahmi 122
F
Fahreddin (Türkkan) Paşa 106
Fatih Sultan Mehmed, Padişah 41, 197
Feyzioğlu, Turhan 424, 426
G
Gamsız, Nuri 265, 695, 697
Gaspıralı, İsmail Bey 42, 43, 45
Gates, Bill 691
Gazioğlu, Şaban 321
General Wrangel 120, 124
Genç, Faruk 265
Gezmiş, Deniz 377
Goethe, Johann Wolfgang von 71, 169
Goldenberg, Emil 679
Gomez, Heinz 264
Gök, Adem 178
Gök, Süleyman 178
Gökçen, Sabiha 114
Gökbörü Kançal, Fikri 110
Gökyiğit, Nihat 313, 567
Gövsa, İbrahim Alâaddin 154, 158
Gözde, Yurdakul 422
Gül, Abdullah 15
Gülen, Fethullah 550
Gümüşpala, Ragıp 332
Günay, Yüksel 583, 584
Güneş, Hüseyin 566, 600
Güney, Eflatun Cem 151
Gürbaşkan, Süheyl 521
Gürcan, Tarık 265
Gürel, Halit 139, 144, 450
Gürsel, Cemal 332, 345
Güzelses, Celal 217
H
Hacı Bekirzade Ali Muhiddin 171
Hacı Geray Han 41
Hacı İslam Efendi (Sabri Ülker’in babası) 17, 39, 52, 53, 57-62, 64-69, 71, 73, 76, 79-81, 83, 86, 87, 89, 91-94, 96, 97, 106, 110, 113, 114- 116, 118, 119, 122, 125- 128, 131, 134, 135, 138-140, 141, 171, 185, 207, 208, 223, 230, 235-237, 239-241, 248, 255, 316, 317, 681, 711, 712
Hacı Sayid 171
Hafız Numan Efendi (Sabri Ülker’in dedesi) 61, 64, 67, 68
Hafız Rıza Bey (Sabri Ülker’in dayısı) 102
Hanife Hanım 223
Hasan Efendi (Sabri Ülker’in dedesi) 52, 55, 58, 59, 62, 681
Hassan, Rıfat 308, 309
Hatemi, Nadir 273
Hatice Gülsüm Hanım (Sabri Ülker’in babaannesi) 52, 55, 62
Haşim, Ahmet 153, 156
Hitler, Adolf 159, 184, 185, 189, 210, 214, 225, 229
Hugo, Victor 555
Humeyni, Ayetullah 426
Hz. Ali 393, 394
Hz. Muhammed 106, 137
I
Ilıcak, Kemal 514
Işık, Murat 110
İ
İbrahim, Veli 90, 91
İman, Ahmet 417
İman, Avni 220, 277, 401, 402
İman, Mehmet 238
İman, Muharrem 222, 275, 639
İman, Sabiha 116, 190, 236, 273, 275
İnam, Orhan 359
İnan, Hüseyin 377
İnönü, Erdal 554
İnönü, İsmet 114, 167, 168, 193, 194, 211, 332, 333, 347, 364, 377, 378
İnönü, Mevhibe 114
İpekçi, Abdi 426
İsmail Hakkı (Sabri Ülker’in ağabeyi) 68, 91, 317, 557
İzzet Melih 159
J
Jankoviç, Jean Paul 679
Jobs, Steve 691
Johnson, Lyndon B. 310, 345
K
Kâmil Paşa 565
Kamu, Kemalettin 154
Kanatlı, Firuz 349, 350, 683, 685, 688
Kantarcı, Hayrullah 630
Kantarcı, Tekin 630, 631
Kantarcızade Hacı Ömer 172
Karaağaçlı, Hacı Mustafaoğlu Süleyman 172
Karabulut, Orhan 179, 180, 181
Karaca, Kadri 263
Karaca, Yunis 568
Karadayı, İsmail Hakkı 557
Karadeniz, Yılmaz 224
Karataş, Ayfer 299
Karpat, Kemal 692
Kasım, Ahmet 167
Katerina (Çariçe) 45
Kaufman, Aleander 302
Keçeci, Karpiç (Juri Georges Karpovitch) 172
Kent, Muhtar 697
Kerenski, Aleksandr 107
Kırımlı, Ahmet İhsan 324
Kırımoğlu (CemiloğluԜ) Mustafa 46-48
Kısakürek, Necip Fazıl 154, 155, 677
Kibritçioğlu, Ahmet 597
Kocabıyık, Asım 533
Koç, Vehbi 172, 254, 305, 321, 603, 605, 687
Koçu, Reşat Ekrem 179
Kohen, Hayim 219, 220, 222, 224, 225, 255
Konfüçyüs 169
Koraltan, Refik 211
Koru, Naci 566
Korutürk, Fahri 376, 378, 425, 426, 519
Koryürek, Enis Behiç 154
Köprülü, Fuat 211
Kösdağ, Mehmet 130, 319
Kubayev, Memet 86, 91
Kumak, Mehmet Gafur 172
Kurt Mehmet (Sabri Ülker’in amcası) 55
Kuşçulu, Mahmut Mahir 330, 476, 477
Kuşçulu, Nuh 320, 321, 324, 327, 330, 331, 475, 476, 478
Küçükali, Tekin 406, 407, 569
L
La Bruy°re, Jean de 555
Lamartine, Alphonse de 109
Le Bon, Gustave 109
Lenin (Ulyanov), Vladimir İlyiç 79, 90, 96, 107, 122
M
Mahire (Sabri Ülker’in ablası) 61, 139, 317
Mardin, Yusuf 154
Mareşal Fevzi Çakmak 210
Marko Usta 170
Mar, Karl 90, 123
Mavituna, Abdurrahman 151, 167
Mehmet Turhan Bey 171
Melen, Ferit 378
Menderes, Adnan 211, 257, 265-268, 296, 332, 377, 522, 554
Menderes, Yüksel 377
Mercan, Kerami 607, 608
Mercan, Nedim 607
Mercan, Sami 607
Meriç, Cemil 240
Mesci, Haluk 521, 522, 525, 526
Morçay, Şükrü 496
N
Nahum, Hayim 203, 303
Nebioğlu, Kemal 380-382, 396, 417, 424
Neriman Teyze (apartman komşuları) 244
Nurettin Hoca 667
O
Oluç, Mehmet 585, 596, 598
Onnik Usta 208, 258
Orhon, Orhan Seyfi 154, 158
Ortaylı, İlber 45, 213
Osman Nuri Bey 171
Osmanoğlu, Abid 565
Ö
Öksüz, Fahri 588, 589, 679
Öner, Mualla 59, 72, 131, 199
Öner, Nihat 82, 102, 130, 132, 207
Ömer, Öner 679
Önsel, Vedat 425
Öz, Sebahattin 153
Özal, Turgut 165, 175, 327, 343, 346, 409-411, 520, 554, 689, 692
Özbek, Necip 615
Özcan, Gazanfer 447, 448
Özcan, Gönül Ülkü 447, 448
Özcan, Salih 304-307, 565, 566
Özdemir, Sadi 516, 517, 692
Özdemir, Nâzım 363
Özden, Yekta Güngör 561
Özdil, Yılmaz 683, 695, 697
Özdöner, Fazıl 615
Özel, Mustafa 144, 145, 176, 475, 522, 535
Özgü, Cemal 181
Özgü, Cemile 181
Özgün, Talât 215, 216, 218
Özhun, Kayhan 475
Özilhan, Tuncay 471-473, 475, 477, 577
Özokur, Ahmet 104, 617, 643, 660, 661, 669
Özokur (Ülker) Ahsen 36, 38, 76, 95, 97, 100-104, 118, 133, 145, 162, 166, 200, 222, 235, 237, 240-243, 246, 249- 251, 270, 275, 280, 281, 283- 285-292, 316, 354, 372, 387, 388, 462, 468, 484, 542, 645, 649, 678, 679, 681, 712
Özokur, Alanur 660
Özokur, Ayşe Senem 660
Özokur, Beyhan 660
Özokur, Kerem 660
Özokur, Nur Vera 669
Özokur, Orhan 104, 354-356, 363, 380, 381, 441, 475, 489, 491, 492, 536, 540, 575, 578, 661
Özokur, Ömer 643, 652, 653, 660
Özokur, (Davutoğlu) Sefure 104, 661, 669
Özokur, Yusuf İhsan 669
P
Page, Larry 691
Pandeli Usta 201
Pasternak, Boris 52, 77
Peker, Alptekin 680
Polatkan, Hasan 332, 554
Puşkin, Aleksandr Sergeyeviç 51
R
Rado, Şevket 269, 270, 281, 555
Rakiros, Parasko 183, 203, 205
Rasputin, Grigori 107
Recaizâde Ekrem 153
Richepin, Jean 154
Roosevelt, Franklin 43, 44
S
Sabancı, Hacı Ömer 685, 688
Sabancı, Sakıp 562, 685, 688
Sadık Rifat Paşa 692
Saharov, Andrey 47
Said Şamil 565
Sancar, Semih 426
Saracoğlu, Şükrü 177, 193, 194, 205
Sazak, Gün 519
Selışık, Selahattin 214, 215
Sepet, Rıza 594, 625, 626, 679
Seyit Ömer, (Sabri Ülker’in amcası) 55, 101
Sezer, Adem 167, 504
Sezgin, İsmet 26, 557, 558
Sıdıka Hanım (Sabri Ülker’in ablası)
Simavi, Sedat 233
Socrates 69, 316
Songar, Ayhan 564
Sökmen, Tayfur 519
Sözen, Reşat 618, 619
Sözer, Vural 521
Sultan Aziz, Padişah 692
Sultan Reşad, Padişah 87
Sunay, Cevdet 345, 364, 365, 377
Sükan, Faruk 426
Stalin, Jozef 43-45, 47, 50-52, 80, 90, 114, 122, 123, 185, 240, 288
Ş
Şahabettin, Cenap 156
Şakire Hanım, (Sabri Ülker’in annesi) 55, 61, 65, 67, 68, 76, 78, 81, 82, 91, 93, 102, 114, 125, 126, 136, 138, 171, 205, 237, 239, 240, 241, 291, 316, 317, 711, 713
Şapolyo, Enver Behnan 172
Şendal, Yusuf 172
Şentürk, Aziz 167
Şentürk, Kemal 585, 603, 605, 628
Şentürk, Namık Kemal 376
Şerif Hüseyin Paşa 106
Şeyh Şamil 565
Şişmanoğlu, Abdullah 278
T
Tağmaç, Memduh 346, 364
Tamer, Zekirriya 162
Taviloğlu, Mustafa 244
Tecer, Ahmet Kutsi 154
Tolga, İzmir 521, 522, 526-528
Topbaş, Mustafa 120
Topbaş, Sabahattin 321, 327, 328
Tosunzade, Abdurrahman 172
Troçki, Leon 66, 122-124
Tunagür, Yaşar 304
Tuncer, Kenan 170, 178
Turanoğlu, M. Uluğ 154
Turhan, Mediha 172
Tuğ, Salih 533, 534, 568
Tural, Cemal 346
Türkeş, Alparslan 210, 406, 407, 424, 519, 520, 551, 554, 592, 594
Türel, Yusuf 321
U
Uğur, Hasan 327, 328
Uğurses, Zihni 594, 596, 636, 637, 679
Ulaş, Fahrettin 321
Unakıtan, Kemal 110
Uras, Güngör 683, 689, 690, 692
Uşaklı, Ömer Bedrettin 154
Ü
Ülken, Aydın 526
Ülker, Ahmet Asım 58, 64, 68, 76, 79-82, 85, 91, 92, 99, 101, 115, 116, 118, 126-128, 131- 133, 135, 139, 141-143, 169- 179, 181-185, 197-199, 201- 205, 207, 208, 214, 221, 230, 231, 239-241, 247-249, 252- 255, 256, 258, 259, 261, 272, 303, 307, 316, 319, 320, 326, 335, 351, 352, 354, 357, 387, 397, 405, 414, 415, 417, 437, 444, 483-485, 487-489, 491, 500, 505, 522, 587, 590, 591, 593, 594, 601, 607-609, 631, 640, 662, 681, 685, 686, 699, 701, 710-713
Ülker, Ali (Ahsen Özokur’un oğlu) 83, 103, 274, 277, 293, 396, 397, 484, 533, 534, 536, 538, 539, 568, 576, 643, 646, 647, 652
Ülker, Ali (Sabri Ülker’in oğlu) 35, 36, 235, 237-239, 241, 242, 246, 269, 270-279, 292
Ülker (Ataseven), Betül 240, 290, 465-467, 669
Ülker, Fatih 643, 669, 674
Ülker, Fatma 117, 190, 652
Ülker, Güzide (İman) 76, 130, 220, 222, 235-237, 248-251, 258, 259, 269, 270, 280, 292, 316, 319, 387, 388, 401, 465- 467, 469, 551, 591, 617, 645, 670, 675, 677, 678, 682, 712, 713
Ülker, İbrahim 652
Ülker, Meryem 652
Ülker, Murat 36, 38, 59, 60, 62, 69, 109, 111, 113, 115, 118, 165, 213, 219, 240, 245-248, 253, 255, 271, 276, 280, 292, 300, 344, 373, 375, 387, 395, 398, 418-420, 424, 437, 440, 442-444, 456, 462, 466, 469, 489, 491, 492, 503, 532, 535, 536, 539-544, 547, 556, 557, 559, 570, 575, 605, 645, 669, 673, 692, 699, 701, 704, 707, 710, 713
Ülker, Mustafa 643, 669, 670, 673
Ülker, Rahmi 217
Ülker, Yahya 618, 643, 669, 670, 677
Ülker, Zehra 174, 230
Ülker, Zeynep 652
Ülkücü, Aydın 437
Ürgüplü, Suat Hayri 333, 377
V
Vahideddin, Padişah 107
W
Wiederkehr, George 475, 479
Y
Yalçın, Süleyman 564
Yalçıntaş, Nevzat 120, 129, 130, 142, 555, 562, 563
Yaramanoğlu, Hüdai 447, 661
Yavuzer, Haluk 270, 433-435, 441, 443
Yazıcı, Kâmil 327-329, 472
Yazıcı, Osman 475
Yelmen, Hasan 326
Yener, Faruk 265
Yıldız, Ziya 164, 166, 341, 342, 639
Yılmaz, Mesut 554
Yozgat, Hasan 343, 595, 679
Yöntem, Ali Canip 154
Yusuf Ziya 153, 171
Yusuf Ziya Bey (şekerci) 171
Yurdagül, Metin 38, 499, 500, 501, 509, 510, 512, 514, 567
Yurdakul, Mehmet Emin 210
Yurdoğlu, Lebit Fehmi 154
Yüceses, Fethi 192
Yüceses, Hamiyet 178, 192
Yücesoy, Ekrem Şevket 560, 561
Yüksel, İsmet 51
Z
Zaim, Sabahattin 321
Zorlu, Fatin Rüştü 332, 554
Zweig, Stefan 197